Dolar (USD)
32.26
Euro (EUR)
35.03
Gram Altın
2465.12
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

21 Kasım 2019

Sığ yaklaşım

Sayın Erdoğan ve beraberindeki heyet, geçtiğimiz hafta Beyaz Saray’da kritik bir görüşme gerçekleştirdi. İlişkilerin kopma noktasına geldiği bir dönemde diplomatik kanalların işletilmesi, görüşmeyi en önemli kılan unsurlardan biriydi bana kalırsa. Sn. Erdoğan’ın; muhataplarına ve en nihayetinde de dünya kamuoyuna, tüm gerçekleri ifade etme imkânı yakalaması ise kazanım hanemize yazıldı. Tabi dış siyaseti çok yönlü dengelere oturtan Türkiye’nin, bu vesileyle diğer aktörlere bir balans ayarı verdiği de kesinlikle göz ardı edememeli. Nitekim sözde “soykırım tasarısının” senatoda bloke edilmesi ve Putin’in Türkiye ziyaretinin gündeme gelmesi, bunun en somut karşılığı olarak dikkat çekmekte.

Lakin gelin görün ki bu ziyaret öncesinde başlayan tartışmaların, hala devam ettiğini de hayretle izlemekteyiz. Tartışmaların çoğunlukla negatif yönde seyretmesi ise tedirgin edici maalesef… “Hadi yaftaladıkları ulusal basına inanmıyorlar, peki itibar ettikleri yabancı medyaya da mı bakmazlar” demeden edemiyor insan… Zira ABD Temsilciler Meclisi Başkanı’nın, “Suriye konusunda Türkiye’nin Trump’tan faydalandığını” söylemesi; Alman basınında “yaptırım konusunda Amerikan Başkanı tek kelime bile etmedi” şeklinde çıkan haberler; Rus televizyonlarında, “Türkiye'nin Washington'da elde ettiklerini, 100 milyar dolarlık anlaşmadan daha değerli” gören yayınlar, oldukça manidar…

Hal böyle olunca “Acaba içimizde, Türkiye ile ABD arasında çıkacak bir krizden medet umanlar mı var” sorusu, ister istemez akıllara gelmiyor değil. Hele de ambargo uygulansa, Türkiye ekonomisi zorlansa, siyasi krizler patlasa, Türkiye yalnızlaşsa, bunun zararını en fazla bu Aziz Milletin çekeceği bariz açıkken… Aslında bazılarının; “Sanki Amerika Suriye’den mi çekildi” , “YPG’den vaz mı geçti”, “Türkiye’nin Suriye politikasını mı destekledi” gibi sığ yaklaşımları, olaya ne denli Fransız kaldıklarını ispatlıyor... Sn. Erdoğan alerjisiyle Türkiye’nin mücadelesine omuz vermemeleri, hamasetle yürümeleri, sulandırmaları ve Türkiye çıkarına aykırı bir dili kullanmaları ise “Gölge etmeyin başka ihsan istemez” dedirten cinsten…

Yeni şeyler denenmeli

Geçen hafta KKTC kurtuluşunun, 36. Yıl dönümünü törenlerle kutlandık. Kutladık kutlanmasına da, on yıllardır süren Kıbrıs sorununun, ne yazık ki hala devam ettiği de malumunuz. Yanlış anlaşılmasın! Devletimizin bu güne dek etkin bir mücadele sergilediğinden, kati surette hiç tereddüt duymuyoruz. Fakat Doğu Akdeniz’de yatan trilyonlarca metreküp gaz ve milyarlarca varil petrol, artık daha hızlı yol almamızı da kaçınılmaz kılıyor. Öyle ki bu kaynakları elde ettiğimiz takdirde, her yıl verilen milyarca dolar açığın bir anda sıfıra inmesi ve Türkiye’nin kanatlanması işten bile sayılmayacak.

O sebeple artık yeni şeyler denemek, kimse için asla şaşırtıcı olmamalıdır. Mesela “İki Devletli Çözüm”, belki de bir “Konfederasyon”… Ama KKTC’nin, biran evvel resmen tanınmasını sağlamak, Anastasiades’in “Doğal kaynaklar, adadaki resmi devletin malıdır” tezini boşa çıkartacağı net. İlaveten bizzat “sahada” kalarak, siyasi istikrar ve kalıcı barış için, hakkaniyetli paylaşımın her platformda anlatılmasına hız vermek te önem arz ediyor. Türkiye’nin Libya, Lübnan, KKTC.. vb. D. Akdeniz’e sınır ülkelerle, Münhasır Ekonomik Bölgesini ivedi ilan etmesi ise, bizi bırakmaya çalıştıkları olumsuz durumlara karşı bir tedbir olarak değerlendirilebilir.

Özetle AB üyelik süreci ve Kıbrıs’taki çözümü desteklemek amacıyla, çıkarlarımızı hep ertelemek zorunda kaldık. Bu durum büyük devletlerin de, bölgesel menfaatleri gereği işine geldi. Lakin yaşanan uluslararası konjonktür, Türkiye’nin sonuç alıcı bir politika sergileyeceği fırsatı kendiliğinden oluşturdu. Bu minvalde uluslararası hukuktan doğan haklarımızın, en aktif biçimde mücadeleye yansıtılacağından en ufak bir şüphemiz bulunmuyor. Kaldı ki Sn. Erdoğan’ın; “Geçmişte Kıbrıs Türkü'nün varlığına yönelik tehditleri nasıl bertaraf etmişsek, bundan sonra da hak ve menfaatlerini aynı şekilde korumakta kararlıyız” ifadeleri üzerine, başka ne söylenebilir ki…?