Dolar (USD)
32.22
Euro (EUR)
34.98
Gram Altın
2459.13
BIST 100
10160.17
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

16 Kasım 2015

TASARRUF PROBLEMİ

Seçim havasından çıktığımıza göre artık ekonomik konuların tekrar gündeme gelmesi kaçınılmazdır. Ekonomik gündem her zaman yoğun olmuştur. Geçtiğimiz hafta sadece ülkemizin değil uluslararası ekonomik problemlere de değinmiştik. Bu hafta da ülkemizin ekonomik problemlerinden biri olan tasarruf açığı sorununa değineceğim.

Geçtiğimiz hafta Merkez Bankası cari açık rakamlarını açıkladı. Eylül ayında 95 milyon dolar cari açık fazla veren ekonomi yıllık olarak 40,5 milyar dolar cari açık verdi. Peki bu cari açık probleminin temelinde ne var?

Ekonomi kelimesinin Yunancadan geldiği ve ev yönetimi anlamına geldiği söylenmektedir. Yani bir evi yönetme, idare etme, tutumluluk, tasarruf gibi anlamlara da gelmektedir. İktisat kelimesi de Arapça olup yine tutumlu olmak, tasarruf anlamına da gelmektedir.

Görüldüğü üzere ekonominin temelini tasarruf oluşturmaktadır. İktisat fakültelerinde anlatılan derslerde dinlediğimiz, öğrendiğimiz kadarıyla formüllerde her zaman yatırımların tasarruflara eşit olduğunu gördük. Gerek kelime anlamı itibariyle gerekse matematiksel formüllerle incelendiğinde ekonominin temelini tasarrufların oluşturduğunu görmekteyiz.

Peki, tasarruf nedir?

Tasarruf kavramı kullanılabilir gelirin tüketiminden arta kalan kısım olarak tanımlanmaktadır. Tasarrufun öncelikli amacı iyi günde gelirden birikim yapıp kötü günde ihtiyaçlarımızın giderilmesi için tüketmektir.

Tasarruf, ulusal ve yabancı tasarruflar olarak ikiye ayrılmaktadır. Ulusal tasarrufları da özel sektörün tasarrufları ve kamunun tasarrufları olarak iki kısıma ayırabiliriz. Yabancı tasarrufları da kısa vadeli yabancı kaynaklar ve uzun vadeli yabancı kaynaklar olarak iki şekilde incelemekte fayda vardır.

Yukarıda da değindiğimiz gibi yatırımların tasarruflara eşit olduğunu bildiğimize göre bu noktada ulusal tasarrufların yetmediği noktada büyümek için yabancı tasarruflara ihtiyaç duyulmaktadır. Yabancı tasarrufları ülkemize çekmek için de siyasal istikrar ve güven ortamı başta olmak üzere ülkenin ekonomik verilerinin de daha iyi olacağı beklentisini oluşturmak gerekmektedir. Aksi takdirde yabancı tasarrufları ülkemize çekmek için büyük maliyetlere katlanmamız gerekir. Örnek olarak yüksek faiz ödemelerini gösterebiliriz. Ulusal tasarrufların yetersiz kalıp yabancı tasarruflara ihtiyaç duyulduğu zaman cari işlemler açığını da beraberinde oluşturmuş oluyoruz. Bu ise, ekonomimizi dışsal şoklara maruz bırakabilmektedir.

1980 sonrasında kronik hale gelen bütçe açıkları 2002 sonrasında uygulanan sıkı maliye politikasıyla beraber durumu tersine çevirmiştir. Alınan tedbirler ile beraber bütçe açığının GSYİH içerisindeki payı %16'dan %0,5'e kadar düşmüştür. Ancak yine bu dönemde kamunun tasarrufu artarken özel tasarrufların da düştüğünü görüyoruz. 1990'larda milli gelirin yaklaşık %23,5'ini oluşturan ulusal tasarruflar 2010'da %12,7'ye kadar gerilemiştir. Yine 1990'da kamu tasarruflarının harcanabilir gelire oranı %2,6 iken bu oran 2000 yılında %-3,4'e 2001 krizi döneminde %-7,2'ye gerilemiştir.

Peki, ulusal tasarruflar neden azalıyor?

Özellikle 2002'den sonra ülkemizde tek partili iktidar dönemi yaşanmakla birlikte artan istikrar ve güven ortamında hane halkı tüketimini artırmış (özellikle yüksek teknolojili ithal ürünlere olan talep artmış) faiz oranlarında yaşanan düşüş kredi hacmini artırmış ve tüketici kredilerini de artmasına vesile olmuştur. Bununla birlikte hane halkının tasarruflarının özellikle yastık altında tutulması, finansal sistemin ağırlıklı olarak bankacılık sektörüne dayalı olmasıyla birlikte tasarrufların azalmasının nedenleri olarak gösterilebilmektedir.

Elbette sadece bu sebepler ile sınırlı değil. 2002 sonrasında iyileşen ekonomik koşullar ile beraber Türkiye bir büyüme eğilimine girmiş artan yatırımlar kamu tasarrufları artarken özel sektörün yatırım yapmasıyla birlikte özel sektör tasarrufları da azalmıştır.

Hane halkı tüketimindeki artış tasarruf etmenin önündeki engellerden biridir. Özellikle artan kredi kartı kullanımı ile beraber 1990 yılında nihai tüketim harcamasının GSYİH oranı %68 iken son yıllarda bu oranın %70'e yükseldiğini görmekteyiz. Elbette ki harcamalar sadece kredi kartı ile değil özellikle son 10 yılda ki tüketici kredilerindeki hızlı artış da dikkat çekmektedir. Özellikle taşıt, konut ve dayanıklı tüketim malları harcamalarının artışı için kullanılan krediler tasarruf oranlarındaki düşmede temel sebeplerden bir kaçıdır.

Büyüme ve cari açık hedefleriyle uyumlu bir şekilde tasarruf oranlarının da artırılması gerekmektedir. Nitekim Orta Vadeli Programda 2014-2018 hedefi bu oranın %19'a yükseltilmesi yönündedir. Tasarruf artışının üretken yatırımlara yönlendirilmesi önem arz etmektedir. Cari açık veren bir ekonomide üretim kapasitesini ve ihracatı artıracak yatırımlar öncelikli olmalıdır.