Dolar (USD)
32.22
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2449.19
BIST 100
10218.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

28 Nisan 2024

​Türk dünyasından edebî eserler

Bengü Yayınları, Türk dünyasının zengin edebiyat birikimini yansıtan seçkin eserleri kültür hayatımıza kazandırmaya devam ediyor.

Türk coğrafyası büyük bir genişliğe, tarihi muhteşem bir derinliğe, edebiyatı da göz kamaştırıcı bir zenginliğe sahiptir. Ortak kültürel mirasımızı yansıtan edebî eserlerin düzenli olarak neşredilmesi, kardeş ülkeleri birbirine daha da yakınlaştırıyor. Türk dünyasını teşkil eden ülkeler arasındaki siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel bağlar, edebiyat ve sanat alanına da aksediyor. Ankara’da mütevazı şartlarda yayıncılık faaliyetini devam ettiren Bengü Yayınları, son zamanlarda neşrettiği birbirinden değerli eserlerle kültür dünyamızın kalbinde taht kuruyor. Yayınevinin bugünlerde elime ulaşan bazı kitapları, doğrusu beni büyük bir ümide sevk etti. Yayınevinin Yönetmeni Yakup Ömeroğlu Beyefendiyi yürekten kutluyorum. Şimdi bu eserlerden muhtasar da olsa bahsedelim:

Türk Dünyası Halkbilimi

Dr. Halil Çetin’in büyük bir çaba ve uzun uğraşlarla hazırladığı Türk Dünyası Halkbilimi, üç ciltten meydana geliyor. Çok geniş bir alana hitap eden eser, farklı ülkelerden ve bölgelerden 100 akademisyenin kaleme aldığı makalelerden oluşuyor. Birinci cilt, Türkiye, Kazakistan ve Azerbaycan’a ayrılmış. Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan ve Tataristan’la ilgili makaleler ikinci cildi teşkil ediyor. Üçüncü cilt ise Karakalpakistan, Başkurdıstan, Altay, Tuva, Saha, Çuvaş ve Şor bölgelerine tahsis edilmiş. Yakup Ömeroğlu, “Yayıncının Takdimi”nde hazırlanan eserin önemi üzerinde duruyor ve “Türk halkları arasında dil ortaklığının hemen ardından en yoğun birlikteliklerin, benzerliklerin olduğu alan herhâlde halk bilimi olsa gerektir.” diyor. Çalışmada Türk dünyasından 14 ülke ve topluluktan100 makale toplandığını belirten Ömeroğlu, “Makalelerde Türk dünyasının yeme-içme, giyim-kuşam, müzik, oyunlar, inanışlar, halk hekimliği, ev-konut, geçiş dön8emeri (doğum, evlenme, ölüm), törenler, kutlamalar, misafir ağırlama vb. konuların ele alındığını hatırlatıyor.

Eseri neşre hazırlayan Dr. Halil Çetin, ‘ön söz’e önemli bir cümle ile başlıyor: “Kültür, milletlerin birleştirici gücü ve düşünce dünyasının köküdür.” Yazısında Türk halklarının tarih boyunca yaşadıkları kültürel zenginliklere dikkat çeken yazar, Türk kültürünün değerlerini yazılı olarak aktaran Orhun Abideleri, Divan-u Lügâti’t-Türk, Kutadgu Bilig, Dede Korkut vb. eserlerin ”Türk halklarının zengin kültürel mirasının en güzel örneklerini bizlere sunan önemli kaynaklar” olduğuna işaret ediyor.

Türk dünyası kültür birliğinin yaşatılmasında, korunmasında ve gelecek nesillere aktarılmasında ortak çalışmaların önemini vurgulayan Çetin, edebiyat zenginliğimizin, zarafetimizin ve ihtişamımızın bu müşterek gayretlerle gelecek yüzyıllara aktarılabileceğini söylüyor ve şöyle devam ediyor: “Türk halkları uzun yıllar birlikte yaşamış, ortak kültür köküne sahip halklardır. Yaşanılan tarihi ve coğrafi süreçler sonrası yeni Türk devletleri oluşmuştur. Ancak bütün Türk devletlerinin hazinesinin ortak bir pınarı vardır ki o pınar Türk dünyasının günümüzde ve gelecekteki en değerli hazinelerinden birisi olan kültürdür.”

