Dolar (USD)
32.22
Euro (EUR)
34.67
Gram Altın
2402.77
BIST 100
10257.07
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

10 Ağustos 2020

​Şapkadaki tavşan

Ne şapkadan çıkan tavşandı, ne de sihirbaz tuttuğumuz sayıyı biliyordu?

Bize, önce görmek istediğimiz şeyin ne olduğu zihnimize öğretildi, sonrasında ise zihnimiz gözlerimize tavşan görmesi gerektiğini kodladı, en sonuncusu ise en basitiydi ve tavşan karşımızdaydı. Hepsi bir yanılsama ve algı kodlamasından ibaretti. Tavşan hep o şapkanın içinde en siyah köşesinde gizliydi ve biz oraya bakmaya cesaret edemediğimiz için hep orada var olan tavşanı görmek istemedik. Bir gün biri gelip bize tavşanı göstermek isteyince bu düşünceyi önce zihnimiz sonra da gözlerimiz kabullendi ve hep orada olan tavşanı sanki daha önce hiç yokmuşçasına hayretler içinde izledik. Zihnimizin kodlarını ele geçiren sihirbaz önce görmek istediğimiz şeyi bize söyletti, sonra da gösterdi. Bize ise sadece alkışlamak düştü. Ellerimiz kızarana ve hatta yorulana kadar hayretler içerisinde alkışlamak.

Bir sirk gösterisinden arta kalan bu yaşananları daha önce sirke gidenlerimiz veya televizyondan izleyenlerimiz muhakkak görmüşlerdir.

Yaşadığımız hayat da bir sirk gösterisi misali. Şu kısa ömrümüzde adına yaşamak dediğimiz her ne var ise merkezine 'irademizi' koymadığımız müddetçe yaşadığımız her şey bir sirk gösterisinden öte bir şey olmayacaktır.

İnsan yüreğinden geçenleri zihin süzgecinden geçirip dilinden dökerken kendi iradesini merkeze almalı ve aldığı kararların altına iradesinin imzasını atmalıdır. Aksi takdirde ilkin bize neyi görmek istediğimizi, sonrasında ise o şeyi görmemizi kodlayacaklardır.

Kimse yüreğini ve beynini bir başkasına kiraya verecek kadar aciz değildir ve olmamalıdır.

Ataya saygı, değerlere sahip olmak, inanca ve kültüre bağlılık öz benliğimizin ana eksenini oluşturur. İrademiz ile alacağımız kararlar da bu minvalde olmalıdır. Lakin birilerinin ısmarlama diktelerine boyun eğmek kendi benliğini inkâr ve kulun kula karşı acziyetine davetiyedir.

İçinde bulunduğumuz şu yakın tarihte bunun en acı örneğini çok ağır bedeller ödeyerek yaşadık. Tabir yerindeyse millet ve ülke olarak direkten döndük. Aklını kiraya verenlerin sorgulamadan ve düşünce melekesini yok sayarak kalkıştıkları eylemin bedelini milletçe ödedik.

Cehalet sadece okumak ile giderilebilecek bir hastalık değildir. Okumanın yanında insana bahşedilen en güzel melekelerden biri olan idrak ve iradenin de kullanılması gerekmektedir. Ki etrafımızda okumuş bir hayli cahil görmek mümkündür. İslam tarihinde “cehaletin babası” olarak tabir edilen Ebu Cehil, cahil değil, bilakis toplumun lideri ve önderlerinden birisiydi. Lakin toplumun değişim ve yeniliğine ayak uyduramadığı ve Peygambere muhalefet ettiği için cehaletin babası olarak tarihe geçti.

İlk emri "Oku!" olan dinimizin yüce kitabı Kur'an-ı Kerim'de okumanın yanında aklın kullanılması ile ilgili birçok ayet bulunmaktadır. Bazı ayetler de “akıl erdirmeyecek misiniz, hala düşünmüyor musunuz, akıl sahipleri öğüt alıp düşünürler, akıl erdirin, akıl sahipleri için ibretler vardır, aklınızı kullanınız…” gibi ifadelerle sonlandırılarak aklın ve iradenin önemine vurgu yapılmıştır. Bu ayetler bize gösteriyor ki inanç sahibi insanların sorumluluğu 'inandım' demekle bitmiyor. İnanmanın yanında akıl ve iradenin kullanılması da gerekmektedir.

Böyle bir dinin mensubu olan bizlere de düşen en büyük görev yüreğimizi ve beynimizi başkalarına kiraya vermek yerine onların sahipliğini yapmaktır. Çünkü bize bahşedilen nimetlere sahip çıkmadığımız zaman bizim yerimize başkaları sahip çıkacak ve biz de kendi gemimizde başkasının çizdiği rotada ilerlemek zorunda kalacağız. Kaptanı kendimiz olmadığımız gemimizde bir girdapta boğulup gitmek en acı eylemimiz olacaktır.

Kendi kararlarımızın sorumluluğunu kendimiz alıp irademizle çizdiğimiz yol haritasında hiçbir girdap bize tuzak olamayacaktır. İnancımızın yanında akıl ve irademizi de rehber aldığımız müddetçe ne şapkadaki tavşanı şakşaklayan olacağız ne de zihnimizde tuttuğumuz sayıyı kimse bilecektir.