Dolar (USD)
32.26
Euro (EUR)
34.72
Gram Altın
2437.25
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

10 Eylül 2018

TÜGVA’nın Diyarbakır çıkartması

Geçtiğimiz hafta sonu Türkiye Gençlik Vakfı Kadın ve Aile Koordinatörlüğünün, Diyarbakır TÜGVA Teşkilatı ev sahipliğinde düzenlediği panel ve çalıştaya katılmak için Diyarbakır’daydım. “Doğu İllerindeki Kadınların Sosyal Hayata Aktif Katılımı” konulu iki günlük program hem konu hem de seçilen şehir dolayısıyla önemliydi.

Tüm illerin kadın ve aile koordinatörlerinin katılım sağladığı program birinci gün düzenlenen panel ile genel ve temel bilgi verme yönüyle birlikte çalıştaya hazırlık misyonunu da ifa etti.

Sivil toplum, sivil toplum kuruluşu, modern dünyada sivil toplumun önemi, kadın ve sivil toplum gibi başlıklar üzerine sunum yaptığım paneldeki diğer panelistler de sosyal ve siyasal hayatta, iş dünyası ve eğitim alanında kadının konumuna ilişkin konuştular.

Programın merkezi olarak Diyarbakır’ın seçilmesi, TÜGVA gibi önemli bir sivil toplum kuruluşunun, kadının sosyal hayata aktivasyonunu artırma yollarını Diyarbakır şehri üzerinden vermesi oldukça anlamlı oldu.

TÜGVA Kadın ve Aile Genel Koordinatörü Çiğdem Gün ve TÜGVA Diyarbakır Başkanı Mahmut Yağmur’un konuşmalarının odak noktasının da bu paralelde olması kadın meselesinin dindar/muhafazakâr camiada çok yönlü olarak incelenmeye devam edeceğinin işaretlerinden…

Yani, diyeceğimiz o ki; kadın konusundaki tüm çalışmalar artık sol, makyavelist, dış güdümlü vs yapıların sevk ve idaresinden çıkmaya başlıyor. Yerli ve milli sivil toplum kuruluşları gecikmeli de olsa kadın konusunda yetkin bir şekilde yer almaya başladılar.

Programın ikinci günündeki çalıştay sorularının başlıkları terör, mezhepçilik, ekonomi, FETÖ, eğitim ve tüm bu başlıkların vakıfçılık, sivil toplumculuk gibi toplumsal sorunlar etrafında oluşturulması kadın bakış açısını ve çözüm yollarını bulma çabası adına mühimdi.

Çalıştay bildirisi basınla paylaşıldığında bu önemli konuların kadın bakış açısıyla yorumlanmasıyla birlikte sivil toplum merkezindeki çözüm önerilerini de öğrenmiş olacağız.

Doğu ve Güneydoğu’da kadın mevzuunun, tüm illerden gelen temsilcilerle masaya yatırılması dış göz ve tetkik mekanizmasının devreye girmesine de olanak sağlıyor. Bölge kadınının tecrübeleriyle tüm illerden gelen kadınların düşünceleri/deneyimleri birleştirilmiş oldu.

Panel ve çalıştaydan edindiğimiz izlenimlere gelince çok da kötümser değilim.

Kadının, Doğu ve Güneydoğu’da çok kötü koşullarda, aşırı baskı altında yaşadığı yönünde abartılı bir yayın ve algı yönetimi yapıldığını düşünüyorum.

Elbette aşırı vakalar var, fakat bunların münferit ve daha ziyade köy havzası içinde cereyan ettiğini hatırdan çıkarmamak lazım.

Bu illerdeki en ufak olumsuzluk; terör, şiddet etiketini zihinlere kodlayacak şekilde güçlü ve hızlı bir şekilde dolaşıma sokuluyor. Sözgelimi bir köy/beldedeki olay medyada şehir genelini kapsayacak şekilde yayınlanıyor. El yapımı küçük bir patlama, şehirdeki terör saldırısı olarak basında yer buluyor.

Diyarbakır’da geçirdiğimiz üç gün boyunca görüştüğümüz, gayet aktif olarak sosyal hayatın her kademesinde yer bulmuş, ikinci üniversitelerini okuyanlar, yöneticiler, geceleri dışarıda rastladığımız kadınlar gibi örnekler, “Doğunun ezilen kadınları” imgesinin mübalağalı ve yanlı olduğunu hissettirdi.

Sadece Doğu’nun değil tüm dünyanın bir kadın meselesi elbette var! Lakin bunun Doğu ile bütünleştirilerek “ezilmiş Doğulu kadın” şablonunu ret etmek için yeterli gösterge de!

Doğulu kadın; güçlü kimlik ve karakteri, ilmi siyaset sahipliği, gittikçe artan oranda görünürlüğü, bilgi ve arifliğiyle coğrafyanın kaderinde etkin bir şekilde yer alıyor, almaya devam edecek de…