Dolar (USD)
32.37
Euro (EUR)
34.77
Gram Altın
2392.71
BIST 100
10257.01
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

28 Şubat 2020

Söndüremeyeceğin Ateşi Yakma

Hayat dört şey ile kaimdir diye anlatılır. Bunlar; su, ateş, toprak ve havadır. Bu dört şey olmasaydı, insanın emrine nimet olarak verilmeseydi değil bir gün, bir saniye bile canlılık olmazdı.

Türkiye siyasi tarihinde öyle günler, zamanlar vardır ki önemlidir.. anmasanız olmaz. Kelam etmeseniz vicdan dayanmaz, sussanız Allah razı olmaz.

Öyle bir tarihtir ki bu günden dolayı partili partisiz, dinli dinsiz, yüksek takvalı takvası az, Müslüman gayrı Müslim ülkedeki her bir insan, dünyadaki tüm insanlar kayıp yaşamışlardır. Bu söz, boş bir kelam, boş bir iddia değildir. Edilen işle tüm Türkiye kaybetmiş, Dünya kaybetmiştir. Tüm Müslümanlar, İslam Birliği hedefi kaybetmiştir. M ddi ve manevi zenginlik kayıpları yaşanmıştır.

Yapılan bu kötü işle sanki zaman durmuştur. Zamanı bu işi yapanlar durdurmuş, geriye sarmıştır. Hem koca memleket hem de koca bir dünya… Değil üç, değil beş belki de yüzyıl geriye gitmiştir.

Bu işi yapanlar değil ilerici, ayak tırnaklarına kadar gericiydiler. Değil çağı yakalamış, anı hesaplamış, bildiğin Avrupa Orta Çağındakiler gibi gericiydiler. İlim irfan diye bildikleri kâh Orta Çağ, kâh ikinci Cihan Savaşı bilgileridir. Yobaz, gerici dedikleri; çağdaş, takva ehli olanlardır. Bu gericiler yoldan çekilseler takva ehilleri fezaya roket göndereceklerdir.

Siyasi tarihimizde bir gün vardır ki o tarih kayıtlara 1997 yılının 28 Şubatı olarak geçmiştir. O günün Türkiye’sinde hayat; sanki dört şey ile kaim değil de daimdir. Çiftetelli medyası, Muhalefet, Ordu ve Refah Partisi ile nezdinde inancını yaşamak isteyenlerdir.

İnsan nereye gitse yönünü ne tarafa çevirse bütün gözler, bütün diller bu dört daimi gördüler ve konuştular. Günlerce bu dört daim işitilmiştir. O günlerden hatırda kalan gerçek şudur: “Başbakan dedi ki.. Genelkurmay Başkanı dedi ki.. Muhalefet Parti Başkanları dedi ki.. Sendika Başkanları dedi ki.. Cumhurbaşkanı dedi ki.. Sonunda bu asil millet kafayı yedi ki…”

Devletten yedi katrilyon ödünç para alıp, aldığı borcunun ödeme günü gelen, kendisi çalıp kâh Sirtaki, kâh Virginia Reel, kâh İsrail Halk Dansı oynayan bir Çiftetelli Medyası…

Gücü elinde tutanların teşvikine ve medyanın gazına gelip, onların yardımıyla iktidar koltuğuna oturamazsa, o koltuğu sadece rüyalarında görebileceğini anlayan Muhalefet Partileri.

Refah Partisi ve millet ile karşı karşıya getirilmek istenilen ve içindeki bazı şerlilerinin de bunu canı gönülden istediği Peygamber Ocağı bildiğimiz Ordu.

Ve ter dökerek çalışıp, azmin ve gayretin zaferiyle iktidar koltuğuna oturan, tüm saldırılara sabredip Allah’tan selamet isteyen Refah Partisi ve teveccüh gösteren Aziz Millet.

O gün bir İllüstratörden Türkiye’deki muhalefet partilerini resmetmesi istense, bu benim işim değil diyerek mutlaka karikatüristi işaret ederdi. Milliyetçi Sol olduğunu söyleyip, ülkemizi dış ülke ve gücü elinde tutanlara gammazlayan, Çiftetelli Medyasının gözbebeği bir ANAP. Çile Çiçeklerine bir yudum su bile vermeyen, onların solmasına göz yuman bir aile Partisi DSP. Hala Türkiye’yi anlama başarısını gösteremeyen, dünya solunun başarısıyla iktidar olma heveslisi bir averaj partisi CHP.

O günün medyası, Enformasyonun beş çeşidinden biri olan haber bilgisini kullanımına alsa, mutlaka ülke tüccarlarının sayısında bir eksilme görülürdü. Ve de haberden çok yanlış yorum satan, milletten bihaber yaşayan Plaşato Soylularının akşam yemeği misafirliğinde şok (!) haber sunmaktan ziyade senede bir defa HALK günü yapması daha bir güzel olurdu.

