Dolar (USD)
32.26
Euro (EUR)
35.02
Gram Altın
2465.00
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Sürecin özdüşünümselliği

Türkiye yıllardır yaşanan etnik problemlerde bir yol ayırdımına varmış görünüyor. Geçenki yazılarımdan birinde, bu sürecin devlet aklı ve yaklaşımları açısından farklı bir konsepti ifade ettiğini belirtmiştim. Bu konseptin iki nirengi noktası olduğunu söyleyebiliriz. Birincisi, daha önce ulusalcı reflekslerin hakim olduğu devlet aklı, şimdi ulusları biraraya getirmeyi hedef alan üst dili inşa etmeye çalışmaktadır. Bu üst dilin temel kültürel zemininde hangi ögelerin hakimiyeti olduğu konusundaki anahtar kavramlar net olarak belirtilmese de, bunun ortak hafıza, gelenek gibi içerisinde farklı ögelerin farklı oranlarda belirleyici olduğu bir metafizik üzerinden yapılmaya çalışılması söz konusudur. İkincisi ise, ilkine bağlı olarak PKK ve onun uzantısı yapılar, pratik sonuçlar almak üzere karşıda bir muhatap olarak konumlandırılmışlardır. Bu muhataplığın ne gibi konumlandırmaları besleyeceği belki süreç içerisinde daha net görülecektir.

Hiç şüphesiz süreç, Türkiye ve orada yaşayan tüm insanlar için riskleri de barındırmaktadır. İngiliz gazeteleri Tayyip Erdoğan'ın hayatının kumarını oynadığından bahsettiler. Doğrusu bu meselenin belli oranda rayına oturması, mutlaka bir şekilde bir aileyi yakından ilgilendiren bir sorunun halledilmesi anlamına gelecektir ki, Erdoğan'ın elini kuvvetlendireceğinde kuşku yok. Ancak, sürecin iyi yönetilememesi, aynı şekilde Türkiye'de bir çok şeyi de değiştirebilir ve Erdoğan'ı zor bir duruma da düşürebilir. Çünkü bu uygulama, hükümetin bir tezi olarak kabul edildiğinde, başarısızlıklar antitezlerin direkt başarısı anlamına gelecektir aynı zamanda. Bu bağlamda sürece dair risklerin, iyi kontrol edilerek üzerinde durulması önem taşımaktadır. Üstelik risk hesabı ve kontrolün sadece en başta ve bir kere yapılması yeterli olmayacaktır. Süreç içerisinde farklı eşik noktalarında gelinen aşama ve geleceğe dair yeni öngörü ve adımların tekrar tekrar hesabedilmesi gerekmektedir. Bizim başlıkta "sürecin özdüşünümselliği" şeklindeki ifadede geçen "özdüşünümsellik" Anthony Giddens'ın "Modernizmin Özdüşünümselliği"ne atıfla kullanılmaktadır. Dolayısıyla süreç, özneler tarafından kendi kendisinin bilincine vararak sürekli kendisine yönelimler belirleyerek ilerlemelidir. Fakat bu farkındalık ve adımlar, farklı öznellikler içerisinden değil, sürecin hedefi gözetilerek gerçekleştirilmelidir. Bir başka deyişle, adımların örtük karşı stratejiler olarak değil, reellik, imkan ve sorun çözme üzerine odaklanması gerekmektedir.

Sürecin özdüşünümselliğinin sağlanmasında dikkat çekilmesi gereken en önemli nokta, tekrar "taraftarlık"ları hızlandıracak ve kutuplaşmayı keskinleştirecek gelişmelerin yaşanması riskidir. Bunu Nevruz kutlamaları ve buna dair gelişen tartışmalarda daha iyi gördük. Diyarbakır'daki Nevruz kutlamaları birkaç başlığı öne çıkardı. Birincisi, Diyarbakır'da şiddete kaçmayan bir Nevruz kutlaması, gerginlik psikolojisini dağıtmış; barış çabalarını kuvvetlendirmiştir. Bunu önemli gelişme olarak algılayabiliriz. Nitekim BDP'li milletvekilleri de Nevruz kutlamalarında çatışma taraftarı olmamıştır. Fakat, Türk bayrağının asılmaması, yanlış bir tutum olarak ortada durmaktadır. Nitekim Başbakan, bu konuya dikkat çekmiş ve bunun hata olduğunu vurgulamıştır.

Bundan sonra sürecin ilerlemesi, özellikle Türkiye'de yaşayan herkesin en başta zihniyet ve sonra pratik olarak ayrılıkçı vurguları boşa gidermesi ile son derece yakından ilintilidir. Bu sebeple etnik ayrılıkçı fikirlerden aynı anda vazgeçmek, çatışmayı körükleyecek söylemlerden ve eylemlerden uzak durmak büyük önem taşımaktadır. Etnik bir dil ve söylemden uzaklaşmak, tabii ki kürtlerin de kürtçü bir dilden uzak durmalarını gerektiriyor. Tüm bu çaba ve söylemlerin sonuç vermesi ise, ancak gündelik hayatını yaşayan ve aslında bu zamana kadar en fazla zarar görmüş insanların sağduyulu davranışlarından geçiyor.