Şimdiden temel bir kaynak ve müracaat kitabı olan Türk Dünyası Halkbilimi’nin, kütüphanelerde bulundurulması, dikkat ve rikkatle okunarak istifade edilmesi gerekiyor. Büyük bir medeniyet kurmuş bir milletin renkli ve canlı folklorunu gözler önüne seren bu abidevi esere katkıda bulunan akademisyenlere teşekkür ederken ele alınan başlıca konuların başlıklarını şöyle sıralayabiliriz: Folklor Nedir, Türk Kültüründe Kendilik Kazanımı: Ad Verme, Gelenekten Geleceğe Türk Dünyasının Ortak Mirası: Köroğlu Destanı, Kırgız Türklerine Konuk Ağırlama Âdetleri ve Beslenme Kültürü, Kazak Kahramanlık Destanlarının Tarihselliği Üzerine, Seyit Kaskabasov ve Kazak Masalları, Azerbaycan Halkbilimi Tarihsel Gelişim: Tarih ve Moderniyet, Karabağ Giyim-Kuşam Kültürü, Geçmişten Günümüze Azerbaycan Düğünleri, Geleneksel Özbek Kıyafetiyle İlgili Gelenekler ve Törenler, Özbeklerde Halk Takvimi Gelenekleri, Özbeklerde Atasözü Kültürü, Özbek Mutfağı ve Beslenme Kültürü, Türkmen Folklorunun İncelenmesi, Türkmenlerde Erkeklerin Geleneksel Kaftanları ve Modelleri, Türkmenlerde Evlenme Gelenekleri, Türkmen Musikisi ve Müzik Aletleri, Türkmenlerde Geleneksel Cenaze ve Yas Merasimleri, Kırgız Mutfak Kültüründe Yemek ile İlgili Gelenekler ve İnanışlar, Tatar Çocuk Oyunları, Tatar Kültüründe Ad Verme Gelenekleri, Karakalpaklarda Halk Tabipçiliği, Karakalpak Düğünlerinde Yardımlaşma Geleneğinin Önemi, Karakalpak Düğünlerinde Dinî Geleneklerin ve İnanışların İzleri, Halk Masallarının Müslümanlık Etiği, Başkurt Halk Destanı.

Samet Vurgun

Ali Kafkasyalı’nın Samet Vurgun Bir Millî Şaire Dair isimli eseri, muhtevalı hâliyle göz dolduruyor. Prof. Dr. Muhammet Savaş Kafkasyalı, ‘Ön Söz’de büyük Azerbaycan Türk’ü şairi anlatıyor. Milleti için en güzel sözleri söyleyen sanatkârın kendisini toplumuna adadığını belirten M. Savaş Kafkasyalı, şairin portresini mükemmel biçimde tasvir ediyor ve şöyle diyor: “Kendini bilmiş, hasmını bilmiş ve şartları bilmiş besbelli. Milletini sevmiş ve milleti için söylemesi gerekenleri söylemeyi, susması gerektiği vakit susmayı vazife bellemiş. Vazifesi için mücadele ederken attığı her adımda, her eylediğinde yüreği ile beraber olduğunu söylemiş: Hep yürekten söylemiş, ama hiç gönülsüz eylememiş. Gönlüyle birlikte olmuş her daim. Gönlü bir olmuş, şeksiz olmuş, yalandan, riyadan uzak olmuş. Devletsiz kalan milletine töresini anlatmış. Töresi olanın ili olur elbet demiş milletine. Değerlerine sahip çıkarsa, inancını yitirmezse şayet, ili olacaktır bir gün yine. İl için dil gerektir, dil için söz gerektir, söz için gönül gerektir demiş ve gönülden en güzel sözleri söylemiş. İlinin dili olmuş Samet Vurgun.” Şairler, milletlerinin söz sultanları, gönül çağlayanlarıdır. 1906’da Azerbaycan’ın Kazak şehrinde doğan, hareketli bir hayatı yaşayan ve 1956 yılında ebedî âleme göç eden Samet Vurgun’un şiirlerini okumak öz kardeşlerimizi tanımaktır.

