Dolar (USD)
32.32
Euro (EUR)
34.62
Gram Altın
2411.58
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

20 Şubat 2017

Oyun Yeni Başlıyor. Hazır mısınız?

Uzun bir süredir dünyada kompleks bir savaşın yaşandığını bu köşeden sizlere aktarmaya çalışıyorum. Kompleks bir savaş çünkü her ülke de kendi içinde küreselcilik akımının savunucuları ile ulusçuluk akımının savunucuları arasında mücadele yaşanırken, ülkeler de kendi aralarında güç mücadelesi vermektedir. Ancak bu taraflar aynı zamanda çıkarları doğrultusunda bazı konularda birbirleri arasında ittifaklar da kurabiliyorlar. Yani önceki savaşlar gibi taraflar keskin bir halde ayrılmış değil.

Küresel sermaye dediğimiz yapı, çok uluslu şirketlerdeki ortaklıklarıyla küresel ekonominin mimarı haline gelmişti. Zürih'teki İsviçre Federal Teknoloji Enstitüsü 43.000 ulus üstü şirketin ilişkilerini incelemiş ve 1318 şirket grubunun birbirleriyle sıkı bağları olduğu ortaya çıkmıştır. Bu çok uluslu şirketler grubu ana çekirdeğinde de birbirine çok sıkı bağlı 147 şirket tespit edilmiştir.

Bu sermaye gücü ABD Merkez Bankası'nı yöneten (FED) Wall Street bankaları ve Avrupa'daki uzantılarından oluşuyor. Finansal sistemin merdivenlerinden yukarıya doğru çıktığınızda tepesinde İsviçre-Basel'de özel bir banka olan ve dünyadaki merkez bankalarının merkez bankası olan Uluslararası Ödemeler Bankası'nı (BIS) görürsünüz.

Bu gücün mensupları sadece şirket sahipleri değil. Aynı zamanda üst düzey yöneticiler, akademisyenler, siyaset adamları gibi seçkin kişiler de çıkarları doğrultusunda bu güce tabi olabilmektedirler.

Küresel Sermaye, ABD'de çokuluslu şirketler üzerinden örgütlenmeye başlamıştır. Bununla birlikte düşünce kuruluşları (think-tank), CIA'ye personel yetiştiren üniversiteler, üst düzey siyasetçiler ve bürokratlar, sanatçılar (sinema ve müzik başta), Soros gibi ekonomik tetikçiler ve basın/medya/sosyal medya kuruluşları üzerinden ağını genişletmiştir. Bu yapı, 1980 sonrasında 20 yıl boyunca ABD iktidarını elinde tutmuştu. Böylece kılcal damarlarına kadar sızma imkanı buldu. Küreselcilik akımının savunucusu olan bu yapı tek dünya devleti kurma hedefleri doğrultusunda hareket etmiş, neredeyse her ülkede FETÖ gibi bir Paralel Devlet Yapılanması kurmuştur.

Putin Rusya'da başkan olduktan sonra "Oligarklar" adı verilen yapı ile mücadele başlatmış büyük ölçüde başarıya ulaşmıştı. Türkiye'de ise bu yapı 17/25 Aralık darbe girişimi ile kendisini belli etmiş Türkiye'nin yönetimini ele geçirmek için 15 Temmuz'da da tüm gücü ile saldırıya geçmişti.

Türkiye'nin 2013 yılından beri yaşadığı bu süreci ABD, Trump ile yaşamaya başlamıştır. Nitekim Rusya'nın Washington Büyükelçisi Sergey Kislyak ile yaptığı telefon görüşmesinin içeriğine dair iddialar üzerine Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Flynn geçtiğimiz hafta istifa etmişti. Bunun üzerine ABD Başkanı Trump sosyal medya hesabı üzerinden "İstihbarat örgütleri, Washington Post ve The New York Times'a yasadışı bir şekilde bilgi veriyor. (NSA ve FBI?) Buradaki gerçek skandal, gizli bilgilerin 'istihbarat' tarafından şekerleme gibi dağıtılması. Hiç Amerikanca değil." dedi. Bu durum ABD'de yaşanan küreselci-ulusalcı savaşının şiddetlendiğinin en net göstergesidir. Yukarıda da belirttiğim üzere istihbarat kurumlarına sızan küresel sermayenin adamları gizli bilgileri basına servis ediyordu.

Yaşananlar bize hiç yabancı değil. Oslo görüşmeleri ve MİT tırlarının durdurulması olayı başta olmak üzere devletin gizli bilgilerini basına servis eden küresel sermayenin Türkiye şubesi olan FETÖ gibi ABD içindeki yapılanma da harekete geçti. Türkiye'de @fuatavni isimli twitter hesabından gizli bilgileri yayan hesabın ABD versiyonu @RoguePOTUSStaff hesabıyla piyasaya çıktı. Hesabındaki "bilgi" bölümünde, "Beyaz Saray gayrı resmi direniş ekibi" ifadesi yer aldı.

Bu arada Trump "Medya insanlara yalan söylediğinde bunun öylece yanlarına kar kalmasına izin vermeyeceğim." İfadeleriyle küresel sermayedarlar ile mücadele etmeye devam edeceğini tekrarladı.

Gelelim Türkiye'yeu2026 Türkiye, dünyada oluşturulan yeni güç dengelerindeki kritik konumunu güçlendiriyor. "İstanbul Finans Merkezi" projesi yavaş yavaş hayata geçirilmeye başladı. "Varlık Fonu" bu projenin adımlarından biridir. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın geçen hafta petrol zengini körfez ülkelerine gerçekleştirdiği ziyaretleri de bu bağlamda düşünebiliriz. Hatırlarsanız yaklaşık iki yıl önce Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında "Bugün örneğin Londra, faizsiz bankacılığın önemli bir merkezi konumundadır. Neden Londra olsun İstanbul olmasın? Bu işin çoktan İstanbul tarafından organizesi ve bir çekim alanı haline getirilmesi gerekiyordu. Bu, bizim bir eksiğimizdir. Bunu başarmamız lazım. İstanbul bu alanda hak ettiği yeri almalıdır. Komşularımız, yakın coğrafyamız, bölgemizdeki yatırımcılar böyle bir arayışın içindeler. Bu fırsatı layıkıyla değerlendirmeliyiz" demişti.

Türkiye, reel sektörün ihtiyaçlarını karşılayacak, her türlü finansal aracın ihraç edilebildiği, güçlü bir altyapıya sahip finans merkezi olma yolunda ilerliyor. Müslümanların paraları Türkiye'ye doğru akacak. Bu durum onları adeta çıldırtıyor!