Dolar (USD)
32.34
Euro (EUR)
34.74
Gram Altın
2454.33
BIST 100
10218.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

07 May 2014

Soykırıma mahk\u00fbm edilen çocukluk

Günlerdir çocuk katillerini konuşuyoruz. Çocuklar masum yüzleri ile birer birer önümüze düşüyor. Maruz kaldıkları şiddetin boyutları herkesin içinde bir öfke patlamasına yol açıyor. İşlenen cinayetlerin dehşetine yürekler dayanmıyor. Cinayete kurban giden çocuklar, yaşamlarına hunharca kast eden bir şiddetin soldurduğu güller gibi. Kuşkusuz bu noktada herkes, faile gözüne çeviriyor. Faili yani katili en ağır ceza ile cezalandırmak adalet, hakkaniyet ve insafın gereği olarak görülüyor.

Son tartışmalar yetişkinlerin bu hususta gösterdikleri hassasiyetin varacağı noktalar hakkında ipuçları veriyor. Kadim bir cezalandırma şekli olan ölüm cezası, idam, tekrar gündeme geldi. Yetkililer, gazeteciler, sosyal medya bunu konuşuyor. Çocuklar, maruz kaldıkları şiddetin tüyler ürperten fotoğrafı ortaya çıktığında, bir hassasiyet kabarmasının nedeni haline geldiler. Çoğunluk çözümün cezalarda olduğunu düşünüyor.

Bu hassasiyet, şiddetin korkunç boyutlardaki tezahürlerini zapturapt altına alabilir mi? Öte yandan failleri belli olan şiddetin bir biçimde cezalandırılması, çocukların nesnesi haline geldikleri kolektif şiddeti konu etmekten yetişkinleri daha ne kadar uzaklaştırabilir? Yetişkinler tarafından fırlatıldıkları hayatın eğitimden, kentleşmeye, eğlenceden, teknolojiye kadar ürettiği bir şiddete her gün maruz kalan çocuklar, yetişkin hassasiyetinin konusu olmayı başarabilecek mi?

Eskiyen Çocukluk ve Kolektif Şiddet

İnsanın gelişim evreleri olarak dönemselleştirilen yaş aralıkları, hala bir anlam ifade ediyor mu?

Bugüne kadar pedagoglar ve psikologlar, insanın doğumundan yetişkinliğine uzanan bu evreleri oldukça geniş bir zaman aralığını kapsayacak bir biçimde betimlemekteydiler. Aktüel tartışmalarda halen bu klasik dönemselleştirmelerin kullanıldığına şahit oluyoruz. Ancak güncel koşullar, tam da bugünü geçmişten radikal bir biçimde farklılaştıran yanıyla, bu klasik şablonu altüst etmekte. Güncel tempo 'hız' ile ayarlı ve 'otomatizm' ile durmaksızın seyir halinde. Dolayısıyla belli bir zamana yayılan eskinin fasılalı evrelerini, hazmedilerek birer birer geçilen duraklar olmaktan çıkardı. Çocukluk kendisine biçilen sürenin dolmasına daha yaklaşmamışken bile eskiyen bir şeye dönüştü.

Yetişkinler şimdinin içinde; dün olduğu gibi bugün de gerçekliğe hükmetmek istiyorlar. Onu şekillendirme kudretini ellerinden bırakmak istemiyorlar. Lakin bugüne kadar koşulları ortaya çıkaran yatırımları; artık kendi kontrollerinde değil. Gerçeklik, artık öngörülemeyen sonuçları birer fatura olarak yetişkinlerin önlerine koyuyor. Çocuklar erişime açık bir dünyanın kendilerine sunduğu bol imkanları korkunç bir amaç kıtlığı içinde aralıksız tüketirken başlarında yetişkin bir zabıta rolüne bürünen anne ve babalarına karşı, kayıtsızlık zırhını kuşanıyorlar. Belki de çocuklar yetişkinlerin hiçbir biçimde kendilerini dikkate almayan ve sonuçları hakkında kafa yormadan kendilerini dahil ettikleri bu hayatta, yetişkinlerden intikamlarını böyle alacaklar.

