Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

15 Temmuz 2020

Özgünlük

Kendi olamama hali. Kendini yitirmişlik. Kalıplar, sınrlar, hep başkasına benzeme isteği vs. Çağ insandan hep aynı şeyi bekliyor. Zengin olmak, beğenme ve beğenilme, kendi kendine yetemeyen bireyler üretme. Çok garip bir hastalıklı imtihanın merkezinde insan.

İnsan özgün olamıyor. Kendi çalışmalarını yapamıyor. Modernitenin ondan istediği sığ kalıpların içinde durmadan aynı hengamede yuvarlanıyor.

Özel ve özgün çalışmaların hiç yapılmadığı ya da çok çok az yapıldığı bir süreç.

İnsan oğlu kedi iç mevcudiyetiyle bütünleşemiyor. İnsan durmadan birileri tarafından öğütülüyor. Öğrenmek, gönül iklimine talebe olmak, mana kokulu bir rahlenin gölgesinde büyümek ve bu bilinçle hayata bakmak başka; ama popüler ‘‘layk’’ algısının insanı esir ettiği kısırlık başka.

Milyonlar bir topçunun, bir popçunun peşinden koşarken kendi yüreğinden sızan ilhamın dermanına sığınmıyor. En çok şan ve şöhret neydeyse, mal mülk en kestirmeden nasıl toplanılır, o kapıya gidilir olmuş, neredeyse herkesin emeli bu ve aileler bile çocuklarını bu kalıplara haspsetmiş. Şu iş, o meslek, bu hayat, şu yaşam vs. vs.

Nevi şahsına münhasır bireylerin varlğı dışlanır olmuş, illa moderneti, illa kalıplar, hayasızlıkta sınır aramayan bir çağ insanlığı hapsetmiş kendi sınırlarına.

Konsept oluşturarak giyinmeli, illa saat, kemer, ayakkabı uyumu olmalı, sonra şık bir tavalet ve saç kesimi uyumu, sonra bilmem neye ten rengi uyumu vs. vs. bir tuhaf moda şu modernite denilen yakıcı yıkım; halbuki zarafet sadelikteydi.

İnsanlar dilediğini giyemiyor, gönlünce yiyemiyor. Tamam çok kilolu olmamalı sağlık ve rahatlık için; ama aylarca mayo giyebilsin diye aç kalmayı neyle izah edeceksiniz.

Sanat çalışmaları, kişisel özelliklerin hayal ettiği çalışmaları üretemiyor. Çağ hep bişeyler bekliyor her alanda.

Yarış atına dönmüş çocuklarımız çocukluklarını yaşayamazken, robotlaşmış reflekslerle büyüyor çocuklarımız adına yaşamak denilebilse.

İnsanlar insani melekelerinden utanır olmuş; çünkü hep ‘‘öyle davranmalıydı’’, ‘‘şöyle hareket etmeliydi’’ baskısının basıncı altında idame edilen bir çeşit nefes alama seramonisine dönmüş hayat.

Sağlık ve güzellik ameliyatlarına bir yere kadar sözüm yok, ama sözüm ona kaynakçı levyesinden çıkmış esnetilmiş estetik ameliyatlarından sonra ömrü boyunca doğal bir gülümseye hasret, jest ve mimiklerinin hareket kabiliyetini sınırlandıran bir yaşam neyin alameti.

İnsan kendi değil. İnsan hep başkası için giyior, içiyor, beğeniliyor. Yeter ki beğenilsin, yeter ki övülsün.

Yayınevleri çağın istediği türden kitaplar yazdırıyor. Bir kitap eğer bir ruhun ince işçiliğini yansıtmıyorsa, kalbin esrarlı kelamını yansıtmıyorsa, mana süslemeli sözcükler sunmuyorsa yazılan kitap değil, olsa olsa torna marifeti.

Özgünlük kör ediliyor. Tat yok; çünkü tat beklenmiyor. Beklenen yegane mantık, her şey olabildiğince aparatif olsun, hızlı yaşa hızlı öl. Tüketim çılgınlığı despotluğu. Kafeler sayısız, muhabbet sıfır; çünkü sanal alemin eleminin esiri insan.

İnsan kendinden başka her şeye ve herkese hazır ve nazır.

Kes kopyala yapıştır, ona bak bunu al devrindeyiz. Sanat egemen kültürün baskısında. Hakikati dilediğince haykırın, nesilleri kör eden, nesilleri kısırlaştıran bir ‘‘cinsiyetsiz’’ kadar sesinizi duyuramıyorsunuz. Medya, iletişim ağı, ulaşım kanalları hep tekel, dünya bir aklın etrefında, bu aklın çıldırmışlığı ve onun hesap kitabı etrafında dönüyor ve milyarlar aynı gölgenin peşinden koşadururken elbette özgünlük beklenemez, hakikat irdelenemez. Her insan bir alem hakikatinden çıkıp, her alem bir tek insana hizmet hezimetindeyken bunu görememek ne acı.

Sanat esir, saz esir, söz esir. İnsan hiç olmadığı kadar esir.