Dolar (USD)
32.26
Euro (EUR)
34.78
Gram Altın
2411.21
BIST 100
10268.37
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

18 Haziran 2016

Sadettin Kaplan

Bütün ölümler birer şoktur aslında. Ama üreten, yazan, çizen, ardından hayırlı eserler bırakanların vefatı insanı daha çok hüzünlendiriyor. Sadettin Kaplan'dan bahsediyorum. Pazar günü vefat eden, aynı gün sessizce toprağa verilen ve Rabbine kavuşan Babıali'nin beyefendisinden. Cem Karaca muhteşem şiiri "Balacan"ı bestelediğinde geniş kesimler onu tanıdı, sevdi. Ama biz çok daha önceden onu tanımış ve sevmiştik. Mesela duygu ve fikir yüklü şu mısraları zihinlerimize nakşolmuştu: "Fermanımdır! Kös vurula üç kere / Beyinlere besmeleyle yazıla / Bu ferman ki; kılıç değil ok değil / Her yüreğe bin sevgiyle kazıla / Gök kubbeye mahya edip Tekbir'i / Her yıldıza birer hilal çizile / Yemin olsun dilimdeki Tekbir'e / Rızam yoktur tek bir gönül üzüle!"

Sanatalemi.net sitesine köşe yazılarını okumuştuk. "Anılmak" isimli yazısında, "Anılmak güzel bir şey. Anmak da..." diyordu. Sanatçıların, yazarların hayatta iken hatırlanmasını isterdi. Haklıydı. Onun da hayatta iken kıymeti bilindi. Geçen yıl ESKADER onun için bir saygı gecesi düzenledi. İyi ki Fatih'teki Ali Emiri Efendi Kültür Merkezi o akşam tarihu00ee bir geceye mekan oldu. Gecede konuşan dostları, "Sadettin Kaplan, kaleme aldığı ve kültürümüzün sesi soluğu eserlerle nesiller yetiştirmiştir." dediler. Nasıl da güleryüzlü, heyecanlı ve neşeliydi. Bu vuslatın dostlarıyla bir veda olacağını hissetmişti adeta. Herkesle tokalaşıyor, kucaklaşıyor ve adeta helallik diliyordu. Sevilenler yaşarken bütün güzel sözler söylenmelidir. O gece de dostları çok güzel sözler söylediler hakkında. Teşekkür konuşmasında mahcuptu, samimiydi, duyguluydu. Kısa, öz konuştu. Zaten o geceden sonra pek evden dışarı çıkmadı. Hastalığı nüksetmişti yeniden. Ziyaretçi bile kabul edemiyor, sürekli tedavi için hastanelere koşturuyordu.

Babıali'nin özge simasıydı Sadettin Kaplan. Uğradığı mekanlar vardı. Çelik Yayınları, ESKADER ve Kubbealtı. Ama en çok Alioğlu Yayınevi'nde görürdük kendisini. Remzi Alioğlu ile aralarında bir yayıncı-yazar ilişkisinin dışında ağabey-kardeş münasebetleri vardı. Çatalçeşme Sokağı'ndaki Alioğlu, adeta ikinci adresiydi. Onu, Remzi Beyden sorardık: "Babıali'ye hangi gün gelecek, sağlığı nasıl?" diye. Babıali Sohbetleri'ne sıkça katılırdı. Ama yolu uzak olduğu için kenarda durur, kısa bir süre sonra kalkar, yollara düşerdi.

1944 yılında Ağrı Patnos doğumluydu. Orduda uzun yıllar hizmet verdikten sonra 1986 yılında kendi isteğiyle emekli oldu. Çocukluğundan başlayan uzun bir yazı serüveni vardı. Hareket dergisinde de çalışmaları bulunuyor. Ama onun edebiyat dünyasında tanınması, eserlerinin basılması ve kitapseverler tarafından okunması 1986 yılından sonradır.

