Dolar (USD)
32.33
Euro (EUR)
34.66
Gram Altın
2391.60
BIST 100
10276.88
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

04 Ağustos 2015

Sinan'ın Günlüğü

Okumaya ve yazmaya meraklı öğrencilerdik. Gazi İlkokulu'ndaki Tevfik Öğretmen bize, "Çocuklar madem ki yazmayı seviyorsunuz. Önce günlükten başlayın. Kendinize özel bir defter alın ve yaşadığınız ilginç hatıralarınızı yazın. İleride bunlar işinize çok yarayacak." demişti. Kırtasiyecilerde şatafatlı, pahalı hatıra defterleri vardı ama bunlardan alamayınca bir sınıf defterini süsleyip püslemiş ve günlüklerimi oraya yazmaya başlamıştım. Aradan 45 yıl geçti. Şimdi yazma hevesimin çok doğru bir tavsiye ile iyi yerden başladığını düşünüyorum. Çünkü, yazı kursumuza gelenlere ilk olarak, günlüklerini kaleme almalarını tavsiye ediyorum. Demek ki tecrübe edilmiş, yarım asırlık hakikatu2026

Sıcak yaz günlerinin tatlı rehaveti içinde bir güzel kitap çıkageldi Kubbealtı Neşriyatı'ndan: Sinan'ın Günlüğü. Mütefekkir yazar Samiha Ayverdi'nin farklı bir eseru2026 Torunu Sinan için kaleme aldığı günlüklerden meydana geliyor. Sinan Uluant, kitabın başına yazdığı takdimde anneannesinin bu günlüklerinden bahsediyor ve diyor ki: "Üç ayrı defter halindeki günlüklerin ilk ikisi 1951 ve 52 yıllarına aid. Bunlar küçük banka ajandaları. Kurşun kalemle yazılmış. Söylediğim ilk kelimeler, saçım, ilk dişim, emeklemem, yürümem gibi bir bebeğin veya küçük bir çocuğun yapacağı davranışlar not edilmiş. İlk defter 1977 yılında, evimize giren bir hırsızın götürdükleri arasında, maalesef gitti. Çok şükür ki diğerleri elimizde. Üçüncü defter ise diğerlerine göre oldukça büyük ve kalın. Dolmakalemle yazılmış. 1953 yılı başından babamın vefat ettiği tarih olan 10 Kasım 1961'de son buluyor. Her biri kendi tarihinde yazılan günlükde hemen hiçbir karalama mevcut değil. Anneannemin dışında günlükde Nezihe Araz ve Dadu00fbmun da yazıları mevcut."

Günlüklerin yayımlanış hikayesini anlatan Uluant sözlerine devam ediyor: "Şüphesiz ki yetişmemdeki en önemli insan anneannemdir. Allah'ın bir lütfu olarak bu aile içinde dünyaya gelmişim. Gerek anne tarafım, gerek baba tarafım Kenan Rifau00ee Hazretleri'nin terbiye halkası içinde idiler. Rabbim beni de onların yolundan ayırmasın."

Günlüklerin orijinal görüntüleri ve aileden fotoğrafların kitabı süslediği Sinan'ın Günlüğü'nün tasarımı Ersu Pekin'e ait. Fotoğraflar arasındaki bir çok aşina sima, bize tebessüm ediyor. Ekrem Hakkı Ayverdi'den Safiye Erol'a, Nezihe Araz'dan Sofi Huri'ye, Ahmet Yakuboğlu'ndan Özcan Ergiydiren'e, Nihad Sami Banarlı'dan İlhan Ayverdi'ye kadar pek çok şahsiyet, sayfa aralarında gerek suretleriyle gerekse de hatıralarıyla bize görünüyorlar.

Samiha Ayverdi'nin 1 Şubat 1953 tarihinde kaleme aldığı günlükten ilk satırları okuyoruz: "Bu deftere başlarken, Sinan'dan özür diledikten sonra işe koyulmalıyım. Zira tam iki aydır mu00fbtad notları kaydedemiyorum. Sebebi, bu müddet zarfında geceli gündüzlü Fatih Sultan Mehmed'e aid kitabı bitirmek gayreti ile çalışmamdır. Şu iki ay içinde, 100-150 kelimeyi aşmayan bilgisi, o derece süratle inkişaf etti ki, artık hemen hemen bizim gibi konuşan bir çocuk var. Şimdi onunla ben de iki yaşında bir çocuğum. İnşallah beraber büyürüz."

Günlükler pek çok ama kısalarından teberrüken bir kaçını okuyalım. Bu notların kaleme alındığı yılda küçük Sinan'ın henüz üç yaşında olduğunu da unutmayalım:

Penceren sokağa bakıyordu. Odada Derviş hanım ile ben vardık. Derviş hanım: bak Sinan otobos geçiyor.. dedi. "değil.. otobüs.." diye telaffuz yanlışını tashih etti.

Şu da hayrete şayan ki üç yaşından sonra başlaması lazım gelen renk tefrikini hemen bizim kadar isabetle yapmakta. Harc-ı alem bütün renkleri seçtikten sonra, nüanslarını da ayırabiliyor. Mesela: "Şu lacivert otoyu verir misiniz?" dediği zaman, faraza siz maviyi uzatırsanız, "Yok.. o laciert değil mamiu2026" diye istemiyor.

İskemleye basmış, mutbağın penceresine çıkmıya uğraşıyordu. "Ne yapıyorsun Sinancığım?" dedim. Gayet ciddi: "Düz duvara tırmanıyorum" dedi.

Masal yerine, şifahu00ee tarih kültürü kaim olmaya başladı. "Fatih'in babası kimdir?" diyince, "Sultan Murad" diyor. "Hocası kimdi?" diyince de "Molla Güranu00ee!" demeyi unutmuyor.

"Haydi amin amin yapalım" diye seccadeyi yaydı. Ben de yerde ve karşısında oturuyordum. Herhalde su00fbrete karşı namaz kılınmayacağını öğrenmiş olmalı ki: "Önünden geçilmez" dedi.

Camdan sinek tutmuş, tutarken de hayvancağız ölmüş, annesi, can yakmaya alışmasın diye "İyi olmadı Sinan zavallıyı öldürdün" diye müdahale edince o da telaşlanarak: "Cankurtaran nerede?" diye aramaya başlamış.

Ziyarete gidiyorduk; otomobil, birden gölgeden güneşli yere geçti. O anda elleri ile gözlerini kapayıp başını iğince: "Ne oldu Sinan, gözüne bir şey mi kaçtı?" dedim. "Güneş kaçtı güneş.." dedi.

Koşa koşa annemin üstüne geldi: "Agugu.. Cebinde bana aid para va mı? Kapıda koca bir fıkala va.." dedi. Kimbilir kimden duyup öğrendiği "aid" kelimesini böyle yerinde tasarruflu kullanışı hepimizi hayrette bıraktı.

Öğle uykusundan vakitsiz uyandı ve: "Boynumu sivrisinek ısırmış tatlı tatlı kaşınıyor.." dedi.

Kitapta Osmanlı terbiyesinin hakim olduğu, Müslüman Türk geleneklerine göre hareket edilen Fatihli bir ailenin günlük nezih hayatına tanık oluyoruz. Günlükler, devrin sosyal ve kültürel hayatını da aksettiriyor. Kimi zaman neşelenerek kimi vakit de hüzünlenerek kitabı okuyup bitirdikten sonra günlük yazma ihtiyacını duyuyor, herkese günlük tutma tavsiyesinde bulunmak istiyorsunuz.