Dolar (USD)
32.33
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2392.94
BIST 100
10276.88
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

11 Temmuz 2017

Sıkıntı Yok

Son zamanlarda hemen herkes bir diğerine, en ufak bir meselede "Sıkıntı yok!" şeklinde bir rahatlatma cümlesi kuruyor. Bu cümlenin bu kadar sıklıkla söylenmesi, genel bir sıkıntının var olduğunu, o an itibariyle ve en azından o küçük mevzuda bir sıkıntının "Hayret bir şey!" olmadığını ifade eder gibi duruyor. Halbuki olumlu bir ifadenin cepte hazır bulundurulması daha normalken, olumsuzluğu olumsuzlamayı günlük virtmiş gibi çekip durmak adet olmuş.

Sıkıntı; hazzın, kendinden olduğunu bir türlü kabul edemeyeceği çocuğudur. İlginç; haz da sıkılmanınu2026Çok canımız sıkılıyor, çünkü canımızın keyfini fincanda yüzük bulma oyunu gibi her fincan oyuğunda aradık, her hazzı deneyimledik. Onda bunda şundadır dedik. Dozlarını artırdık. Olmadı. Hiç birinde değilmiş. Can sıkıldı. Hem de bu oyunlardan.

Hiç oyundan can mı sıkılırmış? Sıkıldı fakat. Yapacak bir şey yok.

Yapacak çok şey var gibiydi. Yaptık. Yokmuş. Yaşadık gördük.

Eh şimdi n'apıcaz?

Yok mu bunun dahası? Daha ne denemedik? Denemek bizi hep yanılttı durdu. Denememeyi deneyebilir miyiz?

E yaşamayacak mıyız?

Yaşamak; koca bir deneme değil mi? Ve yaşamak; koca bir yanılma...

...

Boşluk. Bir karın ağrısıdır. Tıbbın teşhis edemeyeceği bir ağrı bu. Ağır. Ağırlığı ne kadar mı? Tam olarak boşluk kadar ...

Herkesin boşluğu; doluluğu kadardır. Mesela benimki silme ben. Seninki silme sen. Onunkisi silme o.

Canı hiç sıkılmayanlar neler yapıyorlar acaba? Kendi canlarının dertlerine hiç düşmemiş olabilirler mi? Yan canlara, yanan canlara, komşu canlara geçmiş ve kendilerine geri dönememiş olabilirler mi? "Bir can vardır bende candan içeru" diyenin kast ettiğinin hangisi onun canıydı ki? İç içe kaç candan oluşur bir canlı. Kediler gibi dokuz tane taşımıyoruz elbette. Kolay da ölemiyoruz öyle her istediğimizde. Fakat yaşamak ta kolay değil. An sıkıntısıyla...

Sıkı can iyi olur, der köy insanı. Sıkılıyorum cümlelerine mızmızlık olarak bakar ve değer vermez. Tembelin lakırdısı gibi bakar. Şehirde buna felsefe deniliyor. Acayip bir değere biniyor. Üretkenliğin bereketli toprağı gibi bakılıyor hatta ona. Bir nevi tohum cezbedici. Bir yanıyla tükenmişlik belirtisi gibi olsa da...

Öyle ya; kişi, kendisine teselli olacak bir şey bulamamış olduğunu beyan ediyor bu sözle. Etrafına boş boş bakıyor. Çevresi onu eğlendirsin istiyor. Tüketim belirtisi ayrıca bu sıkıntı. Gidermek için hem kendisini, hem başka şeyleri tüketmedikçe keyfe ermeyecek. Durum fena yani.

Felsefe ne güne duruyor. Kendini sorgulamasınlar diye her bi şeyi sorgulayıp durmak. Kendisini ay ve yıldız yapıp ve yakın göğe takıp ele geçirdiği her şeyin gözüne dizine durmak. Öyle çok soru sormak ki, kendisine sorulmasından muaf kalmak. Büyük bir cevapmış gibi durmak ve durup nefes alınacak ve yaşanacak hiç bir cevabı olmamak...Sabitesiz daimi kısa, çekirge zıplaklığı. Zihnin durulmamacasına yorulması gibi bi şey.

Kaçamak bir nevi. Kaçamamaya yakalanmayı maharet sanmak.