Dolar (USD)
32.33
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2392.94
BIST 100
10276.88
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Toplumsal anomi görüngüleri

Anomi, sosyolojide bir kuralsızlık, değersizlik durumu olarak bilinir ve hatta erken sosyolojik analizlerde Durkheim’a atıflarla daha çok ele alınır. Özellikle toplumların hızlı değişim zamanlarında, anomik durumlar daha fazla yükselebilmektedir.

Durkheim gerek Aydınlanma düşüncesi gerekse Fransız İhtilali ile toplumda yaşanan sarsıntıları sorunsallaştırmıştır. Bu iki kırılma noktası aslında sadece Fransa toplumunu değil; Avrupa ve giderek tüm dünyayı etkin sonuçları ile etkilemişti. Diğer yandan bu kırılma noktalarının sadece hızlı bir değişimi getirmesi üzerinden değil, içeriklerde yarattığı dönüşüm bağlamında konuşulması gerekmektedir.

Öncelikle kırılma ve dönüşümlerin dinin insan hayatında ve toplumdaki değişen konumlarında izlenmiştir. Din bu süreçlerle birlikte merkeziliğini kaybettiğinden, toplumun değer dünyasının nasıl inşa edileceği ciddi bir sorun olarak ortaya çıkmaktaydı. Aydınlanma düşüncesi, tasarladığı seküler birey ile yeni özne profilini belirlemekteydi. Fransız İhtilali ise her şeyden önce Tanrı’nın meşruiyetine yönelik bir irtifa kaybını ifade etmekteydi. Nitekim kitaplarda geçen ifadelerine göre Fransa Kralı 16. Louis’nin öldürülmesi, Tanrı’nın ölümü demeye denk gelmekteydi.

Emile Durkheim’ın eserlerine baktığımız zaman esas problemin, toplumdaki birliğin ve dayanışmanın din merkeziliğini kaybettikten sonra nasıl sağlanacağı idi? Kendisi 17 yıl pedagoji kürsüsünde yeni Fransa’da birliğin nasıl sağlanacağı üzerine odaklanmıştır. Durkheim tüm çabasını bu yönde harcarken, son kertede dinin kaynağının toplum olduğu argümanında hareketle dinsellik ve toplumsallık arasında kurduğu aynilik üzerinden hareket ederek dayanışmada dine yoğun atıflarda bulunmuştur. Aslında değişim ve ardından dayanışma o dönemde sadece Durkheim’ın değil, hocası Henry De Saint Simon, Alexis De Tocqueville’in de problemi olarak görünmektedir.

Bugün genelde küresel dünyada özelde ise bir Müslüman toplum olarak Türkiye’de anomi durumunun yaygınlaştığı gözlemlenmektedir. Burada birkaç sebebin özellikle zikredilmesi gerekir. Birincisi, doğrusu 1980’li yıllarla karşılaştırıldığında hızlı bir değişim hemen göze çarpacaktır. Hatta bu başdöndürücü değişim 2000’lerden sonra daha barizdir. Öznelliğin yükselişi ile eş zamanlı olarak değerlerin merkeziliğini hatta kamusallığını yitirmesi ciddi bir değer aşınmasını birlikte getirmiştir.

Bugün bu değer yitimi karşısında değerler eğitimine yönelik yapılmaya çalışılan yüklemeler, pek karşılık bulmuş görünmemektedir. Zira bugün toplumda geleneksel inanış ve ilkeler bir meşruiyet göndergesi olma noktasında zayıflamış görünmektedirler.

İkincisi, postmodern göreliliğin yayılması ile birlikte, “ne olsa gider” zihniyetinin getirdiği değer aşınmaları gözlemlenmektedir. Daha önce üzerinde konsensus oluşturulduğu düşünülen toplumsal değer ve ahlakilikler, yeni durumda konjonktürelliğe ve öznelliğin ucu açık, sınırsız taleplerine yerlerini bırakmış durumdadırlar.

Yaşanan bu durum toplumda ve bilhassa genç nesilde özgürlüğün bir yansıması şeklinde algılanabilmektedir. İnsanların özgürlüklerini kullanabilmeleri elbette önemlidir ve gereklidir. Fakat bu durum öyle bir noktaya gelmektedir ki, daha önce varolan toplumsal konsensus noktaları kaybolmaktadır. Bu durumda toplumsal davranış modelleri ve ahlakilikler hangi uzlaşma zemininde buluşacaktır?

Üçüncüsü, ciddi bir bencillik ve bunun sonucu olarak kendi üzerine çöküş söz konusudur. İnsanların hepsi kendilerinin herkesten çok önemli olduğunu düşünmektedirler. Kendine önem atfetmek bir yere kadar anlamlı ve gerekli olmakla birlikte, son kertede bunun değer üretmeyen bir bencilliği üretmesi, bugün kamusal yükümlülük kavramını da anlamsızlaştırmaktadır. İdeal ise kayıp bir kavrama dönüşmektedir.