Dolar (USD)
32.49
Euro (EUR)
34.96
Gram Altın
2404.89
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

02 Ağustos 2015

SİYASETSİZLİK OLARAK ŞİDDET

Prof.Dr. Bilal SAMBUR

7 Haziran Seçimleri sonucunda ortaya dört partili meclis ve koalisyon hükümeti tablosu çıktı. Koalisyon hükümeti oluşturmak için Ak Parti-CHP arasındaki görüşmeler devam etmektedir .Koalisyon hükümeti görüşmeleri, kamuoyunda önemli bir gündem konusu değildir.7 Haziran seçimleri, ortaya bir koalisyon hükümeti gerekliliğini çıkarmış olmasına rağmen koalisyon hükümeti konusu gündemde olmadığı gibi, bunun gerekliliği üzerinde de durulmamaktadır.
7 Haziran Seçimlerinin en önemli sonucu ortaya bir koalisyon hükümeti çıkarmış olması değildir. 7 Haziran Genel Seçimlerinin en önemli sonucu, çözüm sürecini bitirmiş olmasıdır. 7 Hazirandan beri bütün taraflar, çözüm sürecinin anlamsızlığından, zararlarından, sürdürülemezliğinden ve verimsizliğinden söz etmektedirler. Çözüm sürecinin bitirilmesi konusunda bir koalisyon kurulmuş gibidir.
Seçimler, siyaseti işlevsel kılan olgulardır. Çok anormal bir şekilde 7 Haziran seçimlerinden sonra siyaset işlevsiz kalmış, şiddet siyasetin yerine ikame edilmiştir. Ülkemizin mevcut tablosuna baktığımızda şiddetin siyasete karşı galip olduğu bir durum ile karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz.
Ak Parti hükümeti, çözüm sürecini PKK hareketini tasfiye etmek hedefini gerçekleştirmek için başlattı. Otuz beş yıla yakın bir süredir devam eden '29. Kürt İsyanının' silahla çözülemeyeceğini fark eden Ak Parti hükümeti, hedefi değiştirmeden sadece yöntemi değiştirerek bu silahlı çatışma ortamını sonlandırmayı denedi. PKK, çözüm sürecini kendisini elimine etmeyi amaçlayan bir tasfiye girişimi olarak okuyup silahlı mücadeleyi bırakmama şeklinde bir pozisyon belirlemiştir. Hükümet, çözüm süreciyle silah bırakmayan PKK'ya hava saldırılarıyla, operasyonlarla ve askeri tedbirlerle diz çöktürme şeklinde bir politika uygulamaktadır. Başka bir ifade ile hükümet, PKK'nın sözden değil sadece silahtan anladığını düşünerek örgütü silahla tedip edeceğini düşünmektedir.
Çözüm süreci ve ateşkes halinin sona ermesi üzerine iki durumun öne çıktığı görülmektedir. Uzun çatışma dönemlerinden sonra barış ve çözümü gerçekleştirmek üzere yapılan girişimlerin başarısız veya sonuçsuz kalması üzerine çatışmaların eskisinden daha yoğun olarak başlama riski vardır. Yoğun ve yıkıcı bir çatışma dönemine girme riski, ülkemizi bekleyen en önemli tehlike durumundadır. Uzun süreli yoğun çatışma riskinin yüksek maliyetini, toplum olarak şimdiden ödemeye başladık. Şimdiye kadar onarca insanımız, hayatını kaybetti veya yaralandı.
Yüksek yoğunluklu yeni bir çatışma riski kadar tehlikeli olan bir başka husus, sözün yerine suçlamanın kültür olarak toplum tarafından içselleştirilmesidir. Günlerdir çözüm sürecini kimin bozduğu konusunda ifade edilen suçlamaları ve ithamları dinliyoruz. Bütün itham ve suçlamaları iki tez altında toplamak mümkündür. Resmi tez, Ceylanpınar'da iki polisin katledilmesi olayının çözüm sürecini bitirdiğini söylemektedir. İkinci karşıt tezi ise Dolmabahçe mutabakatını inkar eden hükümetin süreci bitirdiğini iddia etmektedir. Herkes kendi tezini ifade ederken yıkıcı, suçlayıcı, yaralayıcı ve parçalayıcı bir üslup ve muhteva kullanmaktadır. Çatışma dönemlerinde içselleştirilen ve normalleştirilen suçlama kültürü, toplumu birbirine yabancılaştırmakta, hatta düşmanlaştırmaktadır. Çatışmanın militer sınırlardan çıkıp toplumsallaşarak yaygınlık kazanma hali, ülkemiz ve toplumumuz için bir başka önemli risk durumudur.
PKK' yı askeri müdahalelerle bitirme politikasını uygulamaya koyan hükümet, öte yandan HDP'yi de siyasal, sosyal ve yasal açılardan bitirmeye çalışmaktadır. HDP'nin siyasal ve sosyal bir güç olmaktan çıkarılması stratejisi, 7 Haziran sonrası sürecin bir başka önemli bir boyutudur. HDP'nin siyasal ve sosyal alanı daraltılmaya çalışılırken, öte yandan popüler milliyetçiliğin yükselişe geçtiği görülmektedir. Milliyetçiliğin popülarizasyonu ve sıradanlaştırılması, MHP'ye büyük bir siyasal alan açmakta ve güç kazandırmaktadır. Türkiye'ye hiçbir ciddi sosyal ve siyasal proje sunmayan MHP'nin milliyetçiliğin popülarizasyonu ve sıradanlaşması sonucu güç ve alan kazanması, ülkemiz siyasetinde büyük tıkanmalara yol açmaktadır. Mevcut durumda milliyetçilik, Ak Parti'nin siyasal alanını ve işlevini daraltırken, MHP'yi sıra dışı bir güç haline getirmektedir.
Mevcut çatışma ortamının yapılacak yeni bir seçime endeksli olduğuna dair kanaat giderek toplumda yaygınlaşmaktadır. Meşru bir iktidar mücadelesi, meşru siyasi sınırlar içinde mümkündür. Türkiye'nin kronik sorunu, şiddet ve çatışma üzerinden toplumsal ve siyasal iktidarın sağlanacağı şeklindeki yanılgıdır. Siyasetin varlığı çözüm, yokluğu ise sorundur. Şiddetin varlığı sorun, yokluğu ise çözümdür. Türkiye'nin siyaset ve şiddete dair bu gerçekliği hatırlaması gerekmektedir.