Dolar (USD)
32.26
Euro (EUR)
35.02
Gram Altın
2464.46
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

29 Şubat 2016

Suriye'den Dünya'ya

Suriye'de yaşanan iç savaş artık büyük güçlerin kendi aralarındaki stratejik bir mücadeleye dönmüş durumdadır. ABD, Çin, Rusya, AB, Türkiye, İran ve Suudi Arabistan gibi bölgesel ve küresel aktörler, Arap Baharı olarak adlandırılan süreç ile birlikte Mısır, Libya ve Tunus gibi ülkelerde diktatörlerin yerini islami kökenli liderlerin alması ve bu durumun küresel aktörleri rahatsız etmesiyle birlikte bölgedeki kaos ortamının finali olarak görülen Suriye iç savaşını jeopolitik rekabet gibi görüp nasıl yürüteceklerini belirliyorlar.

Küresel sistemin yeniden dizayn edildiği bu günlerde tabiri caizse kartlar sürekli yeniden karılıyor. Taraflar hala netleşmiş durumda değil. Rusya, Kırım'ı ilhak ettikten sonra Batı ile ilişkileri yaptırımlar nedeniyle kopmuştu. Ancak Suriye'ye müdahalesi ile birlikte kopan ilişkilerin yerini zorunlu olarak görüşmelere bıraktı. Bu görüşmeler ile birlikte ABD ve Rusya arasındaki ilişki daha ileri boyutlara taşınarak antlaşmalara kadar ulaştı. ABD ile Rusya'nın bu yakınlaşması ABD ile AB arasındaki Trans Atlantik Ortaklığını önemli derecede olumsuz etkileyeceğe benziyor. Çünkü Rusya'nın Suriye'ye müdahalesine adeta sessiz kalan ABD'nin bu tutumu mültecilerin ekonomik olarak zayıf durumda olan AB'ye doğru akın etmesine yol açmaktadır. Türkiye'nin Esed ile ilgili söylemlerine ilk destek veren AB ülkesi olan Fransa'nın ardından mülteci krizi sonrasında Suriye'yi ciddi bir güvenlik sorunu olarak gören Almanya Şansöylesi Angela Merkel de Türkiye'nin uçuşa yasak bölge olan politikasına açık bir şekilde destek vermeye başladı. AB'den en fazla yarar sağlayan ülkelerin başında gelen Almanya, ikinci dünya savaşı sonrasında askeri yayılmacılıktan uzak dururken son zamanlarda Mali'ye 650 asker ve Suriye'ye 8 adet Tornado uçağı göndererek "ben de varım" demeye başladı. Bölgeyi en iyi şekilde tanıyan hatta direkt olarak bölge devletlerinden biri olan Türkiye'nin politikaları AB için son derece önemli bir hal almıştır. Bu sebeple AB'nin önde gelen ülkeleri bir süredir neredeyse askıya aldıkları Türkiye ile ilişkilerini daha ileri taşıma gayreti içerisine girmek zorunda kalmışlardır.

Tıpkı büyük, dev bir ağacın kökleri hiç beklenmediği kadar uzaklara ve derinlere kadar uzandığı gibi Osmanlı'nın bugünkü adıyla Türkiye'nin kökleri de hala Asya'dan Balkanlar'a Ortadoğu'dan Afrika'ya büyük bir bölümünde var olmaya devam etmiştir. Birinci dünya savaşı ve sonrasındaki milli mücadele döneminde bizi sadece Anadolu topraklarına sıkıştırdıklarını zannedenler toprak üstündeki kısmı sadece budamış oldular. Bunu bilen AB ülkeleri, Rusya ve ABD yakınlaşması karşısında elini güçlendirmek istediği için Türkiye ile ilişkilerini geliştirerek daha önce devre dışı bırakıldıkları ABD-Rusya arasındaki Skyes-Picot anlaşmasından bu defa saf dışı kalmamak için çabalıyorlar.

ABD'nin kaya gazı üretip ihraç etmesiyle Suudi Arabistan'a olan ihtiyacının azalması sonrasında Suudi Arabistan, İran'ın Batı ve Rusya ile ilişkilerini geliştirmesi, İran merkezli Şii hareketinin Irak'ta da güçlenmesi, Yemen'deki İran etkisi ile birlikte bölgede yalnızlık hissetmeye başladı. Tüm bunların etkisiyle Türkiye ile ikili ilişkilerini geliştirme politikası izlemeye başladığını görüyoruz.

Elbette tüm bu olaylar arasında ekonomik sistem de bir türbülanstan geçiyor. 2015 yılı küresel büyüme oranı beklentilerin altında kaldı. 2014 yılında %2,6 oranında büyüyen dünya, 2015 yılında %2,4 oranında büyüdü. Çin, Brezilya, Rusya gibi yükselen ve gelişmekte olan ülkelerde ekonomik faaliyetteki yavaşlamanın küresel büyümeyi etkilediği ortadadır. Ancak bu global ekonomiyi aynı zamanda emtia fiyatları, küresel ticaretin ve sermaye akışlarının zayıf seyretmesi, kur baskıları da etkilemiştir.

Emita ithal eden Doğu ve Güney Asya ülkeleri mevcut durumdan olumlu etkilendiği söylenebilir. Daha önceki yazımda bahsettiğim Hindistan, azalan makroekonomik kırılganlık ve iç politikasındaki reformlar ile dikkatleri üzerine çekiyor. Türkiye de 2015 yılında pozitif ayrışarak beklentilerin üstünde bir büyüme göstermiştir. Ancak artan borçlanma maliyetleri ile birlikte devam eden jeopolitik riskler sermaye akışlarında olumsuz etkiler yaratabilir ve ani kesilmelere neden olabilir.

2016 yılı hem Türkiye hem de Dünya için rahat bir yıl olmayacak gibi görünüyor. Bu sürecin sonunda kimileri yaptıklarıyla kimileri de yapmadıklarıyla hatırlanacak elbette. Türkiye'nin 2,7 milyon mülteciye kapısını açması ve her türlü ihtiyacını görmesi hem insan olmanın bir gereği hem de artık eskisi gibi olmadığının göstergesidir. Türkiye büyük bir devlettir. Jeopolitik risklerin çok yüksek olduğu bölgemizde Türkiye'nin daha sağlam ve hızlı büyümesi için yapısal reformların ivedi bir şekilde hayata geçirilmesi, uygulanması gerekmektedir. Tüm bu günü birlik değişen şartlara karşı kendisini hızlı bir şekilde güncelleyen Türkiye uluslararası satranç oyununda varlığını belirgin bir şekilde hissettirmeye başlamıştır.