Çeşitli dergilerde şiir ve yazıları yayımlandı. Türkiye Çocuk dergisinde çıkan hikayeleri daha sonra kitaplaştı. Tiyatro, senaryo ve radyo oyunları yazdı. Çoğu Alioğlu Yayınevi'nde çıkan 70 kadar çocuk kitabı neşredildi. Eserlerinden birkaçı: Kara Kasırga, Şahidim Kılıcımdır, Plevne'ye Saplanan Tuğ, Uçurumun Çağrısı, İğde Dalı, Dağların Türküsü, Bir Demet Leyla, Yunus Meltemi, Sığ Sular, Heybe, Zamanın Zembereği, At Nalında Diş Yarası, Ölüler de Öldürülür, Beş Şair, Şiirin Kanadında, Şiirin Sultanları ve Sultanların Şiirleri, Ferman, Sular Susadıkça, Gönül Cemresi, Gülendam, Esma'dan Esintiler, Düş Bedestanı.

Sadettin Kaplan'ın şiiri mi, nesri mi daha üstün bilemiyorum. Bu konuda Ahmet Haşim ve Yahya Kemal'in yolundan gitti. Şiiri ve nesri ustaca kullandı. Ama o daha çok şair olarak anılmak istedi. Onu düşününce benim aklıma Anadolu gelir. İklimimizin envai çeşit motifleri eserlerini süsler zira. Babıali'nin aranılan, sohbeti özlenen şahsiyetlerindendi. Pek kimse bilmez ama ESKADER'in de isim babasıdır. Derneğin kurulduğu Cağaloğlu'daki o izbe han odasında derneğin temelini atarken isim arayışına girmiştik. ESKADER'i ilk teklif eden oydu. Hemen kabul e dildi. Bu gönül bağı hep devam etti. Derneğin her zaman yanında, önünde ve arkasında olmuştur. Onu Ahmet Midhat Efendi'ye, Ömer Seyfeddin'e benzetirim. Hem çok yazdı, hem de topluma okumayı sevdirdi.

Hikmet yüklü mısraların sahibiydi şairimiz. "Unutulmaz hatıralar bırakmak için dünyada / Bizi bir an unutmayan yüce Mevla'yı unuttuk." diyordu. Bir Ramazan günü dostlarıyla vedalaşamadan Hakka yürüdü ve Mevla'ya kavuştu. Zaten bunu önceden hissetmiş ve Düş Bedestanı kitabındaki "Bizden Sonra" şiirinde anlatmıştı: "Çığlık çığlığaydı her dem nidasız, / Habersiz gelmişti, gitti vedasız, / Bir karınca gibi sessiz sedasız, Yürüdü Mevla'ya öldü de gittiu2026"

İnançlı bir insandı, "Şefaat Ya Resululallah" şiirinin şairiydi. Bu şefaate nail olması niyazı dileğiyle muhteşem mısralarını paylaşıyorum: "Her lahzada zaman sensin, / Şefaat Ya Resulallah!.. / Kurtuluşa güman sensin, / Sende huzur, sende salah; / Şefaat Ya Resulallah!.. / Gördük canı açıp teni, / Sildik nefsimizden ben'i, / Bildik ve anladık; Seni / Sevenleri sever Allah; / Şefaat Ya Resulallah!.. / Sen ey Allah Sevgilisi, / Sil gönlümüzdeki isi, / Vursun kalbinden İblis'i / İman denen özge silah; / Şefaat Ya Resulallah!.. / Ümmet dediğin de beşer, / Sapıtıyor üçer-beşeru2026 / Mahşer ne ki? İşte mahşer! / Sende umut, sende felah; / Şefaat Ya Resulallah!.. / Göçtü akıl patır-kütür, / Anlamadım esre-ötür, / Al beni Mevla'ya götür, / O'ndan geldim, O'dur İlah; / Şefaat Ya Resulallah!.."

Sadettin Kaplan dost meclislerinde hep hatırlanacak, buna inanıyorum. Çünkü yüreklerde derin izler bıraktı. Bir de muhabbetli sohbetleri ve seçkin eserleri kaldı ardından yadigar! Allah'ın rahmeti ve mağfireti üzerine olsun.