Dolar (USD)
32.23
Euro (EUR)
34.68
Gram Altın
2444.48
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

09 Nisan 2014

Politika sanatı ve 'kendimizi anlatamadık' yalanı

30 Mart seçimlerini geride bıraktık. Lakin yankıları sürüyor.

Bu seçimin muhasebesi daha yapılamadan yeni bir seçim sürecine giriliyor.

Cumhurbaşkanlığı için yeni bir seçim kapıda.

Türkiye'de siyasi tablonun anlamlı bir değişikliğe uğraması yakın zamanda muhtemel görünmüyor. Bunun sebeplerini doğru bir biçimde anlamaktan kaçtığı müddetçe muhalefet cephesi hep benzer sonuçlara yazgılı.

Seçim sonuçlarının ardından o meşhur cümleyi kuran siyasetçiye yine rastlar mıyız diye merak ettim. Sağolsunlar bu seçimin ardından da bizi yanıltmayan siyasetçiler çıktı. Türkiye'de seçimi kaybeden partilerin yöneticileri sıklıkla şöyle diyor:

-Kendimizi anlatamadık!

Acaba toplum kendisini en iyi anlatan partiye mi yönelir?

Seçimi, kendisini en iyi anlatan parti mi kazanır?

Bu cümle özeleştiri yapıyormuş izlenimi uyandırmasına karşın, aslında kenarından bile geçmez.

Çünkü "kendimizi anlatamadık" ifadesi asıl konu edilmesi gerekeni konu dışı bırakır. Zira mağlup açısından tartışmaya açacağı ilk şey "kendisi" olması gerekirken mesele bu cümle marifetiyle bir iletişim sorununa indirgenir.

Siyaset kendi kendinize yapabileceğiniz bir şey değil.

Eğer siyaset yapma biçiminiz kendi cemaatinizin yalıtılmış, sızdırmaz duvarlarının ardında, grubunuz için değişmez 'kanı'ları birer 'hakikat' olarak topluma taşımak ve sabırsızlıkla onay beklemekten ibaret hale gelmişse; beklediğiniz onayı hiç alamayabilirsiniz.

Tabi bu da bir siyaset yapma biçimi olarak görülebilir; lakin böyle bir siyaset biçimi ancak kendiniz dışındakilere, yani gerçeğe dair bir 'inkar' pahasına mümkün olabilir.

Duvarlarınızın ardı gerçekliğin duvarları ile çepeçevre örülmüş durumda ve orada kendinizin dışında 'başkaları' da var.

Siyaset de ahlak da tam da o 'başka' ile kurduğunuz ilişki dahilinde anlam kazanıyor.

Siyaset, toplum dediğimiz indirgenemez farklılıklara sahip bütünün içinde 'başka' ile kurulan ilişkide ortaya çıkan söylem ve eylemlilikler ile sizin tarafınızdan ortaya konan her bir 'hamle'de beliriyor.

Kendini tekrar da bir 'hamle' olarak değerlendirilebilir tabi. Ancak bu, her seferinde 'hamle'nin boşa çıkma durumunu ortadan kaldırmıyor.

Türkiye'de muhalefetin sorunu, esasta kendisiyle ilgili !

Muhalefetin evvela şu 'kendimizi anlatamadık' cümlesini tamamen unutması gerekiyor.

Türkiye'de muhalefet, 'kendisi' ile o kadar dolu ki başka 'kendilikleri' göremiyor.

Eğer bir 'kendini aşma' durumu gerçekleşmeyecekse, sonuçlar bundan sonrası için de sürpriz olarak değerlendirilemez.

Muhalefetin kendini aşması, 'kendisi' dışındaki 'kendilikleri' fark edebilmesine bağlı.

Toplum siyasetçiden kendisini anlatmasını beklemiyor; kendisini anlamasını bekliyor. Bu ise insanlara gerçekten dokunabilmeyi zorunlu kılıyor.

Lyotard'ın dediği gibi'Politika bilim değil.'

Politika bir temsil, talepleri alıp doğrudan yansıtabildiği ve taşıyabildiği oranda sanatkarca bir ustalık isteyen ve belki de kelimenin tam anlamıyla bir sanat.

Başbakan'ın kendi seçmeni ile kurduğu ilişkiye bakın.

Şiirsel bir ilişkidir bu. Bunu görmek için bir mitingini izlemek yeterli.

Başbakan, toplumun şiirsele olan ihtiyacına cevap veriyor.

Sorun şu ki Türkiye'de muhalefet neye cevap veriyor?