Dolar (USD)
32.20
Euro (EUR)
34.74
Gram Altın
2419.78
BIST 100
10055.98
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

22 Ocak 2015

Şehirdeki aşiret ve modernleşme

Dr. Mahmut Kaya'nın aynı zamanda doktora tezi olan "Aşiret Modernleşmesi" adlı kitabı, alanında yapılmış çalışmaların bir hülasası niteliğinde. Yazar, bu çalışmasında Osmanlı toplumunda oluşan bir toplum çözülmesinden yola çıkarak günümüz Türkiye'sinde de bunun devam ettiğini gözler önüne serer. Bu durum, -modern yapı bütün kurumları etkilerken aşiretleri de ne şekilde etkilediğini- kitapta anlatılan istatistiku00ee çalışmalarla gün yüzüne çıkarılmıştır.

Aşiretler, kırsal alana hitap eden bir topluluktur. Bu yapılanmaların şehirlere yerleşmesiyle aşiretin geleneksel bağı çözülmekte ve bu yapı kendini korumak için kentlerde modern anlamda yeni bir yapıya bürünmektedir. Modern anlamda bu yapıyı şehirlerde aşiret dernekleri oluşturmaktadır. Mahmut Kaya hocamızın hazırladığı bu eser de bölge vilayetlerinde şehre yerleşmiş (Kitap Urfa Merkezli bir çalışma) ve aşiret derneklerine üye olmuş insanlar üzerinde yapılan birtakım araştırmalardan oluşuyor. Aşiret Modernleşmesi de buradan geliyor. Yoksa kırsal alanda hala geleneksel bağlarını çok iyi bir şekilde koruyan aşiretlerimizin varlığı söz konusudur.

Meseleye bu taraftan yaklaştığımızda kıymetli yazarımızın Ziya Gökalp'ten mülhemle yaptığı aşiret tasnifi, şehirdeki aşiret derneği üyeleri için de kullanması ne kadar doğrudur, bu tartışılır. Yazarımız, aşiret mensubu kabul edilenler için şunları söyler. "Bir aşirete mensub olmanın ölçütleri ortak soydan gelmek, aynı fiziksel mekanı paylaşmak, ortak tarih ve paylaşılan kültürel sembollerdir." İmdi şehirdeki aynı soydan gelmeyi kabul edelim ama aşiret üyelerini fiziksel bir mekanda mesela aynı apartmanda oturmanın, aynı mahallede mukim olmanın imkan dahilinde olmadığını düşünüyorum.

Araştırmada dikkatimi çeken bir diğer konu da şehre yerleşen daha doğrusu modernleşen aşiretlerin temelini oluşturan aşiret derneklerinin üye profili idi. Buradaki üyelerin tamamı erkeklerden müteşekkil. Demek ki ataerkil bir kültür devam ediyor. Yine şehirde yaşayan dernek üyelerinin çocuk sahibi olma fikriyle alakalı 209. sayfada çocuk sahibi olmayla ilgili bir tablo var. Bu tabloda görülüyor ki şehre yerleşen aşiret mensublarının şehir koşullarında çok çocuk sahibi olmanın bir külfet olduğunu kabul ediyor. Bununla birlikte mevsimlik işçi olanların ise işgücünden faydalanma gereğinden dolayı çok çocuk sahibi olma isteğini sürdürmektedirler. Çok çocuk sahibi olmak isteyen başka bir gurup da şehirde nüfuz sahibi olmak isteyen patronaj takımı. Bunlar da çok çocuklu olmadan yana.

Eserdeki verilere dayanarak şehirdeki aşiret derneklerini bir yardımlaşma ve dayanışma kurumu olarak görenler köyden şehre erken gelmiş, eğitim sorunu olmayan yüksek tahsil yapan üyelerdir, diyebiliriz. Yine bunun yanı sıra bu dernekleri siyasu00ee bir rant yeri olarak gören, nüfuz alanı genişletmek isteyen üyelerin de varlığı söz konusu.

Akraba evliği konusunda aşiretlerin şehirde mukim olma durumuna göre akraba evliliğine karşı mısınız sorusuna yarı yarıya bir evet hayır cevabı ile karşılamaktayız. Günümüzde gelenek ve görenekler yaşatılmalı mı diye sorulan soruya da evet yaşatılmalı diyenlerin sayısı yüzde yüze yakın bir rakamı bulurken bunu yaşatmak için de her hangi bir çaba içine girilmediği de apaçıktır. Devlet eliyle yapılan bazı şenliklerin de siyasu00ee rüzgarların başka yöne esmesiyle zamanla yapılmadığına da müşahede etmişizdir. (Karakeçili Şenlikleri)

Aşiret denildi mi ilk akla gelen "Kan davaları ve Barış Yemekleri". Bu konu kitapta da ağırlığını hissettiriyor. Bu hususla ilgili de istatistik bilgiler söz konusu. Bundan bir asır önce bir aşiret ferdi kan davasını takip etmezse, akrabasının intikamını almazsa bütün halk nazarında namussuz addedilir. Toplum nezdinde küçük düşer, hiçbir şerefi kıymeti kalmaz. Fakat şimdi dernek üyelerinin ekseriyeti mevcut ceza sisteminin yetersiz olduğu durumlarda kan davasını güderim tezi daha ön plana çıkmaktadır.

El kıssa bu çalışma her ne kadar kendi alanında bir ilk olsa da İbn-i Haldun'dan yoksun bir okuma oluşturduğundan merkeze batılı filozları yerleştirdiğinden, Osmanlı tecrübesini yansıtan çalışmalardan faydalanılmadığını üzülerek müşahede ettim. Bunu bir nakısa olarak görüyorum.

Not:Kitapta anlatılanın aksine Siverek ve kırsalında Gürpınar diye bir aşiretin mevcudiyeti söz konusu değildir. Sufu00ee bir hareket ve mürid ilişkisi içinde merhum Şeyh Eyyub, onun oğlu merhum Şeyh Halit Gürpınar ve ailesinin varlığı ve devamını sosyolojik açıdan bir aşiret olarak değerlendiremeyiz.