Dolar (USD)
32.34
Euro (EUR)
34.79
Gram Altın
2391.37
BIST 100
10276.88
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Provokasyon ve (Toplumsal) Linç

Toplumsal bir varlık olan insan, hemcinsleri ile bir arada yaşamak zorundadır. Onu cemiyet içinde yaşamaya iten nedenler, ‘ihtiyaç’ ve ‘yardımlaşma’ ile açıklanabilir. Zira kısa ömürlerin, insana vereceği kabiliyet ve yetenekler sınırlıdır. Dolayısıyla bir insan en fazla bir kaç meslek öğrenebilir. Yine altından kalkılması güç işler, yardımlaşmanın gücüyle halledilebilir.

İnsanın olduğu yerde, huzur ve mutluluk esastır, amaçtır. İlişkiler samimi ve doğal olduğunda karşılaşılan sorunlar ivedilikle çözümlenebilir. Ancak riya, gösteriş, fitne ve ihanetin ortaya çıktığı zaman ve mekanlar, kaos ve anarşizmin rotasına girer.

Ferdî ve sosyal problemleri olduğundan fazla göstermek ve bunlardan nemalanmak, fitne/fücur merkezlerinin görevidir. Kitleleri manipüle etme, kalabalıkları provoke etme, insanlarda korku ve endişe meydana getirmenin yerel ve evrensel aktörleri bulunmaktadır. Yönet(ebil)me iradesini ve gücünü ellerinde bulunduranlar, hakikati sanal, sanalı da hakikat gösterebilirler.

Burada yapılması gereken, gelen ve yayılan haberlerin doğruluğunun araştırılmasıdır. Aksi takdirde yalan ve fitne üzerine kurulmuş ve kurgulanmış/üretilmiş bilgi ve haberler, kötülük ve şerrin yolunu açarlar; telafisi mümkün olmayan olaylara sebebiyet verirler. Bu haberler insanları birbirine düşürür, toplumu böler ve cemiyeti kutuplara ayırırlar. Burada ilk ve son çare, gerçek/doğru bilginin peşinde olmaktır. Güvenli olmayan aracı kişi ve kurumların (kitle iletişim araçları) spekülatif (saptırıcı) ve manipülatif (yönlendirici) bilgi kaynaklarını kontrolden geçirip, doğrulatmak gerekmektedir.

Yani bilgi sahibi olmadan muhalif olmamak gerekir. Bilgi sahibi olmak, insanı fikir sahibi olmaya yükseltir. Bilgi ise, araştırma, inceleme, sorma ve soruşturmayla, hatta şüpheli ve temkinli olmayla elde edilir. Otantik bilgi, kaynakları güvenilir, sahih vasıtalar ile bize ulaşan bilgidir.

Bilginin, sıhhati araştırılmadan kabul edildiği takdirde provokasyon ve kışkırtma aşaması başlar. Suç ve suçlu karışır. İtham, iftira ve yalan üzerine kurgulanan senaryolar, gerçek vesikalar (!) haline dönüştürülür. Suç ve suçludan ziyade, onların taraftarları ve ‘dâi’leri (propagandistleri) uzman ve otorite olarak sunulur. Artık yanlış ve şer hadise unutulmuş, onun yerini provokatörlerin elini düşmüş, zihinleri onlara odaklanmış kitleler/sürüler almıştır. Nitekim, Gustave Le Bon, Kitleler Psikoloji adlı eserinde bu kontrolsüz kitlelerin ruh hallerini rasyonel bir bakışla isabetli analiz eder. Tıpkı Eric Hoffer’ın Kesin İnançlılar’da yaptığı gibi…

Hata ve suçun taraftarı olmaz. Zira suç, adaletle tartılır, belirlenir ve hükmü verilir. Âdil bir sorgulama ve yargılama, adaletin varlığının ispatıdır. Yani suçun vasfı ve cezası kişiden kişiye değişmez. Kendisine yakın olanların yaptığını suç ve kötülük kapsamında görmemek, ancak başkası tarafından yapılan aynı eylemlerin şiddetle cezalandırılmasını talep etmek, tutarsızlık ve aymazlığın göstergesidir. Adaletin tarafı ve yandaşı olmaz. Olayların faillerinin kimliğinden ziyade, gerçekleştirdikleri şer fiillerin hukuk terazisiyle tartılması gerekir.

Provokasyon, kişiye, gruba, kuruluşa ve devlete karşı girişilen ve sonuçları ağır olacak eylemlere zemin hazırlayan ve önceden haince tasarlanmış ihanet girişimi olarak tarif edilebilir. Burada kışkırtma ve kışkırmacı(lar) öne çıkmaktadır. Yani olayları, kişileri, toplumu ve devleti provoke etmek, kışkırtmacının ana hedefidir.

Sistemi ve dengeyi bozacak tahrikler, ayarlarla oynayarak, toplumsal dokuyu zedeler. Provokasyonda önceden tasarlanmış plan ve projeler vardır. Amaç, elde edilmek istenilenleri gerçekleştirmek için toplumsal kaos yaratmaktır. Kışkırtmada hadisin mahiyet ve niteliği önemli değildir. Provokatör, düzen bozucu huzursuz bir ortam yaratmayı amaç edinmiştir. Komplolar, provokasyon linç ortamını daha elverişli hale getiren sanal ve hayali senaryolardır/iftiralardır/ithamlardır.

Hukuk, yasa, kurumlar ve devletin olmadığı zaman ve mekânlar, provokasyona açık olup, linç kültürünün tezgâhlanmasına fırsat veren ortamlar yaratır. Yargısız infazlar ise, nice masuma zarar verip, iftira, itham ve katliamlara dönüşmüştür.

Adalet, gözü kapalı, tarafsız iradesiyle, elindeki gücü simgeleyen kılıcıyla, provokasyonları ve bireysel/toplumsal linçleri bertaraf edecek yegâne vasıtadır. Kadife, turuncu devrim ve baharlar, provokasyon/linç manivelasıyla ülkelere dondurucu kışlar yaşatıp, iç savaşlarla onları helake ve yıkımı sürüklemiştir.

Zan, hakaret, küfür, alay, tahkir, alçaltmayla birbirlerini tehdit eden kişi ve gruplar/toplumlar, kimler tarafından kullanıldıklarını ve neye/kime hizmet ettiklerini düşünmekle yükümlüdürler. Aksi takdirde, geri dönen bir bumerang gibi, bunların kendisine büyük zararlar vereceğini göremezler.