Dolar (USD)
32.37
Euro (EUR)
34.78
Gram Altın
2405.24
BIST 100
10247.75
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

29 Mart 2015

Şiir ve Gençlik

Son zamanlarda üniversite gençliği arasında edebiyat ve düşünce topluluklarında ciddi artış var. Kitap okumaları yapılıyor, dergiler yayımlanıyor. Eskiden daha ziyade fikir adamlarının kitapları etrafında buluşulur, okumalar yapılırdı. Şimdi şairlerin eserlerini okumak ve fikirlerini anlamak adına gençlerimiz bir araya geliyor, beyin fırtınası estiriyorlar. Bu şairler arasında Mehmed u00c2kif, Yahya Kemal, Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Erdem Bayazıt, Mehmet u00c2kif İnan ve Cahit Zarifoğlu da var. Şüphesiz edebiyat türlerinin belki de en zoru olan şiiri anlamak, kavramak kolay değil. Şair hayatta ise belki kendisini bulup kaleme aldığı şiirde ne demek istediğini sorabilirsiniz, ama vefat etmişse, artık yorum tamamen okuyucuya aittir. Ve neredeyse, her şiirin farklı okuyucu sayısı kadar değişik yorumcuları da vardır.

Bundan yıllar önce "Boğaziçi Şiir Akşamları" diye bir hayalim vardı. Senede bir ve Rumelihisarı'nda yapılacak olan bu gece veya gecelerde ülkemizin iyi şairleri bir araya gelecek ve şiirlerini okuyacaktı. O rüya gerçekleşemedi. Ama İstanbul'da bir çok belediye, şiir geceleri, şiir festivalleri, şiir toplantıları düzenliyor. Bunlar arasında en önemlilerinden birini şimdi Üsküdar Belediyesi tertip ediyor. Üsküdar Şiir Festivali, 4 Nisan'da başlayıp 11 Nisan'da bitecek. Şiire değer verenlere selam olsun. Onlara şükran borçluyuz.

Şiir yazanların sayısı çok. Bu sanatı zaman geçirme ve boş vakti doldurma aracı olarak görenleri saymıyorum. Ama bu işi ciddiye alan ve ömrü boyunca şiir düşünenleri tanıdım. Mesela Fazıl Hüsnü Dağlarca, Sedat Umran, Bekir Sıtkı Erdoğan ve yaşayanlardan Mehmet Turan Yarar ile Mehmet Zeki Akdağ. Adını andığım bu şairler nesre pek zaman ayırmamışlar, şiirde yoğunlaşmışlar ve güzel şiirleri edebiyatımıza armağan etmişlerdir. Şiir yazan gençlerin ustaları tanımaları, okumaları, eserlerinden istifade etmeleri gerekiyor. Mesela önümde üç şiir kitabı var: Nazım Payam'ın Ateş Islağı (Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları), Suphi Saatçi'nin Başımın Tacı Kerkük (Ötüken Neşriyat) ve Özcan Ünlü'nün Hiç Değilse Bugün (Okur Kitaplığı). Anadolu'nun, Elazığ / Hazar ikliminin sanat dokusunu iyi bilen ve gönlünü millu00ee iklime açan Payam'ın "Kayıp Dervişin Defterinden" şiirindeki mısraları okuyalım: "Şeyhim, sevincim / Galib Dede'ye ülfetimdendi / Herkese yakınlığım / Kendime bu mesafe / Kendime bu seyrim / Bu tennuremdi, bu tecellim / Bu, sabah yelinden terennüm / Evreni ses bahçesine çeviren / Bu gencimdi, bu kamilim / Hem mükrime hem konuğumdu / Hangi kapta isem o."

