Dolar (USD)
32.18
Euro (EUR)
35.00
Gram Altın
2499.16
BIST 100
10643.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

17 Ağustos 2016

Tarikat ve Cemaat

Anadolu'nun doğup büyüdüğüm o küçük, şirin şehrinde tarikatların büyük etkisi vardı. Şark vilayetimizde Kadiru00ee yolu daha yaygındı. Zikirleri cehru00ee, yani açıktan olurdu. Henüz çocuktuk. 'Hatme'lerin yapıldığı cami, evimize pek yakındı. Mahalle çocuklarıyla birlikte o zikir zamanlarını çok severdik. Topluca gider, cami avlusuna doluşur, büyük bir keyifle içeride olup bitenleri pencerelerden seyreder, okunanları zevkle dinlerdik. O sesli dualar, o hisli ilahiler, yapılan dualar, okunan Kur'an, dervişlerin boyun büküşleri, Şeyh Hasan'ın azameti bizi bambaşka alemlere alıp götürürdü. Dönüp 40-50 yıl öncesine hayalen gittiğimde, unutamadığım çocukluk sahnelerimden biri de bu ulvu00ee manzaralardır. Mürit dediğimiz kişiler aslında yabancımız değildi. Bakkal Ethem Amca, terzi Nezir Dayı, berber Ömer Efendi, memur Hakkı Bey ve diğer tanıdık esnaftı. O zikir esnasında kendilerinden geçiyor, boyunlarını büküyor, okunan ilahilere, yapılan zikirlere büyük bir coşkuyla iştirak ediyorlardı. Bu arada biz çocuklar da, tiz sesimizle tabiu00ee koroya katılır, manevi havayı solurduk.

Biraz daha büyüyünce ağabeylerim beni ve kardeşimi 'medrese' denilen yere götürdüler. Burası bizim eve benziyordu. Giriş katıydı ve mezarlığa yakındı. Orada rahlelerin üstünde Kur'an- ı Kerim'ler ve Bediüzzaman Said Nursi'nin Risale-i Nur Külliyatı olurdu. Mekanın en yaşlı kişisi, eserlerden bir bölümü seslice okur, biz de dinlerdik. Dersin ardından Fatiha'mızı okur, sonra çayımızı içerdik. Şöyle denirdi: "Bizler kırmızı kitap (risale) okur, kırmızı su (çay) içeriz." Hakikaten kitapların bütün ciltleri kırmızı renkliydi. Eh çayın rengi de malum. Bu medrese gidiş gelişleri sekiz on yaşlarında başladı, onsekiz yaşıma kadar sürdü. Üniversite için İstanbul'a geldikten sonra cemaatle irtibatım kesilmişti. Gazetecilik yapıyor, üniversitede okuyor, bağımsız düşünüyordum. O gün bugündür ne bir tarikata girmişliğim oldu, ne de bir cemaat mensubiyetim var. Ama hepsini de severim. Zira tarikat ve cemaatlerin yaygın olduğu şehrimizde mütevekkil insanlar birbirini sever, sayardı. Yoksullar gözetilir, muhtaçlar korunurdu. Kerpiç evlerle donanmış şehir, tamamen iyilik kokardı.

Türkiye, 15 Temmuz'da cihanşümul bir hadise yaşadı. Hepimiz şoktan şoka girdik. Gözlerimiz faltaşı gibi açıldı, hayretten hayrete sürüklendik. Zira kendisine başta 'cemaat', sonra 'hizmet hareketi' diyen sapkın din anlayışının mensupları, güzel ülkemizi cehenneme çevirmeye çalıştı. FETÖ ihanet şebekesi, 250 civarında şehidimize kıydı, binlerce gazimiz oldu. Şahadet şerbetini içenler Hakka yürüdü, gaziler tedavi edildi. Dünya tarihinin en amansız ihanet hareketi, Cumhurbaşkanı'mızın dirayeti ve aziz milletimizin cesaretiyle püskürtüldü.

