Dolar (USD)
32.33
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2392.94
BIST 100
10276.88
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

19 Eylül 2019

Saflık (2)

Haddizatında nesneler için hala gerçek anlamının, temizlik, duruluk sıfatının geçerli oluşu, bu kavramı asıl zehirleyenin bilinç olduğunu göstermektedir. Ne zaman ki göğün içine bulut sokulur o zaman mavi bozulur. Ne zaman ki suyun içine klor karışır o zaman doğa bozulur. Ne zaman ki altın kalpla buluşur o zaman altına hile karışır. Ne zaman ki duygunun yerine akıl oturur o zaman mertlik bozulur. Söylenen, söylenmek istenen budur.

Böylece, aslında insanı insan yapan ve onu özüne yaklaştıran zihin; saflığı ortadan kaldırıcı, kendisi gelince saflığın uçtuğu bir mekanizmaya dönüşür. Peki neden böyle? Buradaki çelişkiyi nasıl aşacağız? Bir yönüyle saflık aslı temsil eder ve insan saf haliyle kendisi olur ve kalırken, öteki yönüyle insanı öteki canlılardan ayıran akıl, saflığın nasıl mütemmim cüzüne dönüşür? Bu, tepkimeye giren taraflar arasındaki ilişki biçimiyle ilgidir. Güneş mumu eritir, kili sertleştirir. Zeka, insanı insanlığına yaklaştırırken duygularını sertleştirir. Böylece saflığa dair bir ayrım noktası kendini gösterir: Hayatla tepkimeye girecek olan, girmek zorunda olan çocuğu iki seçenek beklemektedir: Ya saflığını, duruluğunu, temizliğini koruyarak hep kendinden taviz verme biçimindeki kendini tüketen bir süreç yahut saflığını elinin tersiyle iterek mutlak zihin egemenliğinde, sadece kendini düşünen öznenin kendi dışındaki her şeyi yok sayan yaşam biçimi… Aklından geçenleri duygularında tartmayı öğrense, verdiği kararları vicdan yoluna uğratsa hiçbir sorun kalmayacak oysa…

Kutsal öğretilerin; bütün çocukların saf olduğu, onları sonraki süreçte büyüklerin yoldan çıkardığına dair yaklaşımları hayatın bu yönüne işaret etmektedir. Er ya da geç hayatla temas kurulacak ve saflık bilincin gerilerine rehin bırakılacaktır. Bunu yapmayanlar duygusal addedilecek ve çoğunlukla yenilgiyi kabullenerek yaşayacaktır. Bunu yapanlar ise duygularına her daim gem vuran, saflığını, derisini soyar gibi çıkarıp atarak yaşayacaktır. Böylece dünya saflar ile saflığını kaybedenler arasında tuhaf bir mücadeleye dönüşecektir. Hayat; birinci dereceden uzaklaşmayı, tecrübe edinmeyi gerektirdiğinden saflık karmaşa karşısında, bitiş başlangıç karşısında, zeka duygu karşısında hep galip gelecektir. En azından bu dünya için, burası, bu oyun alanı için. Oyun bittiğinde ne olur, bilemeyiz? Oyun bittiğinde ve herkes evine döndüğünde ne olur, bilemeyiz. Ama içgüdüyle bilinç, duyguyla zihin, saflıkla bileşiklik ne vakit karşılaşsa hep ikinciler kazanıyor. Kazananların haklı olduğu bir dünyada saflık; temizlik ve duruluk anlamını kaybedip alıklık anlamını derc oluyor. Belki saflık utanarak görünür hayatın gerisine, dağın ardına, ırmağın öte yamacına geçip sırasının geleceği günü bekliyor. Elbette o gün gelmeyecek. Elbette bunca karmaşanın içinde saflık kendine yer bulamayacak, elbette duygunun kardeşi olarak arada bir görünüp sahibine zarar verecek, geri çekilecek. Ama kim bilir, belki de günün birinde, kendini bekleyen başka saflarla karşılaşıp kaldığı yerden devam eder. Tıpkı köylerinden, tarlalarından, mahallelerinden sürülüp sitelere, apartman dairelerine, asansörlere savrulmak zorunda kalan, pencerenin dışından hep bıraktıkları yeri özleyen çocuklar gibi… Saf insan, saf mekanları aramasın da ne yapsın?

Saflığın kaybolduğu, safların kaybettirildiği bir dünyada kendisi olarak ve kendisi kalarak zekanın dünyayı nasıl tımarhaneye, hastaneye ve hapishaneye çevirdiğini gördükten sonra, insan biraz daha özlüyor saflığını ve şöyle diyor ister istemez: Dünyayı çocuklar ve saflar yönetse yine de bu kadar kan akar mıydı insanlığın gözlerinden? Dünyaya bir şans vermeli, büyüklere oyun oynatmalı, çocuklara dünyayı yönettirmeli… Oyunlar bozulur belki ama dünya biraz merhamet görür…