Dolar (USD)
32.33
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2392.94
BIST 100
10276.88
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

06 Kasım 2014

'Paralel'den Kaçarken MGK'ya Tutulmak

Abdulbaki DEGER

[email protected]

Coşkun bir nehir içinde yol alıyor gibiyiz. Bir taraftan nehir tarafından sürüklenmekteyiz diğer taraftan elden geldiğince olan bitene ilişkin anlamlı bir fotoğraf yakalamaya çalışıyoruz.

Toplumu geren 6-7 Ekim olaylarının yankısı devam ederken Ermenek'te yaşanan faciayla biraz daha sarsıldık. Bu önemli hadiselerin yanında açıkçası en çok dikkatimi çeken şey Ekim ayının sonunda yapılan MGK toplantısı oldu. Tarihin en uzun MGK'sı olmanın yanı sıra içeriği, güncellenen MGSB ve kamuoyuna yansıyış biçimi ile derinden tartışılması gereken konu "paralel yapı" parantezinde geçiştiriliyor. MGK'nın ve gizemli "Kırmızı Kitap" ya da "MGSB"nin Türkiye siyasi hayatında nasıl işlev gördüğünden bihaber olarak yapılanları "paralel yapı" tehlikesinin büyüklüğü üzerinden değerlendirmek en basitinden eksen kaymasıdır.

Türkiye'deki vesayet düzeninin sembol kurumlarından MGK ile siyaseti gölgesi altına alan "MGSB"nin tayin edici olarak ön plana çıkartılması sistemin demokratikleşmesinin önündeki engellerin sivil siyaset tarafından tahkim edilmesi anlamına gelmektedir. Çok partili hayata geçildiği günden itibaren vesayet düzeninin aşılması, sivil siyaset alanının genişletilmesi mücadelesinde güç bela pasifize edilen yapılar yeniden sahneye kurtarıcı olarak davet edilmektedir. Hem de sivil siyasetin kendisi tarafından. Üstelik basın yayın organlarına ve kamuoyunun tepkilerine bakıldığında bu anormalliğin garipsendiğini gösteren bir emare de gözükmüyor. Oysa "paralel yapı" ile mücadele için üst perdeden oyuna dahil edilen yapıları sistemin demokratik karakterine halel getirme uğruna faal hale getirmek sivil siyasetin bastığı zemini aşındırmak ve açıkçası sistemin dönüşümü noktasında elde edilen kazanımlardan vazgeçmek demektir.

Hatırlanacağı üzere 1997 yılında toplanan ve tarihi MGK olarak kayda geçen toplantıda Türkiye'nin siyasal sitemini kesintiye uğratan, vesayet sistemini tahkim eden, toplumun geniş kesimlerini sistemin kenarlarına püskürten kararlar alınmıştı. Yakın tarihin en ağır süreci olan 28 Şubat darbe sürecinin operasyon üssü olarak hafızalarda yer alan bu arkaik kurulun bizatihi varlığını hedef almak, Bülent Arınç'ın 2006'daki yerinde ifadesiyle "gizli, antidemokratik bir yönetimin iktidarda olduğunu ima eden" MGSB yürürlükten kaldırmak yerine bunlardan güç devşirmeye çalışmak kendini güçsüzleştirmek, emrindeki bürokratik mekanizmaları kendine ortak kılmak anlamına gelmektedir. Devleti yönetmesi beklenen Hükümet'in yani sivil siyasetin meşru gücünden vazgeçerek kendi üzerinde gölge bir iktidar alanının açılmasına yol vermesidir.

Hiç şüphesiz 17-25 Aralık darbe girişimleri önemlidir ve ciddiyetle üzerine gidilmelidir. Yeni bir vesayet düzeni tesis etmeye dönük girişimlerle etkin mücadele önemlidir ve asla savsaklanmamalıdır. Türkiye'nin demokratikleşmesi, hukuk düzeninin inşa edilmesi, sivil siyasetin güçlendirilmesi vizyonu ile yürütülecek mücadele, eski devlet düzeneğinin güçlendirilmesini değil tasfiyesini şart koşmaktadır. Dolayısıyla Yeni Türkye'nin inşası karşısında beliren risklerin giderilmesi eski Türkiye'nin vesayetçi yapıları ile yapılamaz. Zira yeni Türkiye'nin temel ve belirleyici vasfı, devlet aygıtının vesayetçi karakterinin terk edilerek sivil siyasetin denetiminde, şeffaf ve hesap verebilir bir formatta devletin yeniden yapılandırılmasıdır.

Yeni Türkiye'nin inşası "müesses nizam"ın varlığı muhafaza edilerek gerçekleştirilemez. Yeni Türkiye'nin inşası sivil siyaseti işlevsiz kılacak mekanizmaları yürürlüğe sokarak gerçekleştirilemez. Sivil siyaseti etkisiz kılarak kestirme yollardan iktidar tesis etme arayışında olan korsan girişimlerle mücadele güvenilir olmayan başka güç merkezleri ile oluşturulacak koalisyonlarla verilemez. Mevcut durumun netameli şartlarını bahane ederek çözümü "siyaset üstü" mekanizmalarda aramak çelişkidir, tutarsızlıktır.

Tekrar etmekte fayda var. Asker ve vesayetçi bürokratik mekanizmaları tekrar aktörleştirerek güç depolamaya kalkan siyaset kendi ayağına sıkmaktadır. "Kırmızı Kitap" ve "MGK" eliyle yürütülecek mücadele her şeyden önce siyasetin alanını daraltan, hükümetin hareket etme kabiliyetini zayıflatan, sahip olması gereken gücü sorumsuz güç merkezlerine kaydıran bir sonuçla bizi karşı karşıya getirecektir. Bu açıdan dikkat edilmesi, uyanık olunması, bir taraftan yapmaya çalışırken öte taraftan yıkmaya çalışmanın çelişkisinden uzaklaşmak gerekmektedir.

Yakın tarihimizden biliyoruz ki en etkin, meşru ve mesafe alıcı mücadele sivil siyaseti güçlendiren, alanını genişleten ve toplumun sistem üzerindeki ağırlığını mümkün kılan mücadeledir. Devleti siyasete kapatan, siyaset-hükümet üstü kurumları güçlendiren, hayati kararları devletin mahrem/karanlık bölgelerine kaydıran düzenlemeler şaibeli, riskli, mayınlı eylem alanlarını yaratır. Sistemin görece demokratik dokusunu ve iklimini tahrip eder. O nedenle yapılacak iş ve işlem ne olursa olsun meşru ve makul yapılar, yollar üzerinden yürütmekten başka seçeneğimiz bulunmamaktadır. Aksi durum tasfiyesi için uğraşılan "paralel yapı"yı ruh ve zihniyet olarak yaşatmak anlamına gelir. Çünkü "paralel yapı"yı gayrı meşru kılan tam da bu meşru ve makul olmayan yollardan iktidar tesis etme arayışıydı.