Peygamber Ocağı kabulümüz, bu ocakta seve seve görev yapmak istediğimiz ve karşılıksız sevdiğimiz bu vatanı korumakla mükellef ancak ülke dışındaki düşmanlarla uğraşması gerekirken, konusu ne olursa olsun içerideki hadiselerin her birine yorum yapma, o hadiselere karşı mutlaka bir reaksiyon gösterme ihtiyacı var gibi davranan bir ORDU.

Yanlış bilgi verilse de yalan beyanda bulunulsa da kelime oyunları yapılsa da 28 Şubat 1997 tarihinde olan her şey bal gibi Refah Partisine, iktidara ve millete yapılan bir darbedir. O gün yapılanlar 2007 ve 2016 yılı darbelerinin hazırlığı değil midir? Seçimle gelenin seçimle gitmesine müsaade etmemek değil midir? Milletin ve Başbakanının helaliyle kazandığı, hak ettiği iktidarını, geleceğini çalmak değil midir?

6 milyon vatan evladını fişleyip askerliklerini bile çileye çevirdiğiniz Yusuf Reise, Hasan’a, Murat’a borcunuz var. Başörtülerini zorla çıkartmak istediğiniz için okul bırakmak zorunda kalan Özlem’e, Rana’ya, Ayşe’ye borcunuz var. Eğitim hürriyeti elinden alınan Faruk’a, Abdullah’a, Tahsin’e, İsmail’e, Yakup’a borcunuz var. İhraç ettiğiniz 1635 askerden Binbaşı Arif’e, Kurmay Albay İbrahim’e borcunuz var. Kapattığınız 27 Vakıf’a, kapattığınız İmam Hatip ve Endüstri Meslek Liselerine borcunuz var. Kaybettirdiğiniz 325 milyar dolarından dolayı Devlet’e borcunuz var. Hala 28 Şubat davası nedeniyle hapis hayatı yaşayan onlarca mazluma, isimleri buralara sığmayacak milyonlara borcunuz var.

Bir insan, bir grup, bir kurum hangi akılla, hangi ahlakla, hangi niyetle göreve gelir gelmez Yüce Meclisin huzurunda şu aşağıdaki konuşmayı yapan, birleştiren bir Başbakana tüm bu kötü işleri yapar?

“Ülkemiz hepimizindir; meselelerimizi çözmek için hepimiz katkıda bulunacağız. Burası er meydanıdır; milletin önünde konuşuyoruz; o halde, ülkenin meselelerini biz çözeriz diyen partilerimiz, şimdi buraya gelecek, ne yapacaktınız da çözecektiniz sualinin cevabını verecek; 65 milyon insanımız da bakacak; kim güzel cevap verirse, onu alkışlayacak. İşte, yapmak istediğimiz budur. … Partilerimizin çok iyi hazırlanıp geleceğine inanıyorum; bu bir saatlik vakit içerisinde, millî kaynaklarımızı geliştirmek için fevkalade kıymetli tavsiyelerde bulunacaklarına inanıyorum…” 11.07.1996-Necmettin ERBAKAN

Bu milletin özüne dönme, bu iktidarın millete hizmet ve bu ülkeye çağ atlatma sürelerini çaldınız. Vatan, millet, Allah sevdalısı bu milletin Siyasi Partilerini, Vakıflarını, eğitim hakkını, hürriyet hakkını, iyi duygularını, vatan aşklarını, dini hassasiyetlerini çaldınız. Millet olarak, Devlet olarak, mazlumlar olarak alacağımız var sizden.

Bu darbe; Evanjelist ve Siyonistlerin öz çocuğu, dini yapı görünümlü terör örgütünün yolunu açarak Hak Din ve Devletin Kurumsal Kimlik inancının içini boşaltma, İslam Birliği’ni engelleme, engellenemezse geciktirme kurnazlığıydı. Yine diğer çocukları ırkçı terör örgütünün önünü açmak yoluyla Türkiye’yi iç savaşa sürükleme, ülkeyi parçalama ve Büyük İsrail’i kurdurtma planıydı.

Sonunda elli dördüncü hükümetten kurtulmak için büyük bir ateş yakıldı. Ülkeyi ve insanlarını yaktılar. Başbakanı ve makamının iyi zihniyetini değiştirmek için yakılan ateşi, kibriti çakanlar asla söndüremeyecekti. Belki de o ateş iyilerce söndürüldükten sonra, küllerin arasında göze çarpan ilk şey, kibritçilerin kömürleşmiş iskeletleri olacaktı.

Mıhına sahip çık ey millet. Mıh deyip geçme, gün gelir devlet düşer. Birbirini, devletini sevdikçe sev.

Milletine sahip çık ey Devlet. Millet deyip geçme, gün gelir ülke düşer. Milletine, ülkene verdikçe ver.