Dolar (USD)
32.18
Euro (EUR)
35.00
Gram Altın
2499.16
BIST 100
10643.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

20 Ağustos 2022

"Öteki"ni Tanımlamak

Geçen yazımızda çoğulcuğun niçin zorunlu olduğunu analiz etmiştik ki, en temel sebep hiçbir inancın kendisini ortak insani ve bilgi kategorileri ile ifade edememesiydi. Çoğulculukla ilgili bir diğer sorunu da çoğunluk olan ya da gücü elinde bulunduran bir inancın ya da dinin diğerlerini tanımlaması ve tahakküm kurmaya çalışmasıdır.

Bir kere “tanımlama” tanımlayanın kendi dünyası, talepleri ve algılamaları çerçevesinde gerçekleşen bir faaliyettir. Dolayısıyla tanımlayanın sübjektivitesini yansıtmaktadır büyük oranda. İkincisi, tanımlama faaliyeti tanımlayan ile tanımlanan arasında bir hiyerarşi kurar ve tanımlayanı üst kategoriye yerleştirir. Tanımlayan diğerine çerçeve çizmiş olur. Bir bakıma sen bu çerçeve içerisinde hareket etmelisin der. Bunun doğal sonucu da diğerinin sınırlı bir alanda hareket etmesini sağlamaktır.

Tanımlama çoğu zaman daha örtük biçimde gerçekleşebilir. Bu, tanımlananın durumun farkına varmadığı sonuç ve ilişkiler oluşturabilir. Tanımlanan inanç şayet içinde bulunduğu toplumda bir meşruiyet arayışında ise, bu tanımlamayı belki külli olmasa da kısmen kabul edebilir. Böylece ona bu kabul bir meşruiyet zemini sağlamış olur.

Su sebeple önce şu gerçeği saptamamız gerekir; Hiçbir inanç diğerini tanımlayamaz. Buna göre en önemli sorun; içerisinde farklı inançların yaşadığı bir toplumda tanımlama işi nasıl yapılacaktır? Bu sorunun cevabı basittir; her inanç kendisini tanımlayacaktır. Böyle bir tavrın ortaya çıkmasında referans yapacağımız yöntem fenomenolojik yaklaşım olacaktır. Fenomenolojik yaklaşım, özellikle inançlar söz konusu olduğunda inanç sahiplerinin kendilerini nasıl algıladıklarına önem vermektedir.

Meselâ, uzaktan namaz kılan birisine o dini inancın dışında ya da inanmayan birisi baktığı zaman, bu hareketleri anlamlandıramayabilir. Hatta oldukça anlamsız da görebilir. Sosyolojide muhatap olunan fenomeni anlamlandırma konusunda iki farklı bakış açısı vardır. Bunlardan ilki açıklamacı yaklaşımdır ki, daha çok fenomene dışarıdan bakarak sebep-sonuç ilişkisi çerçevesinde meseleyi analiz etmektedir. İkincisi anlamacı yaklaşımdır ki, daha çok fenomenin içine nüfuz ederek meseleyi ele almaktadır. Bu bağlamda dışarıdan namaz kılma fiilini açıklamak zor olsa da, en azından bunu namaz kılanların tecrübeleri ve yükledikleri anlam çerçevesinde analiz edebiliriz.

İnsanlar içinde bulundukları coğrafyanın kültürel sınırları çerçevesinde inançlara yaklaşım göstermektedirler. Bu açıdan inanç çeşitliliği konusunda yeterli bilgilere sahip oldukları söylenemez. Fakat dünya geneline kabaca baktığımızda çok çeşitli inançları görmek mümkündür. Kimi inançlar oyun ve folklore dayanırlar. Kimileri taş, ağaç ve suya kutsallık yükleyerek onlar etrafında kültler geliştirirler. Kimileri daha totemik yaklaşımlarla bir hayvan, bitki vb.ni yüceltirler. Söz gelimi; islam inancı açısından bakıldığında, bu inançların hiçbirisi doğru değildir. Fakat inanç dendiğinde kişi, oyun oynama etrafında bir kült geliştirmişse, kimse ona niçin böyle yapıyorsun diyemez. Çünkü bir başkasının inancının nasıl olacağını belirleyemezsiniz.

Esasen namaz ibadeti ya da genel anlamda ibadetlerin açıklaması olmayabilir. Zira ibadet adına namaz olarak niçin bu hareketlerin yapıldığı, niçin bu kadar rekat yapıldığı konusu dinin içinde ubudi bir meseledir. Allah başka türlü emretseydi, başka türlü de olabilirdi. Burada önemli olan ibadetler üzerinden Tanrı ile bir iletişim kurabilmektir.

Özellikle içinde yaşadığımız çağda, tüm inançların kendilerini ifade edebildikleri, kendilerini tanımladıkları ve inançlarında serbest oldukları bir toplumsallık geliştirmek esas olmalıdır.