Dolar (USD)
32.20
Euro (EUR)
35.00
Gram Altın
2495.02
BIST 100
10643.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

11 Temmuz 2018

Sadece hükümet sisteminin değişmesi yetmez!

Bürokratik oligarşiden kurtulmak için sadece hükümet sisteminin değişmesi yetmez. Bakanların ilga edilen Başbakanlık yerine Cumhurbaşkanına bağlanması da sorunu çözmez. Türk kamu yönetimi sisteminin baştan aşağı reforme edilmesi gerekiyor. Son 15 yılda bu birkaç kez denendi ama çeşitli gerekçelerle geri çekildi ya da ertelendi. Bu ertelemeler ise Türkiye'ye epey zaman kaybettirdi. Sorunun kaynağına inmek ve yaraya gerçekçi neşterler vurmak lazım. Çünkü sorun sadece bürokrasinin üst kademelerinde değil. Orta ve alt tabaka bürokraside de ciddi problemler var. Verimsizlik, atalet, yılgınlık, tembellik, partizanlık ve nice hastalık bünyeyi sarmış vaziyette. Mesela bakanlıklarda bırakın bir daire başkanına, genel müdür ya da müsteşara söz geçirebilmeyi bazen bir şoföre bile hükmedemiyorsunuz. Neden? Belli başlı birkaç sebebi var. Birincisi herkesin arkasında bir dayısının olması, ikincisi 657 zırhı, üçüncüsü keyfiliğin ve başıbozukluğun caydırıcı bir yaptırımının olmaması. Bu liste uzar gider. Öte yandan bakanlıklardaki uzman oligarşisinin de sona erdirilmesi gerekiyor. Üst düzey yöneticilerin rapor hazırlattığı ve iş delege ettiği bürokratlar zaten düzenin devamından yana. Düzenin devamından yana olanları esetleyip besetlerseniz, şımartır ve kendinizi bunlara muhtaç duruma düşürürseniz bu sistemin değişmesi adına köklü çözümler getirecek girişimlerde bulunamazsınız. Siyasi müşavirlik alanının genişletilip, bürokratik danışmanlık alanının daraltılması gerekiyor. Her bakanın kendisiyle gelip kendisiyle giden, bilgili, alana hakim, dirayetli müşavirlerinin olması lazım. Aşağıdan gelen bilgiyi kontrol edecek, üzerinde çalışacak ve uzman oligarşisine çanak tutmayacak zekada insanlara ihtiyaç var. Ancak insan yetiştirmekte oldukça geç kalan ve mevcutlarla iş tutan bir iradenin bu saatten sonra bunları gerçekleştirmesi çok zor. Kabuk ya da kılıf değiştirmekle bir şeylerin çözüleceğini zannetmek fazla iyimserlik olur. Bunun yerine içe, öze, asıl olana neşter vurmak gerekiyor. Bu da doğrusu cesaret ve feraset ister. Öze ve içe dokunmadan reform olmaz. Yeni dönemde bu reformların gerçekleştirileceğini umut ediyoruz.

***

Tren Kazasından Çıkarılacak Dersler!

Çorlu'daki tren kazasında 24 vatandaşımız hayatını kaybetti, hepsine Allah rahmet etsin. Yakınlarına da başsağlığı diliyoruz. Gerçekten çok sayıda insanın yaşamının sona ermesiyle sonuçlanan bu tip kazalar derin üzüntüler bırakıyor arkasında. Ama her defasında bizler bu tip hadiselerden ders çıkarmaktan imtina ediyor ve bir süre sonra unutuyoruz pek çok şeyi. Oysa ki başta bu alandan sorumlu bürokrasi olmak üzere pek çok ilgilinin bu işten çeşitli dersler çıkarması lazım. Olayı dışarıdan takip eden birisi olarak mesela ben hemen birkaç tespitte bulunabildim. Birincisi bizim bu tip hadiseler karşısında bir acil eylem planımız yok. Bundan kastım şu. Diyelim ki bu kaza bir şehir merkezinde değil de bir dağ başında vuku bulsa- ki bu vakada bile olayın olduğu bölgeye ulaşmak gerçekten çok zordu-kaza bölgesine nasıl ulaşacağız? Yolun olmadığı bir bölgeye mesela bir ambulans, bir vinç, bir itfaiye aracı nasıl ulaşacak? Bu soruların cevapları gerçekten karanlık! Hadi diyelim ambulans helikopteriniz var bir şekilde yaralıyı helikopterlerle alıp hastaneye götürdünüz, peki mesela devrilen bir vagonu kaldırıp altında yaralı olup olmadığına nasıl bakacaksınız? Mesela buna verebileceğimiz bir cevap var mı? Ya da olaya yukarıdan yani havadan, yakın mesafeden müdahale edebilecek bir itfaiye aracımız var mı? Bütün bunlar üzerinde düşünmek gerekir. Elbette dünyanın daha ileri ülkelerinde bu soruların bir cevabı vardır. Olayın olduğu saatlerde ekranlardan hep birlikte şunu izledik ki bütün muhabirler bölgeye yardım ekibinin ulaşmasının zor olduğunu ifade ettiler. Mesela böyle bir olay karşısında her ilimizde askeriyedeki tanklara benzer, demir paletli vinçlerimiz var mı? Yani gerektiğinde bir vagonu kaldırabilecek güçte. Ya da kaza yerine yol olmasa bile ulaşabilecek vasıfta arazi taşıtı biçiminde ambulanslarımız var mı? Bütün bu konularda hazırlıklı olmamız ve gerektiğinde gerekli makine teçhizatı ve insan kaynağını bulundurmamız gerekmiyor mu? Mesela bir başka soru da şu? Kaç günde bir tren raylarının güvenliği baştan sona kontrol ediliyor? Mesela aşırı yağmur yağdığında herhangi bir bölgede bir zemin kayması olup olmadığı kontrol ediliyor mu? Ya da minik de olsa bir depremden sonra bu kontrol yapılıyor mu? Ben ilgili birimlerin bu konularda çok net cevaplar verebilecek durumda olduğunu zannetmiyorum. Tabi kimse yaranım ekşi demez ama özellikle ulaştırma gibi hassas sektörler için bir proaktif yönetim yaklaşımına acilen geçmemiz gerekiyor. Ayrıca bölgesel ve yerel ölçekte tam teşekküllü acil yardım istasyonlarının olması gerekiyor.

