Dolar (USD)
32.28
Euro (EUR)
34.78
Gram Altın
2406.00
BIST 100
10243.09
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

23 Ağustos 2015

Savaşın Rengi

Yakup Köse, 18 Ağustos 2015 tarihli Star gazetesindeki köşesinde şunu yazmıştı: "Üstad Necip Fazıl Kısakürek'i, Ruslara karşı yardım toplamak amacıyla Türkiye'ye gelen mücahid Afgan heyeti ziyaret eder. Kendisinden yardım isteyen heyete Üstad elindeki İdeolocya Örgüsü adlı eserini uzatıp, 'Dilinize çevirip, okutun. Size yapacağım en büyük yardım budur' der. Heyet ve heyeti Üstad'a getirenler 'Biz yardım istiyoruz O, eserimi çevirin, diyor' kızgınlığıyla Üstad'ın yanından ayrılırlar. Üstad'ın ne demek ve ne yapmak istediği, işgalci Ruslar Afganistan'dan kovulup mücahidler birbirini öldürmeye başlayınca ortaya çıkar. Kur'an'a ve sünnete nispetle bir vasıta sistem (fikir) ve ona bağlı olarak bir ahlak anlayışından mahrumluğun getirisi acı tablo dünden bugüne, bizler de içinde olmak üzere değişmiyor."

Niçin bu mühim hatırayı ve değerli yorumu iktibas ettim, şundan. Bazı dindar kesimler sanatı, edebiyatı, kültürü hiç önemsemiyor. Onlara göre bunlar lüks ve gereksiz şeylerdir. Neyimize gerek. Halbuki Necip Fazıl'ın da işaret ettiği gibi şayet Afgan mücahidleri o zamandan itibaren ilimle, irfanla, kitaplarla kendilerini donatsalardı, azılı düşmanları olan Rusların tuzağına asla düşmeyecek, parçalanıp birbirlerine saldırmayacaklardı.

Bugünlerde, geçen yıl vefat eden meşhur bir şairimizin hususi eşyalarının ve kitaplarının eskicilere satıldığını öğrendim ve çok üzüldüm. Bu durum, aslında alışkın olduğumuz hallerdendir, ama yine de insan duyunca kahroluyor. Çoğumuz çocukluğumuzdan kalma küçük bir oyuncağı, defteri, kalemi gördüğümüzde nasıl da heyecanlanır, onu saklamak isteriz değil mi? Peki toplumların adeta hafızası olan şairlerin, yazarların, alimlerin, sanatkarların eşyaları, çalışma masaları, kalemleri, kitapları değerli değil mi? Onların korunması, muhafaza altına alınması, hatta bir müze kurulup gelecek nesillere aktarılması gerekmez mi? Bence yaşayan edebiyatçılar, sanatçılar, gazeteciler hayatta iken bu konudaki vasiyetlerini yazmalı, hatta ilan etmelidir. Ne yazık ki her evlat bu konuda duyarlı, hayırlı, vefalı olmayabiliyor.

Bu hususta endişesi olanlar, sağlıklarında bilhassa kütüphanelerini üniversitelere, milli eğitim ve belediye kütüphanelerine, kültür merkezlerine, vakıf ve derneklere hibe etmeli, daha sonra elden çıkarılıp yok edilmelerinin önüne geçmelidirler. Diyelim ki her yazarın, edebiyatçının veya sanatçının kalan kitapları bir müzeyi dolduracak kadar fazla değil. Olabilir. O zaman da çare, şehirlerde 'edebiyat müzeleri' kurup iki üç şahsiyetin birikimlerini toplu olarak o müzede sergilemektir. Ayrı odalarda farklı kültür sanat adamlarının bir ömre mal olmuş hususi eşyaları ve kitapları sergilenebilir. Tabii bunlar arasında bilhassa mektuplar, notlar, günlükler, hatıralar, yarım kalmış eserler de olmalıdır. Adına müze kurulan veya bir müzede bölüm açılan kişi yazarsa bütün eserleri bulundurulmalıdır. Bestekarsa yaptığı besteler notalarıyla teşhir edilmelidir. Ressamsa tabloları ziyaretçiye sunulmalıdır. Müzeyi gezenler belki de ilk olarak adını duydukları yazarın veya sanatçının edebiyata ve sanata kattıklarını o sergilerde görmeli, bu ziyaret bir keşfe daha sonra kalıcı bir ilgiye dönüşmelidir. Biliyorum bazıları, "Bu toz duman içinde şimdi müzelerden bahsetmenin ne anlamı var?" diye soracaklardır. Ama inanın, müzeler ve kütüphaneler şehirlerin kimliğinin korunmasında en büyük role sahiptir. Zira onlar şehir sakinlerinin, hatta milletin bir bakıma mazisi, hafızası, belleğidir.

STAR'A GEÇMİŞ OLSUN

StarMedya Grubu Başkanı Murat Sancak'a yapılan menfur saldırıyı lanetliyorum. Kanlı teröristlerin saldırısı toplumun geniş kesimi tarafından kınanırken merkez medya suskunluğunu ve lakaytlığını korudu. İbretle seyretmemiz gereken hazin bir durum aslında. Es Medya Yönetim Kurulu Başkanı Ethem Sancak'ın şu açıklaması, bence tarihe geçecek, mertçe ve erkekçe sözlerdir. "Uzun zamandır dik duruşumuzdan, milli davayı savunmamızdan rahatsız olanlar bizi hedef tahtasına koymuşlardı. Hiç birimizin canı şehit düşen askerlerin canı kadar kıymetli değil." Murat Sancak'ın duruşu da aynı cesarette ve kıymetteydi: "Bunca vatan evladı şehit olurken bizim canımızın ne önemi var." Tarihu00ee günlerden geçiyoruz. Bu saldırılar, açıklamalar ve suskunluklar geleceğe kayıt olarak düşüyor. Geleceğin basın tarihçileri, bu günleri hayretle, ibretle, şaşkınlıkla ve elbette üzüntüyle kaleme alacaklardır. Star refikimize, Sancak Ailesine, gazetenin yöneticilerine ve çalışanlarına geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Vatan savunmasında şehit düşen güvenlik güçlerimize de Allah'tan rahmet diliyorum. Allah yar ve yardımcıları olsun.