Dolar (USD)
32.34
Euro (EUR)
34.81
Gram Altın
2390.20
BIST 100
10276.88
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

03 Haziran 2015

Tebliğ Peygamber'den, Hidayet Allah'tan

Hz. Aişe'den:

u2013 Allah, beni (doğruyu) tebliğci olarak gönderdi. (İnsanların doğruyu kabul etmeleri için) zorlayıcı olarak değil.
(Müslim/Talak 29)
* * *
Peygamberler, hakkı ve doğruyu sadece tebliğ edici, insanlara duyurucu, yaşayışıyla örnek olucu makamındadırlar. İnsanları gerçekleri kabule zorlamak, gönüllerine hidayeti düşürmek onların görevi değildir. Bu sebeple dinin tebliğ ve tanıtımında zorlamaya, dayatmaya, baskıya, zorlaştırmaya yer yoktur.
Tebliğ, Peygambere özel, 5 temel vasıftan biridir. Bütün peygamberler tebliğcidirler. Tebliğ, Allah'ın verdiği emri, indirdiği vahyi, Peygamberin değiştirmeden, azaltmadan, çoğaltmadan, duygularını karıştırmadan, olması istenen şekilde, istenen yer ve zamanda insanlara duyurmasıdır.
Peygamberler hakkın ve doğrunun sözle tebliğcileri, uygulamada da temsilcileri konumundadır. Peygamberler sadece tebliği insanlara ulaştırırlar. O tebliğe, insanları hidayet dediğimiz inandırma ve boyun eğdirme yetkileri, güçleri yoktur. İmana zorlamak, vicdanları baskı altına almak da onların görevleri arasında değildir. Peygamberler, kulların vicdanlarına hitap eder, akıl ve muhakemelerini uyarır, ulvi duygularına seslenir, ikna etmeye çabalar; kısacası inandırmak için "akla kapı açarlar" ama asla "iradeyi ve seçim hakkını insanların ellerinden almazlar."
Dünya hayatının imtihan yeri olması, peygamberlerin tebliğci konumunda kalmalarını gerektirir. Allah, hidayet konusunda netice almayı, peygamberin insiyatifi olmaktan çıkarıp kulun cüz'i iradesiyle, Allah'ın külli iradesinin birleşmesine bağlamıştır.
Yani kul cüz'i iradesini sarfetmeden Allah kuluna doğru yolu göstermez, onu hakka yöneltmez, hayra iletmez. Kul isteyecek, Allah da yaratacaktır. Bu sebeple, tebliğ peygamberin görevidir, ama tebliğin hedefi olan hidayet, kulun isteği üzerine Allah'ın kalbe indirdiği bir nuru ve takdiridir denilmiştir.
Peygamberlerin insanları imana girmeye zorlayıcı, vicdanlar üzerinde baskı kurucu olmadıkları Kur'an'da çeşitli ayetlerde çok açık bir dille ifade edilir.
Çünkü zorla ve baskıyla yapılan bir ibadet ve hayrın, Allah katında değeri yoktur. İhlaslı ve samimi bir davranış sayılmaz. Allah zoraki yapılan bir ibadetten razı olmaz.
Allah'ı razı edecek ihlaslı bir amel, sadece kulun hür iradesiyle ve özgür vicdanıyla, isteyerek, benimseyerek, severek, özümseyerek yaptığı samimi davranışlardır. Bu sebeple İslamiyet, dinde zorlamayı kabul etmez. İnsanların şiddet ve baskıyla ikna edilme, doğruyu ve hak yolu benimseme ihtimalini de mümkün görmez. İnsan fıtratına aykırı bulur.
Akla şöyle bir soru gelebilir:
u2013 Madem İslamda imana zorlama yoktur. Hz. Peygamberin mu'cizeler göstermesi, aklı bir nevi inanma zorunda ve mecburiyetinde bırakmak için değil midir?
Mu'cize gören insan, kendini inanmak zorunda hissetmez mi?
Akla gelen bu soru, zayıf bir vehimden ibarettir. Çünkü insanlık tarihi boyunca, hiçbir mu'cize, inanmak istemeyen bir insanı, inanmak zorunda bırakmamıştır. İnanmak istemeyen insanlar, peygamberin gösterdiği çok açık, inkarı adeta mümkün olmayan mu'cizelere bile karşı çıkmış; inanmamak için mutlaka bir bahane, bir mazeret, bir red sebebi kendine bulmuştur. Sihir demiş, kehanet demiş, hile demiş, danışıklı oyun (şike) demiştir. İnkarına bir neden bulmuştur. Çünkü Allah, mu'cizeyi imtihan sırrını bozacak bir zorunluluk kılmamıştır. İnsan iradesine kabul veya red şansı bırakmıştır.
Misal verecek olursak: Hz. Musa ile sihir yarışına giren Firavun'un sihirbazları, Hz. Musa'nın asasının ejderha olup bütün büyü aletlerini yutup yoketmesi ve tüm sihir oyunlarını bozması karşısında, vicdanen ikna olmuşlar ve Hz. Musa'ya iman etmişlerdir. Normal olarak, Firavunun da bu mucize karşısında imana gelmesi beklenirken, o, iman etmediği gibi, inkarına da insanı şok edici bir bahane bulmuştur.
Ülkenin her yanından tek tek kendisinin topladığı en maharetli sihirbazları, Musa'nın öğrencileri olmakla suçlamıştır. Sihri onlara Hz. Musa'nın, sihirbazlarla birlikte hile kurup oyun oynadığını, günümüz tabiriyle şike yaptığını iddia etmiştir.
Bu misal de gösteriyor ki, en açık mu'cizelerin bile insanları imana zorlama gücü ve vasfı yoktur. İnanmak istemeyen insan, inkarına, mutlaka bir bahane bulabilir. Allah mu'cizeleri insanlara "ya ol, ya öl" zorunluluğuna sokarak sunmaz. Akla kapı açıp, iradeyi tercihte serbest bırakır.