Dolar (USD)
32.39
Euro (EUR)
34.71
Gram Altın
2438.85
BIST 100
10006.13
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

30 Ocak 2020

Sesimi duyan var mı?

Gölcük depreminden aklımda kalan acı cümle; Sesimi duyan var mı?

Depremler ülkesi vatanım yine büyük bir sarsıntıya yeni bir tarih attı. Elazığ depremi ve molozlar arasında sıkışıp kalan ömürler ve bitmek bilmeyen hayaller...

Ne bu depremler ne de sesimi duyan var mı diye seslenişler son olacaktı. Arkada bırakılan acı-tatlı bütün hatıralar ve dünya içindeki nimetler kalacaktı.

İstanbul’a her gelişimde deprem olacak, deniz altı seviyesinde olan Hollanda’ya her gidişimde de sular altında kalacak diye bir ürperti yaşarım. Halbuki bu doğal afet dediklerimiz de hesaplı olan nefesin bitişi değil miydi?

Görkemde birbiriyle yarışan, lüksün dünya nimetlerinin her türlüsünün iç içe olduğu dev yapılar, yaşam merkezi olarak sunulan alış veriş merkezleri, zenginliğin ve şatafatın göstergesi saraylar villalar, arabalar, bitmek bilmeyen dünya nimetleri ve diğer tarafta da yokluğun, acının, açlığın nefes kokusu..

İki uçurumu bağrında barındıran dünya ve verilen nimetleri görmeden geçen acı ömürler...

Bu kadar ölüme yakın olurken çekişmelerle, çekememezliklerle, hasetle, kibirle, her şeye sahip olma isteğiyle, egolarımızın tatminiyle ömrümüzü heba edersek, kendimizle yüzleşmezsek hatalarımızı anlayabilir miyiz?

Sahipsiz olmadığımız gibi yaşanılan hiçbir şey de sebepsiz değildir. Sebebi olmayan hiçbir oluşum yoktur. Hiçbir şey kendiliğinde oluşmaz. Hep bir sebebe binaen olmuştur. Her ne kadar acı sonuçları olsa da depremlerin bile güzel sonuçları vardır.

Her şer görünenin ardında hayırlar olduğu bir gerçektir. Ancak sabır ve Rahman’a güvenmemizle güzel sonuçları görebileceğiz. Zira kaliteli hayat ancak iyi niyetle, doğru bilgi ile yoğrulmuş doğru hareketlerle, sabırla ve emekle elde edilir.

Sabrın ve doğru davranmanın sonu da her zaman selamettir. Zira sabır doğru davranmakla anlamlı olur. Aksi takdirde hayatı çekilmez kılabilir hatta başa bela da olabilir.

Yaşadıklarımız bizi daha kötü gelecekten korumak içindir. Tedbirini alırsak daima az hasarla kurtuluruz. Emin adımlarla yürümek ancak söz dinlemekle, doğru söylem ve eylemlerle elde edilir. Şu da bir gerçektir ki, şu ölümlü dünyada biz doğru hareket etmedikçe başkalarının doğru davranması bizi mutlu etmez.

Kimimizin bu dünyadan ayrılışı doğal afetlerden olan depremlerle, sellerle, yangınlarla, kimimizin de dikkat eksikliğimizden oluşan kazalarla, hastalıklarla belki de akşamdan sabaha sağlıklı iken nefes sayısının bitimi ile olacaktır.

Öyle ya da böyle tamama eren vademiz bir gün son bulacak ve bize verilen emanetler tek tek hesaba çekilecektir. Egolarımızı tatmin etme yarışı öncelikle acı akıbetimizi bize gösterecektir.

İnandığımız kitabın içinde her toplumun bir ömrünün olduğu, zamanı gelince ne ertelenebileceği, ne de öne alınabileceği yazmaktadır. Ve bizler ne kadar sağlam ve sarp kaleler içinde olsak dahi zamanı gelmiş ölümle yüzleşeceğimiz bir gerçektir.

Daha fazla kazanmak ve varlığa varlık ekleme üzerine yarışla ömrümüzü heba etmememiz, tekrarı olmayan ömrümüzü iyi kullanmamız istenmektedir. Zira yanımızda götürdüklerimiz, sevdiklerimize bıraktığımız anlamlı anlardır.

İşte bir varız bir de yok. Giden dönmüyor yerinden. Memnun da mı dönmüyor yoksa bırakılmıyor mu bilen yoktur. O zaman yarışmak gerek. Ne için mi? Sonu da önü de ebedi mutluluk olan cennet için...