Savaş Ateşi Bizi Sarmamalı
Son 10 yıldır yaşananlar bölgesel ittifakların değişeceğine işaret etmişti.
Son 5 yıldır yaşananlar ise değişimin beklenenden çok daha hızlı olduğunu gösterdi.
Kimse bu kadar hızlı olmasını beklemiyordu.
ABD geldiğini
görmediği Çin’e beklemediği bir anda
yenildi. Ama kabul etmiyor.
Çin, ucuz üretim
gücünü ve bunu daim kılacak Ar-Ge
ataklarını hızlandırdı.
Değişim kaçınılmaz.
Değişimin hızlı olmasında şüphesiz ki ABD’nin Türkiye’yi
kafasında doğru yere konumlandıramamasının etkisi büyük...
Türkiye, bölgede yükselen
gücü ile İsrail’in politikalarına
açık yüreklilikle karşı duruyor ve bu da Yahudi lobilerinin ABD Kongresi ve Senatosundaki
duruşunu etkiliyor.
Şubat ayında Cumhuriyetçiler
ve Demokratlardan oluşan 54
senatörün ABD Başkanı Joe Biden’a
yazdığı mektup, Mart ayında yine Cumhuriyetçiler
ve Demokratlardan oluşan 180’i
geçkin Kongre Milletvekilinin ABD
Dışişleri Bakanı Antony Blinken’e yazdığı mektup bunun en iyi göstergesi...
Trump dönemine
girmek bile istemiyorum.
Ama görüldüğü gibi ABD’de de başkanın değişmesi her şeyi
değiştirmiyor.
Aslında geçtiğimiz hafta Mısır’da yaşananlar buna güzel bir örnek oluşturuyor.
Boynun iki yanında yer alan şah damarı ne demek ise Mısır için Süveyş Kanalı ve Nil Nehri
o demek.
Bu şah damarını tıkayan Ever
Given isimli büyük geminin gerek Mısır’ı
gerek ise dünyayı ne kadar zora soktuğunu hep birlikte gördük.
Ever Given büyük,
geniş ve ağır bir gemi...
Tıpkı son yıllarda uluslararası ticaretin bel kemiği olan
diğer konteyner gemileri gibi...
ABD’de de üzerinde
birçok farklı konteynerin yer aldığı büyük bir gemi...
Rotasını çevirmek kolay değil. Sert rüzgârlar gerekiyor.
Gittiği rotada her konteynerin farklı menfaati var.
Bunu çok iyi bilen Türkiye,
ABD’nin YPG ile salvosuna oldukça “nazik
ve sabırlı” bir dil ile karşılık veriyor.
Tabii zamanında atılması gereken adımlarda geç kalınmasının Türkiye’yi bu duruma soktuğunu söylemek
yanlış olmaz.
Eğer Özal, Irak’a girebilseydi acaba durum ne
olurdu?
Yaklaşık 10 sene sonra aynı kararı vermek isteyen Recep Tayyip Erdoğan bunu başarsaydı,
acaba işler buralara varır mıydı?
Bunlar cevabı zor sorular...
Nasıl İsmet İnönü’nün
Meis adasını Yunanistan’a bırakmasının sonuçlarını bugün yaşıyorsak emin olun
verilmeyen ya da geç verilen her kararın bedelini zamanı gelince ödeyeceğiz.
Rusya ile iş
birliği Türkiye’yi birçok alanda bir
adım öteye götürdü.
İşte Libya, işte Karabağ...
Libya’da Rusya’nın
oluru daha sonra yine bizzat kendisinin karşı çıkmasına dönüşse de günün
sonunda kazanan yine Türkiye oldu.
Bu da gösteriyor ki Türkiye
için sahada olmaktan ve bölge ülkeleri ile denge kurmaktan başka bir çözüm yok.
ABD’nin de bölgedeki
çıkarlarını korumasının tek yolu da tabii ki Türkiye ile çıkarlarını ortaklaştırmasından geçiyor.
Bir an için ABD’nin
Türkiye’ye rağmen attığı adımların
sonuçlarını anladığını düşünelim.
Neler değişir, neler...
Evet Türkiye dış
politikada birçok konuda ürkek davrandı.
İşte Ayn-el Arab
örneği...
Görüldüğü kadarıyla bununla ilgili dersler çıkarıldı.
Rusya her ne
kadar güvenilir bir ortak olmasa da coğrafyamızdaki “kadim” komşumuz.
100 yıllarca komşularla yaşadığımız düşmanlıkların bizlere
hiçbir şey kazandırmadığını detaylıca yazan sayfalar dolusu tarih kitapları var.
Peki iyi komşuluk ne kazandırıyor?
Bir düşünelim.
Doğu hattında savaşı kazandık ve ilerliyoruz.
Geçtiğimiz gün Türk
Keneşi (Konseyi) toplantısı Rusya’ya
rağmen yapılabilir miydi?
Türkiye'nin, Yunanistan'a karşı açtığı bir savaşta
hiç şansının olmadığını söyleyen Yunanistan
eski savunma bakanının savaşın sonunda İzmir
ve İstanbul'un Yunanistan tarafından ele geçirilmesinin muhtemel olduğunu
söylemesi Yunanlıların Ruslarla-Türkler arasındaki yüzyıllar süren o düşmanlık
bataklığına saplandığını gösteriyor.
Batımızdaki tehditleri gördünüz.
Güneyimizde savaş devam ediyor.
Şimdi de kuzeyimizde savaş riski var.
Bu gerçekleri görmeli bölgedeki zorlu dengeleri kurmada
sahadaki varlığımızın zorunluluğunu anlamalıyız.
Yıllanmış savaşları bitirmeden yenilerine fırsat
vermemeliyiz.
Ateş bizi sarmamalı.