Şerrin sıradanlaşması
Özge Can Aslan bir insandı. Dişi değil, kişiydi. Özge Can, canavarlaşan bir başka insanın kurbanı oldu. Özge Can'a karşı işlenen barbarlık, bütün ilişkilerimizde, bireysel ve toplumsal yapımızda yozlaşma ve çürüme olduğunu göstermektedir. Erkek olmanın, kadın olmanın, baba olmanın, arkadaş olmanın ne anlama geldiğini temelden sorgulamalıyız. Özge Can'ı kurban alan vahşet, şimdiye kadar oluşturulan bütün temelleri, kurumları ve ilişkileri kökünden sarsmıştır.
Irkçılık, cinsiyetçilik ve fanatizm adına toplumsal yapımız zehirlenmekte ve yozlaşmaktadır. Irkçılık, fanatizm ve şovenizm, gençlerden katiller çıkarabilmektedir.
Çok zengin ve elit aileye mensup çocuklarımız, sevdiği kızın katili olabilmektedir. Günlerce, öldürülen kız ve katil sevgilisinin fotoğraflarını her yerde gördük. Sevdiği insana karşı kıyıcı olabilmeyi çocuklarımıza nasıl öğretiyoruz?
Kadının, erkek gibi güven içinde yaşama hakkı vardır. İstediği şekilde okuyabilmeli, dolmuşa binebilmeli ve evine gidebilmelidir. Hiçbir şekilde kadına dokunulmamalıdır. Kadını sapkın ve sapık eğilimler nedeniyle kurban seçmek, barbarlık ve vahşetin, insanı esir alması demektir. Kadına dokunulamayacağını, el kaldırılamayacağını, kadının insanlığına, cinsiyetine ve cinselliğine şiddetle hükmedilemeyeceğini öğrenemedik. Kadına, şiddetle tahakküm etmeye çalıştık. Cinsellikle başlayan şiddet ve vahşetin, kadını yok ederken insanlığımızı da öldürdüğünün farkında olamadık.
Erkek kimliğini insan kimliğinden soyutladık. Erkek olmanın cinsellik ve şiddetle eşit olduğunu içselleştirdik. Erkeği, iyi sevişen ve iyi dövüşen olarak tanımladık. Cinselliği, şefkat ve seviden soyutlayıp şiddetle özdeşleştirdik. Cinselliğin şiddetle özdeşleştirilmesi, cinselliğin iğfalinden başka bir şey değildir. Cinsellik ve şiddetin birbiriyle aynılaştırılması, insanlığın başına gelebilecek en büyük felaketlerden biridir. Cinselliğin şiddetle özdeşleştirilmesi, cinselliği insansızlaştırmakta, (Özge Can örneğinde olduğu gibi) insan kılıklı vahşiler oluşturmaktadır. Cinselliğimizi, insanlığımızı, erkeklik anlayışımızı yeniden sorgulamalıyız. Cinselliği ve erkekliği insan fıtratına uygun değerlerle doldurmalıyız.
Cinselliğin ve şiddetin birleşmesi, insanı manevi ve ahlaki açılardan boş bir nesneye dönüştürmektedir. Bu boş nesne, cinsellik ve şiddetini tatmin etme için vahşi bir canavar gibi kadına, insana, çocuğa, kısacası her şeye yönelebilmekte ve her şeyi ortadan kaldırabilmektedir. Kadın ve erkeğin şefkat, saygı, sevgi, huzur ve işbirliği içinde birbiriyle tanışması için var edildiğini yeniden keşfetmeliyiz. Cinsiyetten insanlığa, dişilikten kişiye, şiddetten şefkate, ayırımcılıktan insan onuruna doğru bir eksen kayması gerçekleştirmeliyiz.
Cinsellik ve saldırganlığı erkeğin kimliği, övüncü, gururu, skoru ve yeteneği olarak empoze eden sosyolojik çevre şartlarında kadına kirletilmiş, kara leke, utanç vesilesi, namusun temizleneceği bir varlık olarak bakılması, kadına yönelik şiddeti ve vahşeti meşrulaştırmakta ve onaylamaktadır. Cinselliği şiddet ve vahşetle dolduran, fakat insanlıktan boşaltan çevre şartları ıslah edilmeden kadın cinayetlerinin, tecavüzlerin ve saldırıların bitmesi mümkün değildir. Erkekliğimizi ve kadınlığımızı fıtri insanlıkla doldurmalıyız ki, birbirimize kaldıracak boş elimiz kalmasın.
İnsanlar doğuştan katil, tecavüzcü, saldırgan ve katil değildirler. Mensubu oldukları toplum, içinde yetiştikleri kültür, kendilerini yetiştiren aile, almış oldukları eğitim, devlet-toplum-insan ilişkileri, insanın cinselliğini bir vahşet ve şiddet mekanizmasına dönüştürmektedir. İnsana şiddet uygulayan bir devlet kurumu, bütün insan ilişkilerinin şiddetle kuşatılmasına neden olmaktadır. Bugün cahiliyenin yozlaştırdığı yalancı bir şehir olan günümüzün Yesrib'inde kadınlarımız, çocuklarımız, yaşlılarımız, kısacası insanlığımız yok edilmektedir. Mevcut Yesriblerin Medine'ye dönüştürülmesi hepimizin önündeki en büyük meydan okumadır. Medine, yirmi dört saat kadın ve erkeğin kendisini güvende hissettiği bütün insanlığın yaşam alanıdır.
Kadına karşı şiddette, babanın oğlunu, arkadaşın katili yalnız bırakmayışına şahit olduk. Kadına karşı vahşette ve canilikte kolaylıkla ortaklaşan erkekler, kadının yanında ortak insanlıkta, sevgide, ahlakta ve şefkatte buluşmayı beceremediler. Katil-baba-arkadaş şeklindeki vahşet koalisyonu, bir genç kızı hep birlikte yok etmek için işbirliği yaptı. Bu koalisyon, aslında bir genç kızı değil, bütün insanlığa karşı bir vahşet işledi.
Kadına dokunmamak, erkek kimliğinin şiddetten arındırılarak inşası, cinselliğin bir tehdit ve şiddet aracı olmaktan çıkarılması, sadece kadının özgürlüğü ve onurunu kazanması açısından değil, insan hayatının bütünüyle özgürleşmesi açısından gereklidir. Sıradan şiddet, yaşamanın özgürlüğünü kadına şiddet şeklinde ortadan kaldırmaktadır. Hayatı özgürleştirmek için kadın ve erkeğin sevgi, saygı, merhamet, onur, dayanışma ve iletişim değerleri çerçevesinde birbirlerini keşfetmeleri, anlamaları ve gelişmeleri gerekmektedir.