Ali Kerim

Ali Kerim’in Seçme Şiirler’i de bizi kanatlandırıyor, özge diyarlara, bambaşka ufuklara ve aşina olduğumuz iklimlere alıp taşıyor. Çağdaş Azerbaycan şiirinin simge isimlerinden olan Ali Kerim, 1931’de doğmuş, 1969’da dünya sürgününü bitirmiş iyi bir şair. 38 yıl tutan kısa ömrüne çok güzel şiirler sığdırmış. İnsanın kalbine dokunan, ruhuna munis gelen ve dimağına hitap eden şiirlerde tabiat hayranlığı, toplum sevgisi ve vatan muhabbeti var. Azerbaycan’ın denizine, dağına, ağacına, insanına sevdalı olan sanatkârımız, ardından huzurla okunan şiirleri bırakmış. Eseri Türkiye Türkçesine aktaran Arif Acaloğlu. Takdim yazısını kaleme alan Prof. Dr. Ganire Paşayeva, Ali Kerim’in şiirlerinin bugüne kadar Sadece Rusçaya çevrildiğini ilk defa Türkiye Türkçesine kazandırıldığını söylüyor. Şair 33 yaşında iken “30’dan çok yaşamanın önemi”ni vurguluyor mısralarında: “Otuzdan çok yaşadım,/pişman değilim,/Geleceğe bakıyorum,/Dur./Bak ne diyorum,/O henüz ömürden değil,/Düşün akşam seher,/Sen onu fethetmelisin,/Son zerresine kadar.” Ali Kerim vatanperver bir şairdir. Anayurduna olan hasretini ise şöyle dile getiriyor: “Arttı gücüm milyon kere,/Şirvan, Karabağ kanalı/benim güçlü iki kolum./Kucakladım anayurdu,/Ölümsüz oldu yolum.”

İki Çınar

Bazı kalem erbabı gecikerek yazmaya başlar. Ama atalar sözüdür: “Geç olsun, güç olmasın!” Yakup Ömeroğlu ömrünü Türk dünyasının meselelerine adamış bir kültür adamı. Doğrusu İki Çınar kitabını görene kadar hikâyeci yönünü bilmiyordum. Başkalarının da bildiğini sanmıyorum. Bu hikâyelerin bir kısmı daha önce Azerbaycan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tataristan gibi Türk illerinde yayımlanmış. “İki Çınar’ı Okurken” yazısında bize mühim malumatı aktaran aziz şairimiz Ali Akbaş, eserin daha önce Azerbaycan’da neşredildiğini bildiriyor. Yani elimizdeki eser, bu bakımdan ikinci baskıdır. Edibimizin Türkiye’den ziyade gönül coğrafyamızda daha fazla tanındığını öğreniyoruz. Akbaş, Ömeroğlu’nun sağlam şahsiyeti, idealist kişiliği ve büyük emek verdiği Kardeş Kalemler dergisinden bahsediyor. Hikâyeciliğine temas ediyor. Akbaş, “kitaptaki Geç Kalan Piknik” başlıklı hikâyeyi özellikle tavsiye edince doğrusu ben de önce ona yöneldim. Son derece gerçekçi, hüzünlü ve anlamlı bir metin ile karşılaştım. Sonra diğer hikâyeleri okudum. Ben de Ali Akbaş büyüğümüze katılıyorum. “Darısı diğer kitaplara!”

