Dolar (USD)
32.23
Euro (EUR)
34.74
Gram Altın
2435.94
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

30 Nisan 2014

Taziye ve Değişen Paradigma

"Türkiye ağır bir yükünden daha kurtuldu, önemli olan bu. Bu her şeyden evvel ortak geçmişimize dair bir borçtu." diyor Markar Esayan, 24 Nisan taziye açıklamasına atfen.

Öte yandan Ali Bayramoğlu söz konusu açıklamayı yorumladığı yazısında eski bir dostunu ve çok kıymetli bir kaybını anıyor: "Keşke dedim o satırları Hrant da okuyabilseydi..."

Eminim, taziye açıklamasının olduğu gün binlerce kişinin aklından aynı şey geçti. Tıpkı TRT Şeş yayına başladığı gün Ahmet Kaya'yı hatırladığımız gibi hepimiz o gün Hrant'ı hatırladık. Açıklamanın olduğu gün, Hrant hepimizin yüreğine dokundu, bir misafir gibi kapımızı çaldı, aklımıza düştü.

Yeni başlayanlar için eski Türkiye

Türkiye 80 yıl öyle bir parantezin içinde rehin kaldı ki yıllarca kendi evlatlarını öteledi, kendi vatandaşlarını hiyerarşik bir sıralamanın nesnesi haline getirerek küstürdü. Bu parantezin içinde toplum adeta atomik bir parçalanmaya maruz kaldı. Devlet katından, yüksek perdeden sözde 'birlik ve beraberlik' nutukları atılıyordu; lakin toplumun kahir ekseriyeti o birliğin içinde 'kendisi kalarak' kendisine yer bulamıyordu. Kamusal alan resmi ideolojinin filtresinden geçemeyenlere tamamen kapalıydı. Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı olmanın yetmediği günlerdi. Tıpkı ideal "Devlet"inde devlet dinine inanmayanları, zararsız kişiler olsalar bile; örnek teşkil etmelerinden ötürü tehlikeli gören Platon gibi, 'resmi ideolojinin' dinselleştiği bir kertede devlet aygıtı, münkir vatandaş avına çıkıyordu.

Bu durumun sancılı sonuçları oldu. İlki devlet-toplum ilişkisinde ortaya çıkan sağlıksız konumlanıştı. Devleti kendi toplumundan uzaklaştıran; hatta nizalı duruma düşüren bir pozisyondu bu. İkincisi en masum temel hakların yok sayılarak toplum kesimlerinin birbirlerine karşı konumlandırılmasıydı.

Bu iki sonuca eklemlenmiş bir ağır travma halinin sürekliliğinde yaşamaya mahku00fbm edildi toplum. Bu hal ne yeni bir şeyi üretmeye ne de mevcudu sürdürmeye imkan veriyordu aslında. Toplumsal taleplerin dalgası yükseldikçe o dalganın içinde boğulacağı mukadderdi. Adeta ebedi, değişmez bir sabite olarak kavranan bu yönetme biçiminin sürdürülmesi muhaldi. Ne ekonomik refah ne toplumsal huzur ne de demokratik bir vasat söz konusuydu. Statüko bu üçünü de topluma vaat edemediği gibi 19.yüzyıla ait sığ bir ideolojik ezberin tekrarını talep ediyordu. Ezberi kuvvetli olanların imkanlardan istifade ettikleri, geniş toplum kesimlerinin ise gözden ırak bir yere iliştikleri bir manzara vardı. Yeni başlayanlar için söylersek, kısaca eski Türkiye buydu.

Toplum ise statükonun hilafına bir konumu tercih ederek nehrin aktığı yönü işaret etti. Toplum, yaslandığı tarihu00ee ve kültürel mirastan damıtılmış ne varsa o nehrin içine katarak yoluna devam etti. Resmi söylemin itibarsızlaştırdıkları, kolektif hafıza ile mukayyetti.Toplum her ne kadar düşündüğünü söyleyemiyor, inandığını yaşayamıyorsa da, unutmadı. Baskılanan, horlanan ne varsa geri döndü. Eski Türkiye'ye hükmedenler tarih-dışı bir pozisyonda direttikçe kaybettiler.

Adil ve insani duruş

Bugün kendi anlatınızın ne olduğundan çok, diğer anlatılara yaklaşımınız; dışarıda bıraktıklarınızdan çok, ne kadarını içeriye dahil edebildiğiniz; kendinizden çok, başkası için ne söylediğiniz önemli hale gelmektedir. Bunun anlamı, insanlığın 'etik' duyarlılığa olan güçlü gereksinimidir. Reel politikçilerin bunu anlaması biraz zaman alabilir; lakin durum değişmeyecek. Modern şablonlar birer 'demir kafes' olarak toplumlar için baskı aracına dönüştüler. Toplumlar o kafeslere sığmayacak bir tarihsel ve kültürel geçmişe, çizgilerin sınırladığı coğrafyaların çok ötesine taşan anlam haritalarına sahipler. Topluma yüzünü dönen herkesin görmesi gereken durum tam olarak bu. Bu durum her seferinde adaleti, vicdanı ve özgürlüğü önceliyor.

Başbakan'ın 24 Nisan taziye açıklaması, yeni paradigmanın oturduğu yörüngeyi işaret ederken aynı zamanda bugün için ihtiyaç duyulanı sunuyor.

Başbakan açıklamasında, "Adil bir insani ve vicdani duruş, din ve etnik köken gözetmeden bu dönemde yaşanmış tüm acıları anlamayı gerekli kılar." dedi. Bu cümle esasında hem bugün için hem de bugünden itibaren gelecek için kolektif bir özlemi yansıtıyor.

Yeni paradigmanın iki sütunu: Adalet ve vicdan.

Önümüzde uzun bir yol var. Hatadan ve yanlıştan münezzeh bir insan eylemliliği söz konusu olamaz. Önemli olan ufkun belirginleşmesi, istikametin herkes için adaleti ve özgürlüğü önceleyerek netleşmesi. Böyle bir istikamette toplumun tüm kesimleri için umut var. Böyle bir istikamette tüm etnik ve dini farklılıkların varoluşsal güvenceye kavuştuğu, herkesin kendisi olarak yer bulduğu bir kamusal alan, acılarımıza ve sevinçlerimize ortak olabilme erdemliliği ve vazifesi var. Esasında, özgüven ile yapılmış bir toplum olma iradesinin açık beyanı var.

Bundan sonrası bir'in bütüne dayatması ve öğretmesi üzerinden değil; bütünün içinde yer alan her bir'in birbiriyle etkileşimi ve beraber öğrenmesi ile şekillenecektir. Kuşkusuz sertleşmiş, kemikleşmiş ezberlerin bozulması bir günde olmaz. Ancak bu vesileyle bir kapı daha açıldı. Son derece değerli ve anlamlı bir açılış bu.

[email protected]

@_aydinali