"Tele-Devlet" problemi
Bir yerde küçük adamların gölgeleri uzun oluyor ise
O yerde güneş batıyor demektir
Şüphesiz
ki yönetim yetkilerini nitelikli olanlara vermek ve insanlar arasında adaletle
hükmetmek çok önemlidir. Güzel bir toplum olmanın yolu ancak bu şekilde sağlanır.
Şüphesiz her yanlışın kaydı tutulur, yarına kalır ancak yanına kalmaz. İnsanlar
arasında adaletli şekilde hükmedilmesi için köklü bir sistem kurgulanmıştır.
Ancak bazı kişiler, yanlış yapmakta ve diğer bazıları da bu yanlış yapanları
korumaktadır. Yalan, rüşvet, haram, başkasının hakkını ihlal vs yanlışlara
bulaşmış kimseler ile ilgili de ya adalet işletilmeli veya onlardan yüz çevirmeli,
yani onlardan uzak durulmalı, hiçbir görev verilmemelidir.
Toplumda
bir grup olmalıdır ki, onlar doğrulara davet etsin ve kendileri de dosdoğru olsun. Kimsenin kötü
emellerine alet olmasın. Büyük ve güçlü bir devlet olmak paraya ve orduya
sahip olmanın yanı sıra adaletin de işletilmesiyle mümkün
olabilmektedir.
Mevcut yapımızın işleyişine baktığımızda kamu vicdanında
adalete olan inancın derinden sarsılmış olduğu ortadadır. Görevlerin nitelikli
insanlar eliyle yürütüldüğüne kimse inanmamaktadır. Bu durumda ilk yapılması
gereken şey, bu yanlışları yapanlarla yolları ayırmak ve bu kişilere adeleti
işletmektir.
Eskiden beri hep söylenen odur ki, yanlışların ve
yanlışları yapanların kaydı tutulmaktadır. Halkımız da hep ne der? Bir
telefonla her şey değişiyor. Öyleyse bir telefonla her şey değişiyorsa “telefon
kanundan üstün olmuş” demektir. Yani kısaca “Tele-Devlet” olduk
demektir. Bundan daha da önemlisi, telefonun bir ucunda kendisinin devlet gibi
gören bir güruh türedi demektir. Yani küçük adamların gölgesi çok büyük
olmuş demektir. En büyük tehlike şudur ki; bu hadiseler söylenildiği
gibi oluyorsa da olmuyorsa da, halkımız yaygın inanç olarak hukukun değil
telefonun gücüne inanmaya başlamışsa toplumsal çözülme ve dejenerasyon
kanıksanmış, sistemsizlik sistem olmuş, kuralsızlık kural olmuş, haksızlık
yapmak hak olmuş, devleti, devlet yapan unsurlar ortadan kalkmış demektir.
Halkımız, Tele-Devlet öğretisine ve uygulamasına tanık olmasa bu sorunu bu
kadar dillendirmez, yani ateş olmayan
yerden duman çıkmaz. Öyleyse “hukukun üstünlüğünden, üstünlerin hukukuna”
geçmiş bir toplumda, toplumsal düzen bozulmuştur artık. Yani kısaca
“Tele-Devlet” toplumsal düzenin dibe vurduğu noktadır. Her dibe vuruşun
sonrasında da bir değişim, dönüşüm, tebeddül, tegayyür gerçekleşir. Yani kararan
gecelerin sabahı çabuk olur.
Sorun şu ki, bu Tele-Devlet modeli belli periyotlarla
halkımızın başına dert oluyor. Bu durumda bizim “Hukukî Devlet” veya “Hukuk
Devleti” olmamızı önleyen veya hukuk devletinin karşıtı olan bu “Tele-Devlet”
yapısının ortaya çıkmasını önleyecek bir modele ihtiyacımız var demektir.