Bu tarihu00ee günleri yaşarken iki hadise dikkatimi çekti. İlki, zaten tarikatlardan ve cemaatlerden hiç hazzetmeyen, daha doğrusu İslamu00ee anlayışa pek sıcak bakmayan seküler kişilerin azgın propagandası. Bunlara göre, bütün tarikatların ve cemaatlerin faaliyetleri sona erdirilmeli, yeni FETÖ'lerin çıkması engellenmeliydi. Bu çok saçma bir fikir. Ahmet Yesevu00ee, Mevlana ve Yunus Emre'lerden beri akıp gelen tarikatlar, yani tasavvuf yolu halkımızın asırlardır süregelen gerçeği, sosyolojik vakasıdır. İnsanlar din merkezli oluşumların etrafında toplanıyor. Yani bir bakıma sivil toplum kuruluşu. Cemaatler de öyle. Sapla samanı karıştırmamak gerek. Bir sapkın grup çıktı diye bütün dinu00ee tarikat ve cemaatler töhmet altında bırakılamaz. İstanbul'da bir fırında bozuk ekmek çıksa binlerce fırın kapatılır mı? Bir lokantada bozuk yemek verildi diye bütün lokantaların kapısına kilit asılır mı? Elbette doğru ve yanlış, iyi ve kötü ayırt edilmelidir. Zaten şimdi din adamları da, akademisyenler de, gazeteciler de FETÖ'nün bir cemaatten ziyade bir istihbarat örgütü gibi çalıştığını, bu güruhu Türkiye'deki klasik tarikat ve cemaatlerden ayırmak gerektiğini söylüyor.

İkinci eğilim ve vahim hata da şudur ki: Bu olayı fırsat bilen bazı mutaassıp tarikat ve cemaat mensupları, diğer dinu00ee grupları şiddetli bir şekilde eleştirmeye başladı. Haşhaşiler yüzünden Bediüzzaman'a dil uzatanlar var. Nur Risalelerini okumadan bilmeden tenkit etmeye yeltenen adab erkan bilmez nasipsizleri görüyoruz. Bu çok ucuz, basit, fırsatçı ve çirkin bir hareket tarzıdır. Hiçbir cemaat veya tarikat mensubuna, idarecisine tavsiye etmem. Sen hayırlı ve masum bir grupla uğraşırsan yarın bir başkası da seni kökten yok etmeye çalışır.

15 Temmuz darbe ve işgal hareketinden hepimiz ders çıkarmalıyız. En çok da tarikat ve cemaatler! Adımlarını dikkatli atmalı, terör örgütünden ders çıkarmalılar. Çok büyümeye, zengin olmaya, makam mevki elde etmeye heveskar olmamalı, sadece dinu00ee hizmetlerle yetinmelidirler. Mesela banka kurmamalı, devlet işlerine karışmamalılar. Ehil olmayan mensuplarını, devlet dairelerine sokmamalıdırlar. Aksi takdirde devletimiz de Osmanlı'daki realiteyi hatırlar, koruyup kolladığı dinu00ee yapıların siyasete bulaştığını, devleti ele geçirmeye çalıştığını hissettiği an müdahale eder, yeni bir paralel yapıya asla izin vermez. Cemaat ve tarikat yöneticileri, fazla baskıcı olmasınlar. Bıraksınlar mensupları istediği kitabı okusun, dilediği gibi düşünsün. Şayet bağlılarının Haşhaşilere benzemelerini istemiyorlarsa onları daha hür olarak yetiştirsinler, vicdanu00ee kanaatlerine yol versinler. Diyanet'e düşen görev ise Din Şuralarını üç ayda bir yapmak, istişare toplantılarına, ilahiyatçıların yanı sıra tarikat ve cemaat temsilcilerini de katmaktır. Bu, Türkiye ve İslam alemi için inşallah hayırlı olur.