Dolar (USD)
32.33
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2392.94
BIST 100
10276.88
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

23 Ekim 2018

Sorma şeker

Bir şeker uzun süre bizim coğrafyanın çocuklarını oyaladı. Hayat tatlanır gibi oldu bir ara o şekerle. Adı; “sorma şeker”di. Ağzına alıyordun. Soru soramıyordun. Tadını sorup(emip) duruyordun. Onu özledim.

Bir dakika! Her şey sorgulanmalı. Sorgulanabilir. Sorgulama hariç. Her şeyin felsefesi yapılır. Felsefenin hariç diyemeyiz. Yiğitlik böyle olur. Etrafına layık gördüğüne günün birinde veya birgün maruz bırakılmayı göze alacaksın. Bitti!

Bir şeyi gerektiğinden fazla kurcalamayı felsefe öğretti tamam. Gerektiği kadar kurcalamak daha iyi yaşamaya destek olurken, haddi aşmak ise yaşama karışmasına köstek olabiliyor. Hem küçükken annemiz evimizi, belki de kalbini merkeze alarak bize bir daire çizer ve o sınırları geçersek oyunun biteceğini ve bizi “kurt” kapacağını söylerdi. Tıpkı onun gibi her hangi bir konunun da kalbi, merkezi var ve o merkezden uzaklığımız konunun kendini inkârına, konunun da bizden soğumasına sebep olabiliyor. Sonra toparlayabilirsen toparla bakalım. İşte gereğinden fazla kurcalamak; konunun kendinden uzağa düşmesine neden oluyor. O yüzden bu konuda zihnimizde bir yaptırım gücü olan felsefeye karşı daima uyanık olmayı yeğlemeli belki de... Şöyle ki her hangi bir konunun zirvesine çıkıp, zihnimize inen kara suları aklamaya ve tam bir temaşanın tadına varacakken felsefe uyuklamaktan veya o çok başvurduğu ölü rolünden vazgeçer ve mevzunun kendi tepesinden düşüşü için altını oymaya başlar. Dolayısıyla böyle bir alt oyma başladığında mevzunun saçaklanmalarını yeterli bir estetikle sınırlayıp zihnimi derleyip toplamak uyanıklığını öğrendim öğreneli yaşama daha hızlı dâhil olabiliyorum.

Her zaman her şeyi sorgulamaya azmettiren şeyin de sorgulanmasını talep ediyorum. O serbest mahkemeden…

Şu yaşamı daha iyisinden, en üst bilinç düzeyinden yaşayalım diye yapıldığı iddia edilen sorgulama; yaşama geç kalmak istemenin belirtisi olabilir. Gereğinden çok irdelemek gelişigüzelliği özletiyor zira. Gerektiği kadar irdelenmiş bir yaşama dahi gücümüz kalmıyor. Pek fazla irdelenmiş bir yaşam, sanki yaşanmışlık hissini veriyor. Erkenden tükenmeyi çağırıyor. Sonra sanal bir hissin gerçekliğe yeltenmesindeki o kırılmayı yaşıyoruz. Ölü doğuyoruz hayata… Ölü çıkıyoruz sokağa. Bir tabuta sokulur gibi oluyoruz bir mekana sokulurken… Bir olaya dahil olamıyoruz, olgunun dibine soru, çengel sallarken. Gökyüzünü göremiyoruz derini kazan baltamız yıldıza vururken…

Ne çok üstüne olduk, ne çok irdeledik, ne çok konuştuk… Öyle ki gecemiz gündüzümüze karıştı. Nerdeyse yaşadık. Az kalsın yaşadık. Çok yorulduk bu zihinsel faaliyetten.

Yaşamış kadar olduk. Yaşamışla beraber olduk. Ne yani bir tek yaşamak kaldı geriye. O da kolay. İşin zor kısmı bitti. Her an yaşayabiliriz. Yaşarız yaşarız.

Ne demiştik? Aslında yaşamamaktan yorulur insan, yaşamaktan çok!