Dolar (USD)
32.18
Euro (EUR)
35.00
Gram Altın
2499.16
BIST 100
10643.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

21 Temmuz 2014

SİYASET ENTELEKTÜELLİĞİ ÖLDÜRDÜ

Siyaset ve ilim ilişkisi tarih boyunca, önemli tartışma ve gerilimlerin odak noktalarından biri olmuştur. Çoğunlukla siyasi alanın, otoritenin entelektüel hayatı temellük etmesi toplumlarda düşünce dinamiklerinin, üretimlerin düşmesini beraberinde getirir. Bugün Türkiye'deki entelektüel düşünce ve siyaset söz konusu olduğunda da benzer bir problemi yaşamakta olduğumuz bariz bir şekilde ortaya çıkıyor.

Toplumların her alanda dinamikler üretmesi, gelişimi entelektüel hayatın güçlülüğü ile doğru orantılıdır. Bir ülkede entelektüel hayat, eleştirel düşünce, tartışma ne kadar kuvvetli ve yoğun ise, orada toplumun düşünsel dinamikleri ve üretimlerinin de yoğun olması beklenir. Türkiye'nin bu bağlamda önemli bir ıstırabı olduğunu ve açıkçası böyle bir krizin giderek derinleştiğini burada belirtmemiz gerekiyor.

Türkiye'de entelektüel hayatın tarafları olarak geçmişten bu yana sağcılar, İslamcılar, solcular yerlerini aldılar. Türkiye'nin tarihsel süreci ve düşünsel konjonktürü içerisinde İslamcılar ve solcuların itirazları geçmişte önemli bir yer tutmuştu. Özellikle solcu ve İslamcıların entelektüel üretimleri, tartışmaları, en azından hiç yoksa muhalefetleri biraz ortama canlılık veriyordu. Şimdi ise, bu ufuklar olabildiğince kaybolmuş görünüyor.

Ben Türkiye'nin entelektüel hayatındaki bu irtifa kaybı ile ilgili olarak birkaç noktaya temas edeceğim. Birincisi, İslamcılar ve solcular bugün entelektüelliği uzağına düşmeye başladılar. Şöyle ki, Türkiye'de İslam'ın yeri ve konumuna dair tartışmalarla ve müslümanların yaşadıkları sıkıntılarla paralel olarak İslamcılar hep muhalefet konumlarını sürdürüyor ve itirazlarda bulunuyorlardı. Ama özellikle AK Parti iktidarının ikinci yarısından itibaren İslamcı entelektüeller, sivil konumlarını terkederek iktidarın pozisyon alışlarına göre hareket etmeye ve pozisyon almaya başladılar. Bu durum, biraz da geçmişte "müslümanlar çok sıkıntı yaşadı"nın yeni konformizmini oluşturmaya yönelik bir manivela oldu. Öyle ki, siyaset alanının gündelik pragmatizmi, İslamcı entelektüelleri de konfor ve pozisyonlarını bozmadan otoritenin izi ve söylemlerini tekrar etmeye dönüştü. İşte İslamcı entelektüelin, hastalandığı yer burasıdır.

Tayyip Erdoğan güçlü ve karizmatik bir liderdir. Şu anda toplumu neredeyse kendi başına alıp götürmektedir. Böyle kuvvetli bir siyasi figür ve AK Parti'nin siyaseti bugün geldiğimiz noktada entelektüellik, olabildiğince güçsüzleşmiştir. Çünkü iktidarı savunan gazeteler ve burada sivilolması gereken entelektüeller, artık siyaseti takip etmekte ve entelektüellik adına en fazla siyaset alanının ve otoritenin icraatlarına ilmi meşruiyetler döşenmektedirler. Siyasete, muhalefeti, tartışmaları ve sivilliğiyle yol göstermesi gereken entelektüeller, takipçi konumuna düşmektedirler. Aslında artık inşai ve sivil düşünsel üretim pozisyonunu güçlendirmesi gereken İslamcı entelektüellik, maalesef giderek irtifa kaybetmektedir. Belki AK Parti'nin hatta Erdoğan'ın iktidarı süresince, İslamcı entelektüelin bu zaafiyeti pek görünür olmayabilir. Ama çok yakın bir gelecekte, bunun handikaplarını toplum olarak yaşayacağız.

Solcu entelektüeller ise, AK Parti karşıtlığını bir takıntı haline dönüştürünce, entelektüel sükunet ve sağduyularını kaybetmeye başladılar. Öyle ki, kavramsal bağajlarında tahrif yapmaya kadar iş vardı. Aslında AK Parti üzerinden otoriterleşmeye itiraz ederlerken, AK Parti'nin siyaset dışı yollarla tasfiye edilmesini enteleküellik adına savunmaya başladılar. Sürekli olarak siyaset dışı yollarla iktidarın kendi imtiyazlarını korumasını isteyen ulufeci bir zihniyeti savunmaya devam ediyorlar. Birikim dergisini takip ederseniz, bunu rahatlıkla görebilirsiniz.

İkinci önemli nokta da enteleküel hayatın candamarı ve kaynağı olan üniversiteler. Üniversiteler maalesef artık entelektüelliğin can çekiştiği mekanlar olmaya başladı. Bunun Türkiye'de birçok sebeplerini söylemek mümkün. Ancak ben iki noktaya değineceğim. Birincisi, bu kadar çok üniversite açılması üniversite kavramını itibarsızlaştırmıştır. İnsan kaynağı yani entelektüellik açısından alt yapısı olmayan Türkiye'de, artık üniversite sıradanlaşmıştır. Fakülteler öğrenci almak için, her bulduğunu öğretim elemanı almak mecburiyetinde kalmışlardır. İkincisi de, Üniversitelerde entelektüel hayatı canlandıracak moral, motivasyon ve eğitim irtifa kaybetmektedir.

Bunlar karşısında iktidarlar entelektüel hayatı canlandırsın demeyeceğim. Çünkü reel olan artık entelektüellerin "kendi"liklerinin farkına varmaları, Türkiye'de yaşayan ve tabiatıyla bu ülkenin herşeyinden sorumlu kişiler olarak görevlerinin farkına varmalarıdır. Entelektüellik siyasetle yürümeye çalıştığında, üç adım ötesinde o siyaset kaybedildiğinde elindeki bastonların yeni farkına varan bir adam durumuna düşecektir.