Dolar (USD)
32.25
Euro (EUR)
34.78
Gram Altın
2424.73
BIST 100
10055.98
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

08 Ekim 2020

Tarihi Bizler Yazacağız

Kafkaslar karıştı. Azerbaycan’a ait Dağlık Karabağ bölgesini gasp eden Ermenistan, yine başrolde… Elbette Türkiye ilk andan itibaren, madden ve manen Azerbaycan’ın arkasında… Azeri kardeşlerimiz ise DESTAN YAZMAYA devam ediyorlar. Televizyonlara bakarsanız, “Ermenistan’ın tek başına böyle bir adım atamayacağını, bunun içerisinde Rusya’nın parmağı olduğunu” iddia eden yorumcularla dolu. Peşinen söyleyeyim! Bu değerlendirmelere, KISMEN katılmadığımı ifade etmek isterim. Çünkü bir önceki yazımda; “Amerika’da Başkanlar değişir, fakat belli başlı konularda Derin Amerika’nın politikaları uygulanmaya devam eder. Bu kapsamda da Akdeniz konusunda bir sapma beklemiyorum” dediğimi okuyanlar hatırlayacaktır. Hatta Akdeniz’de ağırlığını hissettiren Türkiye’yi; Ermenistan’la, Yunanistan’la, Suriye’yle meşgul edebileceklerini ve Rusya gibi İYİ İLİŞKİLER KURDUĞUMUZ ülkelerle, karşı karşıya getirebileceklerini de zikrettiğim malumunuz.

İşte yazımın üzerinden sadece iki gün geçmişti ki Ermenistan’ın, Azerbaycan’a saldırı haberleri düştü ajanslara. Yani PLANLARDA, herhangi bir değişiklik yoktu. İlaveten Fransa’nın suskunluğu da, bir o kadar dikkat çekiciydi. Ne de olsa rakiplerinizin enerjisini azaltmak için, bazen umulmadık enstrümanları öne sürmek, Uluslararası siyaset satrancının net bir kuralıydı. Peki, ne olmuştu da, gerginlik bir anda tavan yapmıştı? Asıl amaç neydi? Ermenistan’ın saldırılarıyla, Akdeniz mevzusu nasıl bir ORTAK PAYDADA buluşuyordu? İsterseniz gelin kısaca bir analiz yapalım…

İlk önce şuan cereyan eden hadiselerin, perakendeci bir medya mantığıyla çözülemeyeceğini belirterek başlamakta yarar vardır. Şayet böyle yaparak Ermenistan saldırını SADECE Karabağ meselesine bağladığınızda, neden şimdi sorusuna vereceğimiz cevap nakıs kalacaktır. Oysa büyük resmi incelediğimizde; Ermenistan’ın Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı (TANAP), Güney Kafkasya Boru Hattı, Bakü ve Tiflis-Ceyhan Boru Hattı’nın geçtiği bölgelere yönelik saldırılarının, STRATEJİK BİR AKLI işaret ettiği ortada. Bu stratejik aklın hedefi nedir derseniz? 65 ülkeyi içine alan ve trilyonlarca dolar ticaret hacmine karşılık gelen, İPEK YOLU PROJESİ olduğunu söylemek hiçbir beis olmayacaktır. Keza Ermenistan’ı Azerbaycan’a saldırtarak, hem yukarıdaki boru hatlarını tıkamak, hem buradan geçen demir ipek yolu güzergâhını kapamak, hem de BAŞARABİLİRSE işbirliği yaptığımız ülkelerle ARAMIZI BOZARAK, Akdeniz’de üstünlük sağlamak istedikleri kesinlikle tartışılmaz.

Anlayacağınız karşımıza dikilenler farklı olsa da, esasında kurgu hep aynı adreslerden yapılmakta... Yani Ermeni saldırıları, Türkiye’nin merkezinde olduğu bir enerji jeopolitiğine kast ederek, AMERİKAN DERİNLERİNİN başını çektiği, çokuluslu bir senaryoyu hemen ele veriyor. Bu ise Doğu Akdeniz’deki enerji hesaplaşmalarının, Güney Kafkaslara taşındığının en net ispatı konumunda… O yüzden “Irak ile Suriye’de PKK ve DEAŞ’a yüklenen misyon neyse, Libya’da piyon Hafter’e yüklenen misyon neyse, Erivan yönetimine yüklenen misyon aynıdır” demek, kesinlikle hata sayılmayacaktır. Özetle yine dönüp dolaşıp, ucu Akdeniz’e uzanan bir derin oyuna demir attığımız açık. Öyle ki üç güzergâh üzerinde yükselecek İpek Yolu Projesinde, Güney Kafkasya toprakları nasıl bunun BİR AYAĞINI oluşturuyorsa, Akdeniz’in de DİĞER DAYANAĞINI ihtiva ettiği sır olmaktan çıkmıştır.

Bu yaşananları Türkiye açısından değerlendirirsek eğer; görüleceği gibi hiç alışık olunmadığımız biçimde, kendimizi bu büyük hadiselerin içinde bulduğumuz aşikâr. Asla ve kat'a “BANANE” deme lüksümüz de bulunmuyor. Önümüzde ise TEK SEÇENEK mevcut… Sn. Cumhurbaşkanımız; “Suriye'den Akdeniz'e ve Kafkaslara kadar bu noktalardan, Türkiye açık bir kuşatma altına alınmak isteniyor. Biz bu oyunu çok önceden gördük. Bu kuşatmayı yaracak adımları, birer birer hayata geçirdik. 'Dünya 5'ten büyüktür' çıkışımızla, bunun o kadar kolay olmayacağı mesajını verdik. Eski alışkanlıklarını sürdürmeye çalışanlar, kazın ayağının öyle olmadığını gördüler. Bu kararlı, aktif ve tavizsiz tutumumuz karşısında uluslararası toplumun tüm aktörleri, Türkiye'yi hesaba katma mecburiyetinde kalmıştır. Hem sahada, hem masada, asli yeri olan ülke konumundayız" sözleriyle, BİZE YARAŞIR olan istikameti zaten çizdi. “Tarih döndü bir kere” derken, basit bir hamaset yapmadığımızı buradan anlayabilirsiniz. Tıpkı Devletimizin bu ulvi duruşuna DESTEK OLARAK, tarihi de İnşallah bizlerin yazacağı gibi…