***

Yeni Kabine Başarılı Olur mu?

Dinamik ve özel sektör tabanlı bir kabine iş başı yapmak üzere kolları sıvadı. Hepsine yeni görevleri hayırlı uğurlu olsun. Allah yardımcıları olsun, hepsine ayrı ayrı başarılar diliyoruz. Belli ki yeni dönemde teknokrat, bürokrat kökenli kimselerle özel sektör deneyimi olan başarılı işadamları kabinede aynı amaca yönelik olarak çaba sarf edecekler. Seçilerek bakanlığa geçen isimler ise siyasetçi kontenjanından bakan olmuş vaziyetteler. Öyleyse Erdoğan sahaya özel sektör, bürokrat ve siyasetçi karması bir takım sürmüş durumda. Bunların uyumlu çalışması çok önemli. Özel sektörden gelenler muhtemelen daha hızlı ve dinamik adımlar atacaklar, heyecanları yüksek olacak. Tecrübeli, siyaset ya da bürokrat kökenli bakanlar yeni dönemin heyecanıyla eski dönemden daha verimli ve daha aktif çalışacaklar. Bir parça devletçi refleksleri öne çıkacak olsa da onlar da bir süre sonra özel sektör mantığı ile iş yapmaya ve yaptırmaya başlayacaklar. Yani devletçi reflekslerle özel sektörcü zihnin birleşip kaynaştığı bir kabine ile karşı karşıyayız. Burada unutulmaması gereken bir şey varsa o da şudur. Tespihin sadece taneleri değil halkanın başı olarak imamesinin de istişareye, liyakate, rasyonaliteye ve kaliteye dikkat etmesi gerekiyor. En iyiyi, en doğruyu ben bilirim mantığı başarının en büyük düşmanıdır.

****

Yeni Ekonomi Yönetiminden Beklentilerimiz

Yeni ekonomi yönetiminden beklentileriniz nelerdir diye sorulacak olsa; temelde, büyüme, kalkınma vs gibi klasik beklentileri saymakla birlikte herhalde şunları da birer beklenti olarak sıralardım. Sermayenin tabana yayılması, girişimciliğin önünün açılması ve girişimcilikte fırsat eşitliği, faizsiz bir ekonomik düzenin nasıl oluşturulacağına dair ciddi çalışma ve projeler, üretim ve ihracat tabanlı bir büyüme anlayışı, bankaların sistemi domine etmesine son verilmesi, küresel ölçekte marka haline gelecek yatırım ve üretim alanlarının desteklenmesi, özel sektörün basit ve etkili teşviklerle desteklenmesi, yerel ve bölgesel kalkınma planlarının hazırlanması. Bundan başka, işsizlik, enflasyon ve borçla mücadelede iyi noktaya geldiğini düşündüğümüz ekonomi yönetiminin devletin resmi verilerine değil de çarşı pazardaki reel duruma da ara sıra bir göz atmasını tavsiye ediyoruz. Ekonominin gerçek nabzı TÜİK verilerinde değil, illerin ve ilçelerin çarşı pazarlarında, sanayi sitelerinde, esnaf işletmelerinde atıyor. Simitin, ekmeğin fiyatını bilmeden ekonomi yönetilmez. Ekonomiden sorumlu bakanlara tavsiyemiz göreve başlamadan önce makam araçlarını şöyle bir durdurup bir fırına bir bakkala girip göreve başlamadan evvel bir fırından simit ve ekmeğin fiyatını, bir bakkaldan da şekerin, pirincin, makarna ve yağın kilo fiyatını öğrenerek işbaşı yapmalarıdır. Dün marketten bir kilo pirinç aldım. Pilavlık pirincin kilo fiyatı 13 lira olmuş. Asgari ücretli bir aile ayda beş paket pirinç tüketse sadece aylık pirinç gideri 65 TL. Yetkililerin, ekonomiye devletin istatistik penceresinden değil bir de buradan bakmalarını tavsiye ediyoruz. Vatandaşın esas gündemi, evine götüreceği ekmekte, aşta, pirinçte bulgurdadır, geçiş ücreti 65 TL olan köprüde değil!