Rusya'nın Türk Birliği planı
Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki çatışmalarda Azerbaycan’ın
90’lardaki durumundan kat be kat iyi bir “askeri
güce” ulaştığına tüm Dünya şahit oldu.
Dağlık Karabağ boşaltılana kadar çatışmaların süreceğini
açıklayan Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham
Aliyev’e Türkiye’den tam destek var.
Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğan, TBMM’nin yeni
yasama yılı açılışında Türkiye’nin
desteğini en üst perdeden bir daha
yineledi.
Milletin Meclisi’nden Cumhurbaşkanlığı mevkisinde yapılan bu
açıklama, çatışmaların ilk başladığı zamanlarda Meclis’teki partilerin ortak
bildirisi ile verilen desteğin “güçlü”
bir tekrarı oldu.
Türkiye’nin Azerbaycan’ın haklı davasına “sınırsız” destek vermesi, ittifaklık
ilişkileri sadece “çıkarlara”
dayanan birçok ülkenin tam olarak anlamlandıramadığı bir durum oluşturdu.
Aynı ırktan gelen Araplar,
Avrupalılar, Güney Amerikalılar birliktelik kuramazken Türklerin birbirine “koşulsuz ve karşılıksız” destek
vererek “birliktelik” mesajı vermesi
dünyada büyük bir şaşkınlığa neden oldu.
Türk coğrafyasının tamamı olarak adlandırılan Türkistan’daki Türk devletlerinin, birleşme
ve ortak hareket etme arzusu, Batı’nın
ve Doğu’nun tüm dönüştürmelerine
rağmen hâlâ canlılığını koruyor.
Tüm analizleri altüst eden bu “idealist” hedef, içinde ciddi bir romantizm barındırsa da, aslında yaşananlar “reel politik”in tam olarak ortaya koyduğu gerçekliği yansıtıyor.
Son 400 yıldır Osmanlı’nın
paylaşımını merkeze koyan Batı ile
Türk devletleri arasındaki bağı koparmayı merkeze koyan Rusya’nın bu çabaları Türkistan
ve Türk-İslam birliğini yok etme
politikasına dayanıyor.
Bu zamana kadar gerek Türk devletlerinin bileğinin
bükülememesi gerek ise geleneksel devlet anlayışındaki bozulmalar bir “Birlik” fikrinin oluşmasına müsaade
etmedi.
Modern çağların getirdiği teknolojik dönüşüm gücünü arkasına
alan emperyalist devletlerin tüm çabalarına rağmen Türk devletleri arasındaki Gaspıralı’nın şu sözüyle ifade ettiği “Dilde, fikirde ve işte birlik” kurma
arzusunun “yok edilememiş” olması
tabi ki bir tesadüf değil.
İslâm coğrafyaları arasındaki birliği bozmak için “ulus devlet” kavramını ortaya atanlar
ile Türk devletlerinin birleşmesinin önüne komünizm adı altında “ulussuzluk” kavramını koyanların
hedefi aynı.
Tarih boyunca birleşme ihtiyacı görmeyen Türk devletleri,
güçleri ile kendi coğrafyalarında hüküm sürmüşlerdi. Ama artık bugünün
dünyasında güçlü olmak ekonomiden, ortak
üretimden, ortak paradan ve ortak askeri güçten geçiyor.
Soğuk savaş kazanan ABD başında olduğu tek kutuplu dünya
düzeninin sonuna gelinmesi Türkistan için bir fırsat doğuruyor. Konjonktürün ortaya çıkardığı bu
fırsatın doğmasında Rusya’ın yükselen yeni dünya gücü Çin’i dengeleme arzusu var. Rusya’nın bu
politik düzleme gelmesinde Türkiye’nin artan
gücüne ve arzularına olan güveni
yadsınamaz bir gerçektir.
ABD ve Çin; Atina
ve Sparta’nın kendi aralarında 30 yıl
boyunca üstünlük kurmaya çalıştığı Peloponez
Savaşı’nın ortaya koyduğu durumu anlatan Thukididis Tuzağı’nın bir tekrarını yaşamak istemese de tarih
kendisini tekerrür ettiriyor.
Çin’in büyümesini
engellemek isteyen ABD’nin attığı
her adım, Çin’in boğazını sıkan bir düşman
algısını güçlendiriyor.
Ermenistan’ın Dağlık
Karabağ işgalini Minsk Grubu’nda ve Birleşmiş Milletler kararlarında kabul etmesine rağmen 30 yıl
boyunca Ermenistan’a verdiği destekten taviz vermemiş bir Rusya’nın, kontrol
altında tuttuğu toprak kaybına göz yummanısını açıklayabilecek en iyi teori Çin
ile arasında güçlü bir tampon
oluşturma arzusu olabilir.
Türk Birliği karşıtı İran
ile Ermenistan’ın Zengezur Bölgesi
üzerinden Türk dünyasının boğazını tutan ve Gürcistan’ı her an işgal
edebileceği algısını yayan bir Rusya, kurulabilecek olası bir Türk Birliği’nin kontrolünü elinde
tutabileceğini düşünebilir.
Böyle bakınca Rusya ve Çin arasındaki örtülü rekabette Türk tarafını kendi cephesinde tutmak isteyen Çin’in “Bir Yol Bir Kuşak” güzergâhı da bir tesadüfe benzemiyor.