Dolar (USD)
32.30
Euro (EUR)
34.76
Gram Altın
2412.22
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

05 Temmuz 2019

Suriyeli Muhammed bile birinci oluyorsa!

Seçimler nedeniyle eğitim mevzusu biraz gölgede kaldı. Diğer taraftan eğitimi ele alış biçimimiz zaten mevzuyu çok sınırlı ve tali yönden tartışmamıza neden oluyor. Oysa özellikle Haziran-Temmuz ayları hem okulların bitimi hem merkezi sınavların yapılışı, sonuçların açıklanışı ve tercihlerin yapılıp yerleştirmelerin açıklanışı vs. gibi uygulamalar nedeniyle eğitimin doğrudan veya dolaylı konuşulduğu önemli dönemler. Bu nedenle eğitime ilişkin kavrayışın Namık Kemal'in çok beğendiğim ifadesiyle 'güneşe kaside söylemek' hükmünde olduğu ülkemizde sorunu eleştirel bir yaklaşımla gündemde tutmak başlı başına önem arz ediyor.

Eğitime ilişkin eleştirel bakış hem yürürlükteki uygulamaları, hem eğitimi kuşatan egemen söylemi hem de eğitim-öğretim bahsinde tartışmasız/sorgulanmaz kabul edilen zorunlu eğitimin kendisini hedef almalı. Bu eleştirel bakışın varlığı ve derinliği eğitim bahsinde dert yandığımız nitelik meselesinin karşılanmasıyla doğru orantılıdır. O yüzden egemen yaklaşımın mevzuyu makyajlayan kandırmacasına değil tersine makyajı söküp gerçekliği deşifre eden radikal okumalara ihtiyacımız var. Örneğin geçenlerde LGS sonuçları açıklandı. 'Şu öğrenciler birinci oldu', 'şu iller ilk sıralarda yer aldı’ şeklinde bir kaç verinin sansasyonel şekilde kullanıldığı bu okuma karşısında kamuoyu kendisine aktarılan örtük mesajın etkisinde meseleyi geçiştirirken buldu. Demek ki neymiş? Suriyeli Muhammet bile bütün soruları doğru cevaplayıp Türkiye birincisi oluyorsa, olabiliyorsa, bütün o savaşa, yıkıma, ülke terk etmeye rağmen bunu başarabiliyorsa sen de başarabilirsin, başarabilirdin, başarabilmeliydin. Gerçekten de bu şartlar içerisinde olan bir çocuk bu 'mucize'yi gerçekleştirdiyse ben de pekala başarabilirdim! Okuma bu şekilde yapıldı, bize sunumu böyle yaptı, bu şekilde bir mesaj almamız istendi veya mesajı bu şekilde almamıza neden olundu. Bu okumadan sansasyon arayışında olan, toplumun ilgi ve merak duygularını mıncıklama peşinde olan basının memnun olmasını anlayabiliriz. Suçluyu kendisi dışında gören her türlü okumayı baştan meşru ve makul gören MEB'in memnuniyetini de anlayabiliriz. Meseleyi neyi, ne kadar, ne şekilde ölçtüğü izaha muhtaç olan bir sınavda dereceye giren öğrencileri ve illeri üzerinden bir piar çalışmasına döndüren yetkililerin memnuniyetlerini de anlamak mümkün.

Ancak bu sınavın başarılı öğrenciler, başarılı iller üzerinden bu şekilde ele alınmasına STK'ların, sendikaların, üniversitelerin, özellikle de eğitim fakültelerinin razı gelmesi izaha muhtaçtır. Elimizdeki veriler nedir? Bu sınav neyin sınavı? Neyi, nasıl ölçüyor? Çıkan sonuçların imkan verdikleri sıralama dışında bir anlamları var mı? Var ise bu anlam nedir? Açıklanan sonuçları, sıralamayı, gözümüze sokulan birinciler ile sessizce geçiştirilen sonuncular arasındaki farkı nasıl okumalıyız, nasıl açıklamalıyız? 'Çocukları asla birbiriyle kıyaslamayın!' şeklinde gece gündüz bize parmak sallayan uzmanlar, kişisel gelişimciler ve bunların dilini kendi dili olarak benimsemiş MEB; sınav ile bu kabul arasında nasıl bir yol buluyorlar? Bu yumuşak retorik ile acı gerçeği bir arada nasıl tutabiliyorlar?

MEB geçen yıl LGS sınavında öğrenci velilerinin eğitim durumlarından kaynaklanan belirgin bir puan farklılığı olduğunu tespit etmişti. Başka ülkelerdeki pek çok araştırma veli eğitimi gibi sosyo-ekonomik durum, kültürel sermaye gibi başka parametrenin de öğrenciler arasındaki başarı sıralamasını veya başarıyı/başarısızlığı belirlediğini söylemişti. Zorunlu, kitlesel eğitimin zannedilenin aksine toplumsal eşitsizliği gideren bir aygıt değil tersine bu eşitsizliği sürdüren bir yapı olarak işlediğini dile getiren eleştirel okumanın tespiti de önümüzde. Okul eşitsizliği sürdürmekle kalmıyor aynı zamanda bu eşitsizliği meşrulaştırıyor. Bunu, başarıları her türlü takdirin üstünde olan 'Suriyeli Muhammed' gibi bir kaç sıra dışı örnek üzerinden yapıyor. Böyle bir dile, böyle bir sunuşa muhatap kalınca sanki Suriyeli öğrencilerin Türkiye'de bir sorunu yokmuş gibi hissediyorsunuz. Suriyeli Muhammed bile birinci olduğuna göre Türkiye'deki eğitimin ne sorunu olabilir ki? Oysa gerçeklik bambaşka bir şekilde ve dile gelmek için birazda birincilerin, üsttekilerin değil altta yığılmış, başarısız olarak etiketlenmiş, dolayısıyla egemen okuma biçimiyle suçlu ilan edilmiş, dilsizleştirilmiş milyonlarca çocuk ve genci gözeten bir dili ve okumayı gerekli kılıyor. Evet, kendi başına konuşan bir gerçeklik yok! 'Gerçeklik bu ve böyle söylüyor' diye sözcülük edenlere de çok dikkat etmeliyiz. Zira onlar, çoğunlukla meseleyi öyle anlamamızda çıkarları olanlardır.