Dolar (USD)
32.26
Euro (EUR)
34.75
Gram Altın
2399.98
BIST 100
10171.74
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

25 Ekim 2016

Sulhun Silahı

Ne yapalım ki, hayat dört mevsimli. Papatya toplarken habersiz, aniden kara, fırtınaya dahil olabiliyoruz. Ya da çığ düşecek derken emeğimiz ayağa kalkıyor ve nereli olduğu belli olmayan bir meltem kucaklıyor bizi o ılık tahtına koyuyor. İşte şükür (daha iyi olmak için ilerleyiş, koşma) ve sabırdır (her şeye rağmen iyi kalma, direniş). Hayatın ikiz yanı.

Millet olarak az evvel sabır köprüsünden geçtik, geçiyoruz. Şükür köprüsüne. "Her şey eskisinden daha güzel olacak" sözü dolaşıyor. Gördüm sokaklarda... Hemen çoğu insanın ağzında. Başbakan da buna dahil. Duha adlı su00fbrenin bir ayeti. "Son ilkten daha güzel olacak..." şeklinde ve başka şekillerde de çevirileri var. Allah sözü. Tesellilere, mendillere, sarılmalara, şarkı sözlerine bölünüp çoğalıp giden bir umut vadi...

İnsan ötesi değiliz hiç birimiz. İnsan aşırı olmamak belki de yapmamız gereken. Ne sevincini dile getirmemek, ne de hüzünle ağlamamak değil aslında. Başımız göğe değince kolun kanat, ellerin, emeklerin kuş olmasıdır. Uçarken bir yandan sorumluluklardan da kaçmamaktır. Baş öne eğilince ise vazgeçmemektir. İlla ki insan kalmaktan, memleket kalmaktan.

Fakat şimdi yine memleket olma zamanı...

Ülkece yaşadıklarımız bizi yordu. Yormaya devam ediyor. Savaştan çıkmışa dönmekle kalmadık, bir başka sürüncemeli "savaşa" girdik. Kendi kalbinin dönüp seni vurmasına benzeyen bu tecrübenin tahribatı sanıldığından büyük olsa da, olgunluğumuz bunu aşmamıza sağlayacak seviyede. Hayatın o her şeye rağmenliği kendini bize hissettiriyor. Sabır şükre, şükür sabra karışıyor. Kol kola yürüyorlar çoğu zaman.

Bu sebeple artık daha bir ciddiyetle işimize gücümüze dönmek ve istiklalin bize düşen yanını, barışın savaşı ve belki mutlu savaş denilebilecek olan o çabayı, didinmeyi kendi küçük topraklarımızda; işimiz-gücümüz neyse onda gerçekleştirmek durumundayız. Yani hayatlarımızı, bağlı, fakat bağımsız bağlı şahsiyetler olarak yeniden daha bir coşkuyla üretken hale getirebiliriz.

"Kıyametin kopacağını bilseniz elinizdeki fidanı dikmekten kendinizi alıkoymayınız" tembihini daha çocukken duyanların kendilerinin fidanca, dimdik durmayacağını, tutup bir yangında yeşermeyeceğini, kendi kendilerini büyütemeyeceğini düşünemeyiz.

Fakat işte bir bayrak dalgalandığından emin oluncaya dek başları yukarıya kaldırır, göğe çeker. Bazen şehit oluncaya değin bu şahitliği ister. Emin olunca da kendi önüne, işine, gücüne eğilsin ister. Bayrak; rahmet tecellisi. Burada hayat var'ın şiarı. Hayat da zahmetin... Emeğin. Kişilerin, toplumun, ülkenin uyanıp ta hayata, zahmete, emeğe serpilişi, kalkınışı... Bilenler bilir. Her kıyamdan sonra rüku gelir, sonra da secde... Değerlere, değerli olana eğilmek, üstüne olmak, üstüne düşmek, layıkıyla ilgilenmek, dahası kapanmak, odaklanmak gerekir.

Küresel güçler yapay kıyametler koparadursun. Biz fidanlığımıza bakalım. Bin tomurcuk patlamalı bir bombanın üstüne. Herkes kendi işinde gücünde yeni, olmayan, olması gerekeni ekip dikerek kötünün hakimiyetine bağımlılıktan kurtulmanın gerçekçi çarelerini aramaya, bulmak zorunda. Bağımsızlık mücadelesi, kurtuluş savaşı böyle devam edecektir.

Geçenlerde moleküler biyoloji alanında projesi kabul görmüş bir dostum alanında en basit şeylerde bile dışa bağımlılığımızı gördükçe, haklı olarak yerinde duramadığını söylüyordu. Yaşayacağımız hayatı kendimiz üretmek zorundayız. Dünyada yapayalnızlığımız malum. Son tecrübeden sonra bir daha asla duyarsızlığa dönemeyiz. Var kalma çabamıza banane diyemeyiz. Bağımsızlık mücadelesine devam. Kendi alanımızla ilgili her yeni üretim barışın tasarrufuna sunulan özel bir silah mesabesindedir.