Dolar (USD)
32.31
Euro (EUR)
34.82
Gram Altın
2411.01
BIST 100
10280.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

26 Temmuz 2013

'Ray trenin özgürlük imkanıdır'


Son iki yazıdır Yeni gençliğe on emiri çağdaş bir dille ifade etmeye çalışıyorum. Bunları da daha çok Taksim'de gözlemlediğim enstantaneler üzerinden yapıyorum. Bu bağlamda dertlenmek ve kutsalla (dinle) bağlantıyı tekrar sahih bir şekilde kurmaktan bahsetmiştim. Bugün de aslında kavramlara yüklenen anlamların aynı olmadığından yola çıkarak, nasıl bir kavramsal kargaşa içinde yaşadığımıza dem vurmak istiyorum.

Aslında böyle bir problemi epeydir yaşamaya devam ediyoruz. Çünkü "liberal müslüman"dan "anti-kapitalist müslüman gençlik"e, hatta "agnostik müslüman", "ateist müslüman"a kadar aslı itibarıyla biraraya gelmesi mümkün olmayan kavramların Foucault'un tabiriyle heterotopik bir dizge olarak birlikte kullanılması söz konusu olmaktadır. Çünkü bu kavram dizgelerindeki her bir kelime, farklı bir dünya görüşü ve duruşu işaretlemektedir. Esasen bir insan aynı anda iki Tanrı'ya tapamaz. İşte sorun da tam burada başlıyor. Müslümanlık, içerisine ikinci bir tanımlamayı kabul etmeyecek kadar kapsamlı ve holistik bir dünya görüşünü ifade eder. Bir müslüman, zaten çevresiyle kendi itikadi projeksiyonu çerçevesinde ilişki kurar. Onun ayrıca çevreci olmasına gerek yoktur. Yukarıdaki kavram çiftleri, sizden iki adım sonrasında bazı konularda "credo" beklerler. Mesela, liberal müslümansanız, iki adım ötede homoseksüel bir beraberlik ya da evliliği de liberallik adına kabul etmeniz beklenir.

Taksim gösterilerine baktığınız zaman, "diren", "sarılmak serbest", antikapitalist gençlik", "kandil gecesi", "Cuma namazı", "eşcinsel yürüyüşü" vb. kelime dizgelerinin heterotopik bir biçimde birarada bulunduğunu görürsünüz. Bu kadar simge bolluğu, birçok yazar tarafından benzer duyarlılıklar etrafında farklı kesimlerin ortaklığı şeklinde verildi. Ama bu durum tam da postmodern bir zihinsel parçalanmışlığı ifade ediyor. Postmodernliğin bizzat kendisi, bir hakikat fikrinden uzaklaştığı gibi, "doğru"luğu tamamen izafileştirmekte, Postmodernliğin "ne olsa gider" temel mottosu etrafında çok farklı dünya görüşlerinden bir şeyler alarak eklektik bir yapı oluşturmaktadır. Onun pratikte insanlara gösterdiği mecburi istikamet bir tüketim toplumudur. Yeni dünya düzeni, bütün mekanizmalarıyla kendi tüketim düzenine köleler yetiştirmektedir. Gösterilerin arkasında uluslar arası ve ulusal kapitalistlerin (gerçi bunlar artık içiçe geçmiş durumda) olması yeterince meseleyi özetlemiyor mu? Burada ayrıca hükümetin İstanbul'da büyük oteller, binalar ve AVM ısrarlarından vazgeçmesi gerekiyor.

Gençlik biraz da kendisini muhalefetle tanımlar. Muhalefet onun bir şekilde kendisini ispat biçimidir. Ergenliğe ulaştığının, büyüdüğünün bir dışavurumu olarak gösterge haline gelir muhalefet. Kendisini büyüklerinin artık görmeleri gerektiğinin bir dışavurumudur. Tüm bu muhalefetlerin içinde onun en fazla dillendirdiği şey özgürlük sloganıdır. Sürekli özgür olma isteğini haykırır. Aslında bu, haklı bir haykırıştır fakat nasıl bir özgürlük aradığının farkında olmadan.

Kopuş Aydınlanma ile başlamıştır. Tanrı'yı dinlenmeye alan Newton fiziği o dönemde bir heyecan yaratmış, özgürlük de dinden ve Tanrı'dan bağımsızlaşma anlamı kazanmıştır. Tanrı'nın yerine ikame edilen insanın, tüm öznellikleri birer özgürlük talebi haline gelmiştir bugün geldiğimiz noktada. İnsanın tüm talepleri tüketim toplumu içerisinde hem kutsanmakta hem de kışkırtılmaktadır. Gündelik tüketim kalıplarının içinde yoğrulan bu gençliğe, tüketmesi için özgürlük verilmiştir. Dinlerin nefs-i emmare diyerek eğitilmesi ve kontrol edilmesini istediği şeyler, yeni durumda aşılması gereken özgürlük taleplerinin konusu olurlar.

Bu özgürlüğün dikkat edin bir sınırı ve tanımı yoktur. Onun sınırı insan iştihalarıdır, tanrılaştırılan ve kutsanan insanın tüm talepleridir. Böyle bir amorf özgürlük kışkırtıcılığı yapanların, "you shop we drop" demeleri yeterince meseleyi açıklamıyor mu? Roma, taksitlerle hayatı ipotek altına alarak, kölelerini alışverişte görmek istiyor kısaca. Bu özgürlüğü tanımlayacak ve sınırlayacak dışarıdan belirlenmiş bir momentum noktası yoktur. Esasen insanlık bu momentum noktasını kaybetmiştir. Halbuki kendisi zaten "sınırlı" ve "ölümlü" olan bir varlığın, sınırsız bir özgürlük talebi kendi ontolojisiyle çelişiyor. Özgürlük, kendi imkanlarınız içerisinde bir anlam ifade eder ve elde edilir.

Raylar, trenin hem sınırları hem de hareketinin imkanıdır. Sınırsız, sorumsuz özgürlük olmaz. Bir sohbette arkadaşın söylediği bir mottoyu sizinle paylaşayım: "Raylar, trenin özgürlük imkanıdır." Buradan şu noktaya sıçrama yapalım: "İnsanın yegane özgürlük imkanı Allah'tır."