Dolar (USD)
32.39
Euro (EUR)
34.75
Gram Altın
2403.00
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

27 Ağustos 2023

​Tevfik Fikret'i nasıl bilirdiniz?

Tevfik Fikret’i nasıl bilirdiniz sorusundan önce şu meşhur Temel fıkrasını hatırlamakta fayda vardır. Fıkraya göre Temel, karıştığı bir trafik kazası sonrası hâkim karşısına çıkarılır. Hâkim sorar, anlat hele nasıl yaptın bu kazayı. Temel anlatıyor… Hâkim bey yolda gidiyordum, frenim patladı. İleride sağda bir çocuk vardı. Solda ise Pazar kuruluydu. Peki, sonra ne oldu, demiş hâkim bey. Ne olacak hâkim bey, her şey çocuğun pazara doğru kaçmasıyla başladı? Fıkranın tamamını anlatmaya gerek yok.

Geçtiğimiz hafta aynı gazetede köşe yazarı olan bir arkadaşımız bir yazısında Tevfik Fikret’i anlatmıştı. Her hafta Milat gazetesinde yazılarım çıktığı gibi gazetedeki diğer köşe yazarlarının da yazılarını okurum. Yazılarımız gündeme dair işaretler taşımasa da geleceğe dair önemli mesajlar vermektedir.

Tevfik Fikret hakkında yazı yazan arkadaşımız, bu yazısıyla bir değerlendirme yazısından ziyade bir güzelleme ve şairi göklere çıkarma yazısına dönüştürdüğünü gördüm. Geçmişte olduğu gibi bugün de Tevfik Fikret’i sol cenah ve seküler güruh adeta bayraklaştırmaktadır. Bu kesim onun her şiirininden hatta her mısrasından Batılılaşma, modernleşme ve aydınlanmaya dair bir karine aramışlardır.

Demem odur ki Tevfik Fikret zaten kendi mahallesinde fazlasıyla el üstünde tutulmuş hakkında binlerce güzelleme yapılmıştır. Fikret; yalnız bırakılmış, arkasında hafiyeler gezdirilmiş, ülkesinden kovulmuş bir şair değildi. Ki Fikret ve arkadaşları Abdülhamid’in olduğu yerde olmayız deyip Yeni Zellanda’ya gitme isteklerini de biliyoruz. 1900 yılında İngiltere, Güney Afrika’da Boerler ülkesini mağlûp etmesi üzerine Tevfik Fikret ve arkadaşları bu galibiyeti tebrik eder. Hatta İngiliz sefaretine (büyükelçiliğine) bir bildiri de sunarlar. Bu bildiride Tevfik Fikret’in imzası vardı. O dönem aydınları Fikret’i epeyce eleştirmişti.

Tevfik Fikret’in İslamî düşünür ve aydınlarda karşılığı ise şudur. Biraz da literatür bilgilerimize hatırlarsak bu şairin Galatasaray lisesinde iki önemli hocası vardı. Recaizade Mahmut Ekrem ve Muallim Naci… Recaizade, bilindiği üzere Batılı değerleri savunan bir şair ve yazar iken Muallim Naci ise İslamî değerleri savunan şiir ve yazılarıyla dikkat çekmiş şair- yazarlarımızdandı. Tevfik Fikret, ilk şiirlerini Muallim Naci’nin etkisinde yazar. Yine onun vasıtasıyla eski tarzdaki ilk şiirleri Tercümân-ı Hakîkat’ta yayımlandı (1884-1885). Bu şiirlerinde Tevfik Fikret, daha itidallı, İslamî değerlere saygılı, Batılı değerlere karşı da ön yargıyla yaklaşan bir tavır içindeydi.

Fikret, 1901 yılında İstanbul için yazdığı Sis adlı şiiriyle bir dönüm noktası yaşamış gibi. İstanbul’u bin kocadan dul bir kadın olarak tanımlarken aslında etkilendiği Fransız şair Bodler’in (Baudelaire ) Paris için yazdığı “Epilogue” adlı bir şiiri vardır. Bodler’in bu şiiri başkent Paris’i tasvir eden bir şiirdir. Bu şiirle Bodler, Paris’i tasvir ederken ortaya bir bakış

açısı ve bir dünya görüşü sergiler. Burada Paris, lanetli bir şehir olarak tanımlanır. Ona göre Paris, İnsanı ezen bir şehirdir. Tevfik Fikret’in Sis şiiri ile Bodler’in Epilogue şiiri arasında metinlerarası bir ilişki söz konusu. Ve Fikret, bir esinlenmeden çok Epilogue şiirini adeta iskeletini almış ve Sis şiiri yazmıştır. Bodler, nasıl ki Napolyon’u istenmeyen adam ve kızıl sultan ilan ederken Batılılaşma eğiliminde olan Tevfik Fikret de Sultan Abdülhamit Han’ı kızıl Sultan ve diktatör adam olarak ilan etmişti. Bununla yetinmeyen Fikret, Abdülhamid’e bombalı suikast hazırlayan Ermeni çetelerini alkışladığı “Bir Lahza-i Teahhur” (1906) adlı bir şiir de yazdı. Fikret’in burada hain emeller peşindeki Ermeniler’i alkışlaması, hem o yıllarda hem bu şiirin yayımlandığı II. Meşrutiyet sonrasında çok eleştirilmiştir. Sizce Tevfik Fikret, Abdülhamid Han gibi bir devlet başkanına karşı böyle düşmanlık etme cesaretini nereden almıştır. Cevabımız onun hayatındaki bir dönüm noktası olan Robert Kolejinde hocalığa başlamasıydı. Fikret, artık buradaki hocaların etkisindedir.

Fikret’in kendi hayatında en büyük çelişkisi belki de oğlu Haluk’tur. O, oğlu sayesinde memlekette fen ve teknoloji ile ilerleyeceğini düşünür. Oğlu Haluk’u Türk gençliğine örnek bir şahsiyet olacağını hayal eder. Bu nedenle Haluk’u İskoçya’ya (İngiltere) göndermişti. Fakat ne hikmettir ki Haluk Hristiyan bir papaz olmuştu.

İnşallah haftaya devam ederiz.