Dolar (USD)
32.33
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2392.94
BIST 100
10276.88
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

30 Kasım 2014

TRAFİK PANDASI

Emniyet Genel Müdürlüğü Trafik Eğitim ve Araştırma Dairesi Başkanlığı verilerine göre 2014 yılının ilk dokuz ayındaki trafik kazalarında 2 bin 704 kişi hayatını kaybetti.

Yine aynı kaynağa göre bu dokuz ayda 279 bin 215 trafik kazası yaşandı.

Günde 1050 trafik kazası oluyor

Bu kazaların 106 bin 189 unun sürücü hatalarından kaynaklandığı ortaya çıktı.

Kazalarda insan faktörü çok ön planda.

Ortalama olarak ayda 300 günde ise 10 kişi trafik nedeniyle hayatını kaybediyor.

Herhangi bir gösteride, toplumsal olayda, terör eyleminde, can kaybı yaşandığında toplum galeyana gelmekte olay günlerce lanetlenmekte, toplum ayakta tutulmaktadır.

Peki neden trafik kazalarındaki can kayıplarının üzerinde durulmamakta, adeta doğal karşılanmaktadır?

Günde 10 kişinin canını kaybetmesi önemsiz bir sayı mıdır?

Gezi olaylarında 15 ağaç için Türkiye ayağa kaldırılırken, her gün, her gün ölen 10 ar insan için niçin ses çıkmamaktadır?

Din adamları, cemaatler, kanaat önderleri, üniversiteler bu sayıyla neden irkilmiyorlar?

Terör olaylarında kaybedilenler için gösterilen çok haklı tepkiler ve alınan tedbirler, trafik kazalarındaki can kayıpları için neden alınmıyor?

Can, her zaman can değil midir?

Günde 10 ölüm azımsanacak bir rakam mıdır?

Trafik keşmekeşi sadece öldürmüyor, kırıyor, döküyor, tahrip ediyor, kişiyi ve toplumu streste tutuyor, sakat bırakıyor, milyarlarca dolarlık ekonomik kayıplara yol açıyor.

Son 10 yılda yapılan duble yollar olmasaydı ölümler nerelere ulaşırdı bilinmez ama duble yollar bile çözüm olamadı.

İnsanları uyarmak, utandırmak, frenlemek için üretilen "Trafik Canavarı" logosu ve ifadesi artık utanılacak bir sıfat olmaktan çıktı, sanki "Panda" gibi sevimli oldu.

Kimse utanmıyor ve umursamıyor.

İstediği yere park ediyor, istediği kadar sürat yapıyor, kucağında çocuk, elinde telefonla yol alıyor, kırmızıyı, yeşili takmıyor, ölmek, öldürmek, kaza, bela umurunda değil.

Neden?

Ülkemizde şehirlerin demografik yapısı yeniden oluşuyor.

Şehirlerdeki insanların çoğunluğu bir süre öncesine kadar kırsal kesimlerde başına buyruk, azade, kuralsız, sınırsız, yaşamaktaydılar. Hayatları diğer insanlarla çok az kesişiyor, kendini sınırlamadan, kontrol etmeden yaşıyorlardı.

Bu alışkanlıklar şehirlerde sürdürülüp gidiyor.

Ama şehir kural demek, sınır demek.

Sesinizi, gürültünüzü, yürüyüşünüzü, kokunuzu, kıyafetinizi, arabanızı, sürekli kontrol altında tutmak ve dizginlemek zorundasınız.

Sizin sınırlarınızın bittiği yer, diğer insanların sınırlarının başlangıcı, en ufak dikkatsizlik "hak ihlali" anlamına geliyor.

İnsanların şehre uyum sağlamaları, spontane olarak, sosyal eğitimle olabilirken, bu zaman almakta, nizam için kanun gücüne ihtiyaç duyulmaktadır.

Trafikle ilgili mevcut kanun ve yönetmelikler ise nizamı sağlamaktan ve yaraya merhem olmaktan çok uzaklar.