Dolar (USD)
32.29
Euro (EUR)
34.79
Gram Altın
2407.50
BIST 100
10257.97
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

13 Şubat 2017

Tarih Yeniden Yazılırken

İkinci dünya savaşının hemen sonrasında Japonya'yı teknoloji üreten sanayi ülkesi haline getirenler Almanya'yı ağır sanayi ülkesi haline getirmişlerdi. 1954 tarihli bir anayasa ile sosyalizm idaresi kuran Çin, Xiaoping'in 1979'da "yavaş yavaş serbest piyasa ekonomisine geçeceğini" duyurmasıyla küresel sermayenin yatırımlarını ülkesine çekmiş ve ucuz iş gücü ile küresel sermayeni maliyetlerini sıfıra yaklaştırmış, batıya mal ihraç etmeye başlamıştı.

Dış ticaret fazlası veren ülkeleri incelediğimizde neredeyse tamamına yakını küresel sermaye tarafından desteklenmiş, büyütülmüş, güçlendirilmiş, üretim merkezleri olmuşlardır. Dış ticaret fazlası paralar da küresel sermayenin bankalarına yatırılmıştır. Yüz yıl önce Osmanlı coğrafyasını parçalayan küresel güçler Ortadoğu petrollerini çıkararak dünyaya ihraç etmişler kazandıkları paraları kendi bankalarına ve finans kurumlarına yatırarak daha da güçlenmişler, finansal operasyonlar ile ülkeleri hegamonyaları altına almışlardı.

Yaşanan bugünkü savaşta ulus devletler uyguladıkları ekonomi politikalarıyla kurulan yeni küresel dengede güçlü olabilmek için savunma mekanizmaları kurmaya çalışıyorlar. Türkiye'nin kurduğu Varlık Fonu, stratejik bir hamle olup finansal operasyonlar ve yatırımlar için önemli bir savunma refleksidir.

Savaşın ekonomi cephesindeki alt cephelerden biri olan kur savaşlarında, finansal saldırılarla döviz kurları üzerinden bir çatışma yaşanıyor. ABD'de olduğu gibi parası değerli olan ülkeler ihracat yönünden zayıf kalıyor.

Trump'ın Beyaz Saray Ulusal Ticaret Konseyi'nin başına getirdiği Peter Navarro Financial Times'a verdiği mülakatta, "düşük avronun, Almanya'yı diğer Avrupa ülkeleri ve ABD'ye karşı avantajlı konuma getirdiğini" öne sürerek, "TTIP'yi iki taraflı bir anlaşma olarak görmeye en büyük engel, AB'deki diğer ülkeleri ve ABD'yi ciddi derecede düşük değerli olan 'üstü kapalı Alman markını' kullanarak istismar eden Almanya'dır" ifadelerini kullanmıştı. Buna karşı cevap ilginç bir şekilde Almanya'dan geldi. Almanya Maliye Bakanı Schaeuble "euro kurunun Almanya için çok düşük olduğunu ve ECB'nin (Avrupa Merkez Bankası) genişlemeci para politikasının Alman ekonomisinin ihracat fazlasını artırdığını" söyledi. Ancak ECB Başkanı Draghi, ABD'nin kur manipülasyonu suçlamalarını reddetti ve "deregülasyon planlarının gelecek finansal krizin tohumlarını ekiyor olabileceği" uyarısında bulundu.

Bununla birlikte Trump, 17 Ocak'ta Wall Street Journal'a verdiği mülakatta, "Para birimimiz çok güçlü. Bu bizi öldürüyor." ifadesini kullanmıştı. Daha önce de Çin'i yuanı ve Japonya'yı yeni devalüe etmekle suçlayan Trump, yönetiminin, döviz manipülasyonu yapan ülkeleri hedef alacağını söylemişti.

Küreselleşmenin zayıflatıldığı ve milliyetçiliğin güçlendiği yeni dengede yatırımlar ve serbest ticaret antlaşmaları da yeniden şekillenecektir. ABD Başkanı Trump'ın ABD'ye mal satmaya çalışan ABD firmalarının %35 vergi ödeyeceği yönündeki politika ile ABD firmalarını ülkesine çekmeyi planlamakta böylece büyümeyi artırıp istihdamı azaltmayı hedeflemektedir.

Trump'ın uygulamaya çalıştığı politikaları benimseyen Fransa'nın cumhurbaşkanlığı favori adaylarından Le Pen "başkan seçilmesi durumunda Fransız otomotiv ve diğer sanayi mallarının üretimini ülkeye geri getirmek istediğini" söyledi. Le Pen'in vaatleri arasında Fransız ekonomisi için korumacı önlemler alınması, AB'den ayrılma konusunda referandum gibi maddelerde var. Le Pen; "Küreselleşme, kölelerin, işsizlere satılmak üzere üretim yapması demektir" sözleriyle küreselleşmenin karşısında milliyetçi cephede yer aldığını ilan etmeye devam ediyor.

Kurulan yeni dengelerde AB ülkelerinde söylemleriyle milliyetçilik akımından yana olduğunu ilan eden tek lider Le Pen değil. 15 Mart'ta Hollanda'da yapılacak seçimlerde Hollanda'nın yeni başbakanı olacağını düşündüğüm Özgürlük Partisi (PVV) lideri Geert Wilders'de tarafını ilan edenlerden.

Türkiye'nin jeopolitik, jeostratejik, jeokültürel konumu ve içindeki hainleri temizlemesiyle beraber artan gücü sebebiyle her iki ittifakın da kendi yanlarına çekmek için verdikleri büyük mücadeleyi görüyoruz. Türkiye bu sebeple küresel çatışmaların merkezi durumdadır. Önce İngiltere Başbakanı May ülkemize geldi. Ardından Almanya Başbakanı Merkel. Daha sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD Başkanı Trump ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Bunun hemen ardından da CIA Başkanı ilk yurtdışı ziyaretini Türkiye'ye gerçekleştirdi. Bu arada başsağlığı dilemek için arayan Putin ile de görüştü. Ardından İngiltere Genelkurmay Başkanı ve Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Jubeir ülkemize geldi. Son olarak BM Genel Sekreteri Antonio Guterres cumartesi günü İstanbul'da Erdoğan ile görüştü. Sadece son 15 gün içerisinde ülkemizde gerçekleşen bu yoğun görüşme trafiği Türkiye'nin kurulan yeni dengelerdeki önemini net bir şekilde göstermektedir.

Dünyada kompleks bir savaş yaşanırken Türkiye'de asimetrik politikalar uygulamak zorundadır. Bize düşen devlete elimizden gelen desteği vermektir.