Öncelikle, bu
Tele-Devlet sorunu yöneticilerin izzet ve asaleti ile doğrudan ilgilidir. Hani anlatılır ya, padişahın birinin oğlu olmamış, çingenenin birinin
çocuğunu saraya alıp padişah olarak yetiştirmişler, bu kişi padişah olduktan
sonra bir gün ava gitmiş, vezirine dönüp, “vezirim şu ağaçtan da güzel kasnak
olur” demiş. Yani Tele-Devletin memuru, idarecisi, siyasetçisi vs devletin,
izzetini, şerefini, taşıyamayan kişilerdir. Tele-Devletin memuru, idarecisi,
siyasetçisi vs olmayı içine sindirebilenlerin devlet idarecisinde bulunması
gereken “asalet” zaafı içinde olduğunu görürüz. Bu nedenle devletin ağırlığını
taşıyamayacak kişilerin bu tarz görevlere getirilmemesi gereklidir.
İkinci olarak
bu Tele-Devletin sık sık hortlamasını önleyecek bir model de kurgulanmadığı
için meydan sık sık bunlara kalıyor.
Bir model olarak şunu düşünebiliriz: Kamu da iş takip
edebilmek veya lobicilik, belirli izinlere tabi olarak yürütülürse ve bu konu
bir lisanslı mesleki faaliyet haline getirilirse en azından kimlerin iş takibi ile yetkili olduğu belli
olur ve sınırlanmış olur. Geriye ne kalır; iş takip (lobicilik) yetkisi
bulunmayan kişilerin bu tarzda faaliyetlerde bulunmasının da yasaklanması ve
hata suç sayılması... İkinci olarak, İş Takip Lisansı sahibi gerçek/tüzel
kişilere de yaptıkları istisnasız bütün görüşmelerinin bütün detayları ile
kaydını tutma ve bunu bir kamu kurumu ile paylaşma zorunluluğu getirilirse ve
bu görevin savsaklanması veya gerçeğe aykırı (veya eksik) rapor tutanların da
meslekten ihraç edilmesi ve çok ağır şekilde de cezalandırılması sağlanırsa kimse
gizli saklı iş yapamaz hale gelir. Bütün bunlardan sonra geriye bir şey kalır, yasama, yürütme, yargı organları mensupları veya
bunların yakınları kurumları ile ilgili veya kurumları dışındaki bir konuda
vatandaşa yardımcı olmak için birilerini ararsa veya işi çözmek için birileri
ile görüşürse ne olacak? İlk bakışta, bunun çok masum, hatta faydalı bir
şey olduğunu düşünüyoruz değil mi? Aslında Tele-Devlet olmanın kapısının ilk
açıldığı yer de burasıdır işte. Bugün, olabilecek bir işi yapmak veya
hızlandırmak için arayan kişi telefonunun gücünü fark ettiği zaman bunu
suistimal etmeyecek asaleti her zaman kendisinde bulamıyor, zaten sorun
da bu noktada ortaya çıkıyor. Bu nedenle hiçbir görevli kişi, hiyerarşik
denetim görevi ile astına verebileceği emir ve talimat dışında hiçbir başka
kişiye veya kuruma telefon edemez hale gelirse işte o zaman Tele-Devlet’in
hortlaması önlenir. Büyük devlet olmak da ancak bu şekilde mümkün olur.
Tele-Devletin hortlamasının önlenmesi için bir de geriye
dönük af getirilip geçmişte “Tele-Devlet’in işlemesi için kendisini aramış,
ziyaret etmiş, haber göndermiş vs
yollarla tavassutta bulunmuş kişileri ve yapılan haksız/hukuksuz işleri “emareleri ile birlikte” bildiren kamu
görevlilerine ve itirafçı olan vatandaşlara ceza muafiyeti getirilip ihbar
yükümlülüğü de yüklenirse bakalım hangi davalar nasıl sonuçlanmış,
hangi işler nasıl takip edilmiş, kimler nerelerde ne usulsüzlükler yapmış,
nerelerde ne rüşvetler dönmüş, kişilerin veya kamunun hangi malına kim nasıl
çökmüş vs vs pisliklerin hepsi ayan beyan gün yüzüne çıkar. Bu tarz bir
sistem kurabilecek yönetimin kendisi de “Tele-Devlet” olmaya değil, Hukuk
Devleti olmaya talip olması lazımdır.
Bir gün Ankara’da binlerce iş takip bürosu olduğu
söylenirse artık Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir Tele-Devlet olmuş demektir.
“…Devlet başa, …” demenin vakti gelmiştir. Eski
hal muhal, ya yeni hal ya izmihlal…