Suphi Saatçi'nin kitabına bir takdim yazan Yavuz Bülent Bakiler "Vezinli-kafiyeli şiirlere hasret kaldık." diyor. Çok doğru. Keşke şair gençlerimiz heceyi de aruzu da öğrenseler, ama yine de serbest yazsalar. Göreceklerdir ki, ahenge daha çok dikkat edecek, kelimelerde daha seçici davranacaklardır. Saatçi'nin kitabında çok güzel şiirler var ama "Sıla Özlemi" hakikaten beni büyüledi. Okuyalım: "Her taraf sis dağlarsa mor peçeli / Hatıralar geçmişi aralıyor / Memleketim tutsak ve kelepçeli / İçimde dert ruhumsa daralıyor / Canlanıyor gözümde sevdiklerim / Anam babam evimiz mahallemiz / Paylaşırdık arada varsa nemiz / Birer birer göçüyor bildiklerim / Bir bir aktı mevsimler bahar yaz güz / Paylaşanlar kalmadı ülkümüzü / Söylesin bari birkaç aşina yüz / Hatırlayan olursa türkümüzü."

Dost meclislerinde Suphi Saatçi'nin adı anıldığında hemen Kerkük akla gelir, Türkmenler hatırlanır. Onun Türkmen kardeşlerimize dair yazdıkları ve anlattıkları ciltleri doldurur. "Başımın Tacı Kerkük" ise artık neredeyse milli marş tadında okunuyor. Uzun şiirin ilk birkaç kıtasını paylaşalım: "Çift hecelik adın var / Doyum olmaz tadın var / Tarihlerde yadın var / Başımın tacı Kerkük / Her zaman gönlümdesin / Bahçemde gülümdesin / Zikrimde dilimdesin /başımın tacı Kerkük / Gökte ayım yıldızım / Yürekte acım sızım / Hem türküm hem de sazım / Başımın tacı Kerkük / İstemem başka diyar /Türkmen'e Kerkük uyar / Olma sen ağyara yar / Başımın tacı Kerkük."

Duyarlılıkların, iç sızıların ve sofanın şairidir Özcan Ünlü. Bugün belki de yitirmeye başladığımız hassasiyetleri hatırlatıyor bize "Anne Kokusu"nda. Keşke çocuklara dair daha çok yazsa. Şu naif mısraları okumak gerek: "İkindi yaz güneşinde / Kavrulan çocuk sesleri gibi / Yayıldı şehrin sokaklarına / Anne kokusu anne buğusu / Dallarda gerinen bu tenha bulut / Az sonra gürül gürül / Yağacak başımıza / Olsun ne çıkar şu çocuk / Kırmışsa tüpçünün camını / İncitme haylazlığını / Annedir belki o anne kokusu / Tanrım küçük bir dua / Küçük bir türkü her çocuk / Anne düşlü uykularda."

Mustafa Oğuz Sonsuz Şarkı'da bize güzellikleri fısıldıyor. Mesela "Baba" şiirinin ilk mısralarını bütün babalara armağan ediyor: "Hayat / Uzun bir çığlık oluyor bazı zamanlar / Bana yeni kelimeler getir baba / Aşk olsun baştan başa / Kirlenmemiş bir demet söz." Ve şöyle tamamlıyor dileklerini: "Yol / Hep yokuş oluyor yoruluyorum / Zaman düşüşte ben düşüşteyim / Bir demet kelam getir baba / Allah olsun baştan başa / Ruhumu arındırayım."

Okul dergilerimizden Yedi İklim'in 300. sayısı çıktı. Büyük bir zaferdir bu. Ali Haydar Haksal'ı candan kutluyor, selamlıyorum. Bir edebiyat nesli yetiştirdi bu ocakta. Babıali Sohbetleri'nde Yedi İklim konuşulacak Perşembe günü. Haksal, diğer yazar ve şairler anlatacaklar. Bir de kitapları var Yedi İklim'in. Yeni çıkanlardan dördünün isimlerini analım: Kırmızı Konfeti (Hatice Çay), Bekleyiş Vezinleri (Sümeyye Şeker), Ziyan (Gökhan Serter), Ölü Kahinin Günlüğünden (Berat Bıyıklı). Herkese hayırlı, bereketli ve şiirli ömür dilerim.