Köprülü’den 23 Öykü

Bu ismi edebiyat dünyası daha sık duyacak. Kerkük Altunköprü doğumlu olan bu genç kızımız henüz 23 yaşındadır. Yaşına uygun olarak da kaleme aldığı 23 hikâyeyi, 23 Öykü adıyla kitaplaştırdı. Belli ki 23 rakamını çok seviyor. Nitekim ‘ön söz’ündeki son tarih de 23 Mart 2023. Hadi tevafuk diyelim. Bende kitabı doğum günüm olan 23 Nisan’da okudum. İnşallah bir yıl sonra yani 23 Mart 2025 tarihinde ikinci hikâye kitabını da okuruz. İlâf Köprülü kardeşimiz ile yüz yüze görüşemesek bile tanıyorum. Zira İlâf, geçen yıl Türkmeneli Vakfı’nın düzenlediği ‘öykü atölyesi’ne devam etti. Ben de internet üzerinden ona ve diğer Irak’taki Türkmen kardeşlerimize ders verdim. Dolayısıyla bazı hikâyelerini okumuş ve geleceğe dair büyük ümitler beslemiş, “Kardeş şehir Kerkük’te iyi bir hikâyecimiz yetişiyor.” demiştim. Bazı hikâyeleri muhtelif dergilerde yayımlanan Köprülü, “En Genç Türkmen Yazarı” ödülünü almaya hak kazanmış. Kitap “Kerkük’teki Küçük Kıyamet” hikâyesiyle başlıyor. “Hepimizin birer öyküsü vardır. Her sabah yeni bir sayfa açarız kendi öykülerimizde ve her akşam o sayfadakileri bir daha yaşamamak üzere kapatırız.” cümleleriyle başlıyor genç yazarımız. Hedefi yüksek, maksadı belli, ideali sağlam. Duygu ve düşünce at başı yürüyor. Sağlam bir dil, akıcı bir üslup neredeyse bütün hikâyelerin ruhuna sinmiş. Mesela şöyle diyor Köprülü: “Başımıza gelenlerden çok başımıza gelmeyenlerin peşine düştüğümüzde, yazma isteğimiz tetiklenir. Yıllar sonra konuşurken kendimizi ifade etme zorluğu yaşadığımızda, yazmanın hayatımızdaki anlam ve öneminin kat be kat arttığını görürüz.” Hikâyeler bizim duygu dünyamızı yansıtıyor, insani yönlerimizi aksettiriyor, rüyalarımızı ve hülyalarımızı süslüyor. Nihai kelamı, artık bu genç kalem erbabına bırakalım: “Yazmanın aslında bir düşünce biçimi olduğunu fark ettiğimizde ise kendimizi çok iyi hisseder, duygu ve fikirlerimizi daha doğru ifade edebilmenin sırrına vakıf oluruz. Kısaca anlarız ki öykülerimiz bize benzer, ruhumuzun izi cümlelere siner. İstemeyerek de olsa bizden ve çevremizden simgeler taşır.”

Uygur Çocuk Edebiyatı

Doğu Türkistan hicran yaramızdır. İçimizde kökleşmiş özge vatanımızdır. 1980’lerden beri Uygur Türklerinin edebiyatı, bilhassa şiiri ilgimi çekti, bazı uzmanlarla görüştüm. Uygur şairleri en güçlü mısraları söyleyebilenlerdir. Aysun Demirez’in kaleme aldığı Uygur Çocuk Edebiyatı, sahasında önemli bir boşluğu dolduruyor. Bu alana yıllarını veren yazar, düşüncelerini şöyle özetliyor: “Doğu Türkistan günümüzde bağımsız değildir. Eğitim, kültürlerine ait gelenek ve inançlarını yaşamak konusunda fazlaca imkân bulamamaktadır. Bu duruma rağmen Doğu Türkistanlı yazar ve şairler, Uygur çocuklarının iyi yetişmeleri, öğrenim görmeleri, ana-baba, vatan, millet sevgisi kazanmaları, dürüst, sorumluluk sahibi bireyler olabilmeleri için çocuk edebiyatının çeşitli türlerinde ürünler vermektedirler.”

Aziz dost Kemal Beyatlı’nın Yabancı isimli kitapta topladığı hikâyeleri “İstanbul’da Bir Kerküklü…” alt başlığıyla okuyucuya sunuluyor. Yazarın ithafı şöyle: “Doğup büyüdüğüm şehrim Kerkük’e” Daha önce Kerkük Seni Yazdım, Kerkük’te Korya Pazarı ve Kerkük’te Zaman isimli eserleri yayımlanan Beyatlı Yabancı’da bir şehrin sancılarını ve insanlarını anlatıyor. Bengü Yayınları’ndan tanıtacağım son kitap. Burcu Aliyi’nin hikâyelerinden meydana gelen Asyaca Hikâyeler adını taşıyor.