Dolar (USD)
32.37
Euro (EUR)
34.50
Gram Altın
2381.47
BIST 100
10045.74
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


​Puslu dünyalara yolculuk

Estetiğin amacı, insanda duyarlılık yaratmaktır. Uyuşan, uyuyan ve körelen taraflarımızı canlandırmak, diriltmek ve görmek, sanatın ve estetiğin varoluşumuzda gerçekleştirmeyi amaçladığı durumlardır. Fotoğraf, heykel ve resim, insanlığın duyarlılığını, düşüncesini ve düşünü canlı tutmak için ürettiği ve yarattığı üç temel sanat alanıdır. Resim ve heykel, insanlık tarihinin en eski dönemlerinden beri insanın yaşadığı hikayeleri kalıcı hale getirmek için ve duyarlılık yaratarak insanlığa miras bırakmak için başvurduğu iki temel sanat faaliyetidir. Günümüzde fotoğrafçılığın teknoloji sayesinde gelişmesi sayesinde insana ve doğaya dair her şeyin fotoğrafın çekilmesi, neredeyse olmazsa olmaz bir ihtiyaç haline gelmiştir.

Resim, heykel ve fotoğraf, cansız nesneler veya tablolar değildirler. Resimde, heykelde ve fotoğrafta gizemli diller, mesajlar, hafızalar, düşler ve düşünceler vardır. İnsan, resimde, heykelde ve fotoğrafta kendini yeniden var etmekte, varoluşunun olup biten bir şey olmadığını, varoluşunu sürekli olarak var etmenin resim, heykel ve fotoğraf gibi sanat imkanlarıyla mümkün olduğunu ortaya koymaktadır. Resme, heykele ve fotoğrafa baktığımız zaman, aslında bu üç sanat faaliyeti bize şu mesajı vermektedir: Varoluş devam etmektedir.

Resim, heykel ve fotoğraf, aslında birbiriyle içiçe geçen faaliyetler olmalarına rağmen, çoğu zaman bu üç sanat faaliyeti için ayrı etkinlikler düzenlenmektedir. Resim, heykel ve fotoğrafın bir araya geldiği çok önemli bir sanat etkinliği Prof.Dr. Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilmektedir. Prof.Dr. Yurdagül Mehmedoğlu’nun hat ve tezhip çalışmaları, Heykel sanatçısı ve Kocaeli Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümü Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Metin Kar’ın çalışmaları, fotoğraf ve dijital resim sanatçısı Ömer İzgeç’in çalışmalarını içeren “Puslu Parça” ismiyle bir araya getirilen eserler, Prof. Dr. Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde (Galeri A+B) sergilenmektedir. Resim, heykel ve fotoğrafın bir araya getirildiği Puslu Parça sergisi, tam anlamıyla üç sanat dalına dair eserleri birarada sunmayı başaran tam bir sanat şöleni olarak nitelenmeyi hak eden bir nitelik taşımaktadır. Din eğitimi alanında yetkin bir akademisyen olan Prof.Dr. Yurdagül Mehmedoğlu, sanat alanında ortaya koyduğu faaliyetlerle çok yönlülülüğünü ve yaratıcılığını sergilemektedir. Birçok yurtiçi ve dışı sergilerde eserleriyle yeralan Yurdagül Mehmedoğlu, bu serginin küratörlüğünü yapmaktadır. Mehmedoğlu’nun tuval üzerine yaptığı akrilik ve karışık çalışmalar, serginin adına yakışır bir şekilde tamamen birer puslu parça olmayı hak etmektedirler.

Her üç sanatçının eserlerinde, insan hayatında her şeyin üstüne bir müddet sonra puslu bir havanın düştüğünü ve puslu havanın altında kalanı fark etmenin zorluğunu hissediyorsunuz. Kelimelerimiz, harflerimiz, dillerimiz, göçlerimiz dahil, her şeyin üstüne puslu bir hava düşmektedir. Dillerimizin, göçlerimizin ve hikayelerimizin üstüne puslu havaların düşmesi, onların unutulması ve anlamsızlaşması anlamına gelmemektedir. Hayatımızın bazı bölümlerinin puslu parçaya dönüştüğü anda devreye resim, heykel ve fotoğraf gibi sanatlar girmelidir. Resim, heykel ve fotoğraf, puslu parçanın arkasında ne olduğunu ortaya çıkarmayı amaçlayan, hafızayı ve düşünceyi yeni bir dille günışığına çıkarmayı amaçlayan sanat dilleri ve dillerin sanatları olarak varoluşsal işlevlerini yerine getirmektedirler.

Bireyin dünyasında ayrılık ve göç gibi hususlar çok öznel izler bırakmakta, yoğun altüst oluşların yaşandığı puslu parça olarak bireyin varlığına kazınmaktadırlar. Bireyin varlığına kazınan puslu parçanın unsurları olarak meçhule yapılan yolculuk, yeni yurtlar yapabilme girişimi, köklerinden koparak başka dünyalarda yeniden kök salma, yeniden başlama ve hep umudun peşinde gitme motivasyonunu sayabiliriz. Puslu parça, aslında insanın kendi hikayesiyle yeniden yüzleşmesidir. Puslu parça, aslında yeni dünyaları ve hayatları gerçekleştirmenin mümkün olduğunu resimle, heykelle ve fotoğrafla ifade etmeyi amaçlayan bir faaliyettir. Puslu Parça sergisinin sanatçıları, serginin felsefi arka planını şu sözlerle ifade ederek mesajlarını vermekte ve bizi puslu parçanın arkasındaki hikayeyi yeni bir dille çözmeye davet etmektedirler: “Diller, kaynakları, özellikleri ve ömürleri ne olursa olsun insanın varoluş macerasında hafıza ve düşünce işlevini gören mevcudiyetlerdir. Dil üzerinden insanın konuşabilen bir varlık olduğunu hatırlamak, onun anlatısını mümkün kılan akılcı yönün sürekli muhafaza edilmiş olduğunun altını çizmektir. Bununla beraber, konuşabildiğimizde rasyonel bir eylemi gerçekleştirmekle kalmayıp çeşitli akletme biçimlerini ve dünya tasavvurlarını var etmiş oluruz. Bu açıdan, konuşabilmek, dilin her koşulda insanın anlam dünyasını var etme/var olma durumu olarak da anlaşılabilir. Dil, bir kez varolduktan sonra, kendinde olduğu kadar bireyin evreninde de ilk rasyonel ve tekil anlamlarından, sembolik, mecazi olanlara kadar birçok söyleme imkanına açılır. Dil, görünürdeki tekilliğinden yani ilk anlamlardan, anlamı çoğaltan bir düzleme taşındıkça farklı varoluşlara ve anlatımızı özgürleştirmeye olanak tanır. Böyle bakıldığında dil, bir nesne olmaktan çok, içinde oluşumuzu varettiğimiz, sınır-eşik durumları ile bizi çizen/tasvir eden/anlatan büyük bir açık alandır. (open space). Kuşkusuz, birçok tarzla olduğu gibi sanat yoluyla konuştuğumuzda, dilin varlığını çoğaltan o açık alanı idrak edebiliriz.”