Dolar (USD)
32.26
Euro (EUR)
34.53
Gram Altın
2409.55
BIST 100
10045.74
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

30 Kasım 2016

Tarihten Bir Kere Düşülür

Siz yıllardır Amerika'yı her zikrettiğinizde gözlerinizi "çok büyük bir varlığa" bakıyormuş gibi göğe dikerdiniz. Oraya gitmek cennete dahil olmakla eşti sizin için, anlardık. Bizim ise özümüz sızlardı. Özgürlük sadece Amerika'nın sıfatıydı size göre. Şimdi ne oldu da birden küçümsemeye başladınız? Zamanın baltası onun boynuna mı asılmış? Kim mi yapmış? Sorularını sormaya hak kazandığımız bir kesim var bu ülkede. Ve onların memlekete dayattığı asimile rüzgarında helak olmuş, soyluluğu kırılmış, şimdilerde saçlarına hafif hafif kar sepelemiş fidanlığımız da var. Geçtim koca koca gövdeli ağaçlığımızı...

Neyse ki "Süper" olan, "gelişmiş", "mutlu" ülkelerin hakiki yüzlerini tarih gün yüzüne çıkardı. Çıkarıyor. Anlamın kalbine hançer saplayarak her kavramın ciğerini ihanete atanlara o kavramların aslını, astarını gösterdi. Bu gidişle muhtemelen torunlar babaların süper dediğine, süper demeyecek. Dalga geçer gibi bakacak yüzlerine. Onlar da kem küm edip gizleyecekler yıkık putlarını. Mahzene filan da değil, hiç görülmeyecek bir yere saklayacaklar. Gelişmiş ve dünyada eşine rastlanmamış mutlulukla kenara çekilen ve örnek ülke, ideal toplum olarak lanse edilen kimi ülkelerin bir yandan nasıl geri kalmış olduklarını kendilerinde var olan gönül zenginliğiyle kıyas edip anlayacaklar.

Tarih, insan için, öteden beri medeniyet var etme konusundaki büyük tecrübelerinden yola çıkarak kanıt biriktiriyor ve yeniden gündeme alıyor. Bunu, iyilerin hal i hazırda tecrübesizce yaklaşımlarının önüne geçmek için, gittikçe daha da hızlanarak yapıyor. Dogma, nasihat, öğretilmişlik, öğüt diyerek kaçtığı her hakikati, bir de uzun vadede de olsa zamanın dilinden, küresel siyasi değişimlerden, gün/çağ devirlerinden anlatmaya devam ediyor. Şu sıralarda zamandan öte bilge yok. Siyasi, ekonomik, sosyal değişimlerden öte öğütçü başı yok şu sıralar.

Dünyadaki herkes, uygarlıkların hakikatte çok ta uygar olmadıklarını, en yakınlarda, haksız menfaatler uğruna kendilerinin kana boyadıkları coğrafyalardan ve yaşamak için değil, sadece hayatta kalmak için gelen mültecilere olan tutumlarından fena halde anlamış durumda. Barbarlığa övgü düzecek derecede. Asıl barbarların medeni olan, değerli, insani olan her şeye nasıl da barbar yaftasıyla saldırmış olduklarını idrak edecek derecede. Bunun farkındalığı umulmadık biçimde dünyayı sarıyor ve hatta bu zulmün sahiplerinin iç dünyalarını da...

Biz zaten geçmiş bütün uygarlık tecrübelerini yeniden düşündüğümüzde bir uygarlığın medeniyet olabilmesi hak ve adalet sınırlarını aşmaması ile mümkün olduğunu iyi biliriz. Devasa mimari ve teknik ileriliğin barbarlığı aşmak için yeterli olmayacağını da... Modernizmin günümüz dünyasına verdiği yanılgıyı, geçmişte kendi çağının "ileri" modernizmini oluşturmuş uygarlıkların -şimdi nerede?- oldukları sorusunu soran bir Kitap'ta yazar hepsi.

Günümüz siyasi sahnesi, hak ve adalet sınırlarının her geçen gün hesapsızca aşıldığı kanlı bir sahnedir. Tarihin bu tekerrürü yine insanlığın yapıp etmelerinin resmidir. İnsan tarihi taklit için okur gibidir. Geçmiş hayat tecrübelerini, insani ve siyasi yaşanmışlıklarını tahkik ve ayıklama ve daha iyisini ortaya koymak için değil, aynıyla tekrar, hatta daha kötüsüyle taklit etmeye çalışır gibidir. Baş aktör veya figüran, her insan gücü oranında buradadır. Bu çağın sahnesinde...

Merhametlilerin güçsüz, güçlülerin ise merhametsiz ve bencil olduğu bir çağa son verir gibiyiz. Elbette merhametlinin kendine ait ilkellikleri, kimi yönlerden geri kalmışlığı ve pek çok konuda yanlışları, tembellikleri var. Fakat hükmedecek kadar güçlü olanlar hak ve adaletle hükmetmedi ve gücünün sorgulanamazlığı hakkettiği yanılgısıyla dünyayı, içindeki mazlum halklarıyla beraber kendi menfaatleri doğrultusunda har vurup harman savurduğu bir günün akşamı oluyor. Sanki millet olarak ertesi sabahın, şafağın hazırlığı sardı bizi. Kudret elinin gölgesi ellerimizin üstünde. Liyakat için titriyor içlerimiz. Yüce bir vazifenin mütevazi kalpleri olmayı dileriz.

Öyle görünüyor ki dünya; masumların haklarına sahip çıkacak adalet gücünü hakkıyla taşıyan bir medeniyet beklemekte iyice sabırsız bir halde.

Kimileri de -Tanrı bunca zulme neden bir dur demiyor?- Dercesine dönüp gözlerini göğe çivilemekte... İnsana, ömür mühletinde tanıdığı özgür irade inisiyatifini kullanmasını beklediğinden dolayı ilahi bir darbe ile müdahale etmiyor olabilir mi? Nihayet kıyamet, bir nevi büyük darbe, ilahi bir devrimle insanın elinden dünyayı almak olacaktır. İnsanlığın adaleti ve merhametiyle iki yakasını bir araya getirememişliğine, beceriksizliğine son vermek gibi... İlahi adaletin devrimi!

Lakin henüz vakit erkendir veya değil, kim bilir... İnsan yeterince kıyameti koparıyor zaten, dünyayı saran büyük savaşlar ve siyasi, ekonomik, kültürel sarsılmalarla. Stres, depresyon ve ağır hastalıklarla...Zaten "o saat" tek tek ölümlerle her birimize hem pek yakın, hem de tamamlamamız için -ne kadar takdir edildi ise- işte bir ömür, bir ecel kadar uzaktır.

Fakat gözetlemede gözetleyen. Kayıtta insanlık. Belgelenmektedir insan, toplum ve tarih.