Dolar (USD)
32.29
Euro (EUR)
34.95
Gram Altın
2447.18
BIST 100
10173.42
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

24 Nisan 2019

Özgür eğitim sohbetleri

Milyonlarca memur ve memur emeklisinin büyük bir merakla beklediği toplu sözleşme görüşmeleri önümüzdeki aylarda başlayacak. Memur ile memur emeklilerinin maaş zamları ile diğer haklarının görüşüleceği toplu sözleşme görüşmeleri öncesi kamu personelini temsil edecek olan sendikalar taleplerini sıralamaya başladılar bile. Ne var ki geçmiş toplu sözleşme görüşmelerinden de biliyoruz ki artık çalışan kesim işveren karşısında pazarlık gücünü büyük ölçüde yitirdi. Çalışan kesimin işveren karşısında yaşadığı bu güç yitimi bir anda gerçekleşmedi. Modern dönemin ilk evresinden günümüze izi sürülebilen ve çok boyutlu yaşanan değişim ve dönüşümün neticesinde hepimiz halihazırda bulunduğumuz yere geldik.

Düşünce için yeni bir kale

Dünyamızın son iki yüz yıl içerisinde yaşadığı radikal değişimin etkilerini çalışan kesim, sendikalar ve toplum açısından değerlendirmek için 19.04.2019 tarihinde Özgür Eğitim-Sen Genel Merkez binasında on beş günde bir gerçekleştirilen bir programda konuşmacıydım.

Özgür Eğitim Sohbetleri isimli etkinlik Özgür Eğitim-Sen bünyesinde herkese açık biçimde icra edilen bir etkinlik. Ankara’da düşünce iklimini güçlendirmeye namzet bir etkinlik ayrıca. Sohbet katılıcımların katkılarına açık ve karşılıklı etkileşimi öne çıkaran bir yapıda icra ediliyor. Bu yönüyle bilhassa eğitim başta olmak üzere üzerine eğilmemiz, tefekkür etmemiz açısından elzem görülen konularda derinleşmeyi vaadeden bir potansiyeli var. Bu nedenle bir parçası olmak sevindiriciydi.

Bu haftaki programda tam da yukarıda betimlemeye çalıştığım tablonun, herbirimizin gündelik hayatlarına da sirayet eden bir gerçekliğe dönüşmesinden yola çıkarak ben de sunumum için “Akışkan Modern Dünyada Sendikacılık” başlıklığını seçtim.

Yeni dünya: Çözülen dün, işlevsiz bugün

Sosyal teorisyenler, filozoflar ve düşünürler üretim, tüketim, eğitim, din, siyaset, aşk, kadın, erkek, çocuk vd. gibi pek çok gösterge üzerinden son 30-40 yıldır yaşananlara bir anlam vermek bir ad koymak için didiniyorlar. “Akışkan modernlik” böyle bir çabanın sonucunda ortaya çıkan bir isimlendirme. Tıpkı “postmodern durum” gibi tıpkı “ikinci modernlik” gibi tıpkı “risk toplumu” ya da “ağ toplumu” gibi... İsimlendirmelerin çok önemi yok bence. Önemli olan maruz kaldığımız değişimin kendisi. Öte yandan bu değişim ile birlikte karşılaşılan zorluklarla nasıl başa çıkılacağıyla ilgili kolektif olarak deneyimlenen çaresizlik var. Kişinin eski dünyadan miras aldığı bilişsel çerçevelerin ve sorun çözme pratiklerinin işlevsizleşmesi ile birlikte yaşanılan / yaşadığımız kolektif bir kriz hali.

Bu kriz bilhassa emek – sermaye çelişkisini tüm modern tarih içindeki görüntüsünün çok ötesine taşıdı. Günümüzde bu çelişkiyi; fabrika bacalarının yükseldiği toprakta çalışan emeğin kentlerde işçileştirildiği toprağa bağlı emek – sermaye kurgusu içinde değil de toprağa ve fabrikaya bağlı olmaksızın tüm küreyi istediği an kat etme kudretine erişen, dolayısıyla sermayenin akışkanlaştığı bir eşikte bugüne kadar çalışan kesim açısından birer kazanılışmış hak ve garanti teminat olarak görülen ne varsa yürürlükten kalktığı / kalkacağı ilanı ile birlikte gözlemliyoruz.

Toprağa bağlı emek – sermaye ilişkilerinin modern dönemde kazandığı anlamın günümüzde yaşadığı dönüşüm çalışan kesim açısından tehditler içeriyor. Modern dönemin ilk evresinde tüm dünyada işgücü ve sermaye bulundukları yerde hareketsizken şimdilerde hareketsiz işgücü / hareketli sermaye çelişkisi yaşanıyor. Bu çelişki çalışan kesimin aleyhine bir durum yaratarak çalışan kesimi güçsüz ve aciz bıraktı. Kamu sektörüne de yansıyan yeni tip “güvencesiz istihdam” modelinin kişiyi sadece ekonomik olarak değil değer ve kişilik yönünden de aşındırıyor. Maruz kalınan değişimin iş hayatında olduğu gibi eğitim, kültür, din ve siyaset alanında da izini sürmek mümkün. Ve ismi anılan her alan adı kendine özgü kriz hali yaşanıyor.

Bu evrede yaşanan değişimin okumasını en iyi yapması gereken kurumların başında sendikalar geliyor. Ne var ki mevcut tabloda bu okumanın yapıldığına dair bir işaret yok. Bu noktada Özgür Eğitim-Sen’in istisna bir örnek teşkil ettiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Nedeni şu: Mevcut eğitim sendikalarını onayıcılar / mevcudun muhafazasından yana olanlar ile restorasyoncular / kozmetikçiler olmak üzere ikiye ayırıyorum. Özgür Eğitim-Sen 14 yıldır söyledikleri ve savundukları ile bu iki grup içerisinde de yer almıyor. Esaslı yapısal sorgulamalarını sürdürüyor.

Dünyanın önümüze getirdiği zorluklar hep var ve olacak elbette...

Ne var ki onlarla başa çıkma stratejilerinin çözüldüğü bu evrede, yeni tip çözümlere ihtiyaç var... Bu noktada bilhassa eğitim alanında Özgür Eğitim-Sen’in söyleyecek çok sözünün olduğunu görmek memleket için bir umuttur...