Dolar (USD)
32.33
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2392.94
BIST 100
10276.88
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

26 Eylül 2013

SÜLEYMANİYE KÜLTÜR ADASI


Merkezi hükümetin İstanbul ile ilgili çılgın projeleri giderek artmaya başladı. Hala teknoloji konusunda doyuma ulaşmamış insanları herhalde epey cezbediyor olsa gerektir ki, bir yandan bu projelerin bir ihtiyaç olduğu dile getirilirken (daha doğrusu "ihtiyaç" kavramının ifade ettikleri üzerinden bir meşruiyet zemini çizilmeye çalışılırken) diğer yandan projelerin muhayyel ışıklı büyüsü galiba hayalleri süslüyor. Ama galiba en önemlisi, bu projelerin kazandıracağı rant ve para.

Bu projelerin uygulama mekanlarının yanında, yöresinde herkes bir yerler almayı ve gelecekte böylece köşeyi dönmeyi planlıyor. Gelecekte şehrin ne hale geleceğini hiç hesap etmeden. Bu kadar iştihaların kabartıldığı bir ortamda, bizim seslerimizin ne kadar duyulduğu ise meçhul. Çünkü güç maalesef akl-ı selimi esareti altına alıyor; en nihayetinde her şey, resmi imzalar ve meşruiyetlerin çeperleri içerisine sokuşturularak. Geleceğimizi ve Türkiye'de yeni neslin yaşamını ipotek alma pahasına yaşam alanlarının giderek bir bir tükendiğine tanıklık ediyoruz. Benim için çok acı bir şey.

Zamanında dere yataklarına ev için, yeşil alanlar yerine sıkış sıkış apartmanlar için ruhsat verenler ve bu alanlara yerleşenler, 2009 yılında otobanları sel alıp tırlar yüzmeye başlayınca, isyanları basmışlardı. "Başınıza gelenler kendi işledikleriniz yüzündendir" 42/Şura, 30) hükm-ü ilahisinin icrasının, başımıza felaketler biçiminde gelmesinden endişe ediyorum. Çünkü böyle bir durumda, felaketin, muhatapları arasında ayrım yapmayacağı kesin. Şunu kabul etmemiz lazım gelir ki, İstanbul'a artık büyük bir zulüm yapılmaktadır.

Bu şehrin nüfusu, geçenlerde verilen istatistiklere göre son dört yılda oldukça fazla artmış. Nüfusun Türkiye'de dengeli dağıtılması, İstanbul'a göçlerin durudurulması, hatta diğer şehirlere yerleşimin daha cazip hale getirilmesi için tedbir almak yerine, projeler bu bölgeyi daha da cazibe merkezi haline getirmektedir. Şu anda şehir kültür seviyesinin düşürüldüğü bir istila hali yaşamaktadır.

Geçen yazımda İstanbul'un suriçine otel yapma niyetlerinden bahsetmiş; Süleymaniye'nin de böyle bir kıyımdan nasipdar olabileceğini belirtmiştim. Süleymaniye başta olmak üzere adım başı tarihi eserlerin bulunduğu Süleymaniye bölgesinin otelleştirilmesi, hiç abartmadan söylüyorum Türkiye'nin tarihi, değerleri, mirası vb.nin içinde var olduğu tüm iddialarından vazgeçmesi anlamına gelecektir. Bu ise, çok açık söyleyeyim, Türkiye'nin ölümü demektir, tarih sahnesinden çekilmesi demektir.

Geçenlerde avukat dostum Mustafa Ercan ile muhabbet ederken, söz bu konulara geldi. Mustafa, Süleymaniye bir kültür adası olmalı dedi. Buranın en yakın olarak İstanbul Üniversitesi'ne münasip olacağını; üniversitenin rant amacı olmadan bu mekanları kültür evleri şeklinde inşa ederek iskana açabileceği önerisini getirdi. Kendisiyle bu iş nasıl olur diye epey konuştuk. Doğrusu bu konuyu dile getirmem gerektiğini, bunun bir sorumluluk olduğunu ısrarla belirtti.

Evet, Süleymaniye bölgesini bir kültür adası olarak düşünelim. İçerisinde kitapların satıldığı; çay, kahve eşliğinde entelektüel sohbetlerin yapıldığı, bir çok program ve faaliyetlerin icra edildiği bir ada. Bir yanda Süleymaniye Camisi, Süleymaniye kütüphanesi, diğer yanda kitaplar, sohbetler, tartışmalar. Akşamları bile faaliyette; cıvıl cıvıl. Geceleyin belli bir vakitten sonra belirli bölgelerinin kontrolden çıktığı, tinercilerin ve fuhuş yapanların mekanı haline gelmiş bir mekanı dönüştürmek; hem de İstanbul'a yakışır biçimde dönüştürmek. İnsana oldukça heyecan veriyor.

Teşekkürler Mustafa; kimbilir beraberce kurduğumuz bu hayal belki bir gün gerçek olur. Rabbime canı gönülden dua ediyorum.