Dolar (USD)
32.26
Euro (EUR)
34.72
Gram Altın
2406.09
BIST 100
10282.75
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

10 May 2019

Özbekistan anıları

Bir şeyi gönülden isteyince Allah nasip eder derler ya işte böyle bir şey vuku buldu. Hiç ummadık bir anda kendimi Özbekistan’da buluverdim. Kadim medeniyetimizin önemli merkezlerinden Semerkant ve Buhara ile Özbeklerin başkenti olan Taşkent’i gezip görmek nasip oldu. Ayrıca bu gezi, aksi ne kadar oluşturulmaya çalışılsa da Türklerin kültürel köklerinin “İslam” ile kopmaz şekilde hemhal olduğuna dair bilgimin teyidi açısından da iyi bir tecrübe oldu.

Biraz gecikmişte olsa anılarımı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Özbekistan önce Rus Çarlığı sonra Sovyetlerin yönetimi altında zulme uğramış bir İslam coğrafyası. Lakin Özbek Türkleri insani meziyetlerini bu olumsuzluklara rağmen muhafaza edebilmiş bir toplum

Diriliş Ertuğrul’un etkisi

Buram buram tarih ve medeniyet kokuyor. Issız ama hâlâ canlı. Gelecekten ümitvar olmamızı gerektiren bir heybet hemen seziliyor.

Semerkant’ta yanıma başı örtülü 16-17 yaşlarında bir kız çocuğu geldi. “Selamünaleyküm siz Türkiye’den mi geldiniz?” diye sordu. “Evet” deyince “ben de misafirim Kırgızistan’dan geldim, çok güzel Türkçe konuşurum, ” dedi. Nereden öğrendin diye sorunca “Türk dizilerinden özellikle Diriliş seyrederim” diyerek cevap verdi.

Diğer kişilerle temaslarımla anladım ki Orta Asya halkları özellikle Diriliş dizisini heyecanla izliyor. Tabii diğer Türk dizilerini de. Bu nedenle çekilen dizilerin muhtevaları ve kullanılan lisan son derece önemli. Zira ahlaki erozyonun müsebbibi olmak işten bile değil.

Cuma namazını Buhara’da kıldık. Özbekistan’da Sovyetler döneminden kalma alışkanlık olarak ezan sesleri pek duyulmuyor. Ama namaz kılan insanlar elbette ki var. Cuma cemaati de oldukça kalabalıktı. Hoca namazdan önce vaaz verdi. Rahatlıkla anlaşılabiliyordu. Takva ve ihlastan bahsetti. Allah rızasının önemine değinirken Hz. Ali’nin altına altığı kafir yüzüne tükürünce onu öldürmediğinden bahsetti. Münafıklar tarafından kurulan Dırar mescidinin Peygamberimiz tarafından yıktırılmasını anlattı.

Bekârlara evlilik kursu

Özbekler bizim kadın kavramımızın karşılığında “ayol” sözcüğünü kullanıyor. Ayollar sosyal hayatın içerisindeler. Hatta kendilerinden yaşça büyük erkeklere yolda “selamünaleyküm” diye selamlayarak geçiyorlar. Toplumun içerisinde kişilik olarak mevcutlar. Değişik bir ifade ile Özbekistan’ın caddelerinden ve meydanlarından şehvet akmıyor.

Mihmandarımız anlattı Özbek erkek ve ayolları evlenme yaşına gelince evvela evlilik kursuna giderlermiş. Eşlerin bir arada yaşaması için gerekli olan eğitimi alır ve ondan sonra evlenirlermiş. Bunu duyar duymaz aynı eğitim keşke bizde de olsa, hiç olmazsa bu kadar mutsuz aile ve yıkılan yuvalar olmazdı diyerek içimden geçirdim

Cengiz nefreti, Timur sevgis

Özbekler, Moğolların zulmünü hâlen daha unutamamışlar. Cengiz Handan nefret ediyorlar. Buhara’nın işgali esnasında Kalon camiine sığınan on bin kişiye yakın Müslümanı Cengiz han tek tek kestirmiş. Kalon camiinin içerisinde şehit edilen Buhara halkını temsilen bir anıt mezarlık yapılmış; lâkin Özbekler Timur’u çok seviyorlar. Onun çok iyi bir komutan ve iyi bir Müslüman olduğunu anlatıyorlar. Oysa bizler Ankara savaşı ve Osmanlıda fetret devrine sebep olduğu için Timur’u pek sevmeyiz. Onlar için ise Emir Timur çok anlam taşıyor.

Taşkent ülkenin başkenti. Yolları çok düzgün ve alabildiğine geniş. Aynı zamanda inanılmayacak kadar yeşil bir kent. Şehir ağaçlarla dolu. Parklar bahçeler son derece bakımlı ve temiz.

Yemekleri bize asla yabancı değil. Ton farkı olsa da damak tadımız aynı. Özbek pilavı bir harika. Bir de mantıları var ki lezzetine doymak mümkün değil. Bizim şiş kebabına onlar şaşlık diyorlar. Kuşbaşı ve kıyma ile yapılan şaşlık son derece leziz, bizim şiş köftelere göre de oldukça kalın yapıyorlar.

Ülkede gezdiğimiz tarihi eserler Rusların yıkımından kurtulabilenler. Diğer İslam ülkeleri üzerinde İngiltere ve ABD nasıl etki yapmışsa; Rusya da Orta Asya halkları üzerinde aynı etkiyi yapmış. Dillerini anlaşılmaz hale getirmiş; din ve dini birliği kötü göstermiş, onları Kırgız, Uzbek, Tacik, Azeri diye ayırıp ayrı ayrı ulusal kimlikler kazandırıp aralarına husumet sokmaya çalışmış. Başarılı da olmuş.

Taşkent havaalanından yurda dönerken bu toprakların boş bırakılmaması gerektiğini düşünüyordum ki bazı tanıdık simalar gördüm. Kadir Canatan ve Yusuf Kaplan yanındaki akademisyenlerle birlikte dönüyorlardı. Bir üniversite de sempozyuma katıldıklarını öğrenince bu beni ziyadesiyle sevindirdi.