'Ahlak zabıtası', 'büyük nasihat edici', 'geçmişin münasebetsiz bir figürü', 'garip bir çağın temsili' olarak karşına dikilen bu insanlara çocuk, garip gözlerle bakacak. Yetişkinler çocuklar üzerindeki hakimiyetlerinden, onlara hükmettiklerinden hala emin olmak için yanıp tutuşuyorlar. Hala rol model olma kaygısıyla çocuğu ve kendilerini kılıktan kılığa sokarken gülünç bir duruma mahku00fbm olmuşluklarının farkında değiller.

Çocukluk, yetişkinler tarafından soykırıma tabi tutuldu. Çocuk bedenine yönelen şiddet bu soykırımın uç bölgelerinde görünür hale gelen yansımalar. Çocuklar okul denilen hapishanelere tıkıldı, teknik bir performansa dönüşerek bir ürün muamelesine tabi tutuldu. Kentler imar edildi, konutlar inşa edildi, teknolojiler şehvetle kucaklandı ve kutsandı; çocuk akla bile gelmedi.

Çocuk bir yanıyla fetişleştirilirken ikizyüzlü bir hassasiyet ile sarmalanırken adeta ondan geriye hiçbir şey bırakmayacak bir düzeneğin içine yetişkinler eliyle fırlatıldı. Hesapta tekel yetişkinlerin elindeydi. Azar azar ne verilecekse onlar verecek, yön levhalarını tek belirleyen onlar olacaktı. Ancak hesap tutmadı. Bugünün dünyasında yetişkinin kendisi demode oldu. Öte yandan çocukluk ve gençlik kategorileri klasik yüklemeden ve belirlenimden hızla sıyrılıyor. Haklı olarak Baudrillard, 'Çocukluğun Siyah Kıtası' başlığını taşıyan yazısında şöyle diyor: "Artık bundan böyle, toplumsal ve siyasal düzen cephesinde, özel bir sorun var ki o da çocuklar sorunudur. Bu sorunu, cinsellik, uyuşturucu, şiddet, nefret ve toplumsal dışlamanın yarattığı bütün sorunlardan ayrılamaz. Onca başka alanlar gibi çocukluk ve erginlik çağı, bugün, çizgidışı sapmaya ve suç işlemeye terk edilmiş bir konuma dönüşmüş durumda."

Bu sapma pervasızca uygulanan politikaların, eğitim adı altında sömürgeleştirme, kentleşme adı altında teneffüs edilemez bir betonlaşma, teknoloji adı altında sanallığın dipsiz ve karanlık kuyuları olarak kendisini dışa vuran yetişkin aklının eseri.

Çocuklara kıyan şiddet, çocukların birbirlerine karşı kullandıkları şiddet ve hem öznesi hem nesnesi kılındıkları bir şiddet döngüsü var artık. Güncel haberlerden bu şiddetin çizelgesine ulaşılabilir. Ancak kolektif şiddetin yaratılmasında kendi payını görmezden gelen bir yetişkin hassasiyeti, kabul edelim ki ikiyüzlü bir hassasiyettir.

Yaşadığımız hayatta yanlış giden bir şey var

'Kötülük Kol Gezerken' isimli kitabına başlarken Tarihçi Tony Judt, 'Bugün yaşadığımız hayatta son derece yanlış giden bir şey var.' demişti. Bu cümle belki de yitirdiklerimiz ile ihtiyaç duyduklarımıza dair yaşamsal bir hatırlatma yapıyor bizlere. Bu hatırlamalar bundan sonraki değerlendirmelerimiz için bir girizgah olsun o zaman.

"Kişisel maddi çıkarların peşinde koşmayı erdem saydık, gerçekten de bu uğraşın kendisi bugün ortak bir amaç anlayışımızdan geriye kalan yegane özellik haline gelmiş durumda. Şeylerin fiyatını biliyoruz ancak onların değeri hakkında hiçbir fikrimiz yok. Hukuki bir karar veya bir yasa hakkında "İyi mi? Adil mi? Haklı mı? Daha iyi bir toplumun ya da daha iyi bir dünyanın kurulmasına yardım edecek mi?" diye sormayı bıraktık. Eskiden bunlar yanıtları kolay olmayan siyasal soruların bizzat kendileriydi. Bu soruları sormayı bir kez daha öğrenmemiz gerekiyor. "

Twitter: @_aydinali