Türkiye ekonomisinin yüzyılı
Türkiye'nin ekonomik tarihine bir göz atmak, ülkenin köklü değişimlerle dolu bir yolculuğa çıkışını gözler önüne seriyor. Cumhuriyet'in ilk yıllarında, ekonomi büyük ölçüde tarım ve hayvancılığa dayanıyordu. Ancak, bu dönemdeki cesur reformlar ve modernleşme çabalarıyla birlikte, sanayileşme adına önemli adımlar atıldı.
Demokrat Parti
Dönemi ve Ekonomik Yeniden Doğuş (1950'ler)
İkinci Dünya Savaşı'nın ardından, Türkiye'nin
ekonomisi zorlu bir döneme girdi. Ancak, 1950'de Demokrat Parti'nin iktidara
gelmesiyle birlikte, ülke ekonomik anlamda canlanma sürecine girdi. Serbest
piyasa ekonomisine geçiş ve liberal politikalar, Türkiye'nin ekonomik
haritasını yeniden çizdi.
Askeri Müdahaleler
ve Ekonomik Dalgalanmalar (1960'lar - 1980'ler)
Ancak, ekonomik büyümenin gölgesinde, siyasi
dalgalanmalar ve askeri müdahaleler vardı. 1980 askeri darbesi, ekonomiyi
liberalleştirme ve dışa açılma politikalarının başlamasına neden oldu. Bu
dönemde, Türkiye ekonomisi küresel piyasalara entegre oldu ve ihracata dayalı
büyüme hedeflendi.
Liberalleşme Çağı
ve Zorlu Reformlar (1980'ler - 2000'ler)
1980'lerden itibaren, Türkiye ekonomisi önemli bir
dönüşüm geçirdi. Özelleştirmeler ve serbest piyasa politikalarıyla birlikte,
ekonomik yapı sağlam temeller üzerine inşa edilmeye çalışıldı. Ancak, bu
dönemdeki ekonomik büyüme ile beraber, siyasi belirsizlikler ve içsel zorluklar
da gündemdeki yerini korudu.
1990-2000 yılları arasında Türkiye, siyasi
istikrarsızlık, koalisyon hükümetleri ve ekonomik reform çabalarının
etkileşimiyle karmaşık bir dönem yaşadı. Sürekli değişen hükümet yapıları,
istikrar eksikliği ve belirsizlikle birlikte gelerek yatırımcı güvenini
zayıflattı ve ekonomik büyüme üzerinde baskı oluşturdu. Koalisyon
hükümetlerinin zorlu karar alma süreçleri, yapısal reformların ertelenmesine
yol açtı ve kamu maliyesi üzerinde baskı yarattı. Bu dönemde artan enflasyon,
düşük dış ticaret performansı ve finansal istikrarsızlık, ekonomiyi olumsuz
etkileyen temel faktörler arasında yer aldı. Ayrıca, özelleştirme ve
deregülasyon çabalarına rağmen, işsizlik oranlarında artış ve gelir
dağılımındaki bozulma gibi sorunlar ortaya çıktı. Bu karmaşık ekonomik tablo,
2000'li yılların başında yapılan ekonomik reformlarla birlikte daha
sürdürülebilir bir büyüme ve istikrar dönemine geçişin temellerini atmış oldu.
Günümüz
Son yıllarda, Türkiye ekonomisi sürdürülebilir büyüme
arayışında önemli adımlar attı. Ancak, 2008 küresel finansal krizi ve 2010'lar
boyunca artan siyasi belirsizlik, ekonomiyi sarsan dalgaların habercisi oldu.
Döviz kurlarındaki dalgalanmalar, enflasyon sorunları ve ekonomik büyümedeki
zorluklar, günümüzde ülkenin ekonomik gündemini belirliyor.
2013-2020 arasındaki dönemde Türkiye, Gezi Parkı
protestoları, terör saldırıları, 15 Temmuz Darbe Girişimi gibi iç siyasi
olaylarla ve Suriye İç Savaşı, jeopolitik gerilimler, düşük küresel büyüme ile
Covid-19 pandemisi gibi dış etkenlerle mücadele etti. Gezi Parkı olayları,
hükümet karşıtı geniş çaplı protestolara yol açarak siyasi istikrarsızlık
yarattı. Terör saldırıları, özellikle PKK ve DEAŞ ile mücadelede artan bir
tehdit oluşturdu, turizmi olumsuz etkiledi. 15 Temmuz Darbe Girişimi
ekonomideki dengeleri sarsarken, Suriye İç Savaşı'ndan kaynaklanan mülteci
krizi ve jeopolitik gerilimler de dış ilişkileri etkiledi. Düşük küresel büyüme
ve dış ticaret dengesizlikleri, Türkiye'nin ekonomik stabilitenin korunması
adına zorluklarla karşılaştığını gösterdi. Son olarak, Covid-19 pandemisi hem
sağlık hem de ekonomik açıdan Türkiye'yi etkiledi, turizm sektörü ciddi bir
darbe aldı ve işsizlik arttı. Türkiye, bu zorlu dönemde iç ve dış baskılara
karşı direnç göstermeye çalıştı, ekonomiyi desteklemek adına çeşitli politika
önlemleri aldı.
Günümüzde Merkez, politika faizini bir hafta vadeli
repo ihale faiz oranını %30’dan %35'e yükseltme kararı alarak, dezenflasyonu
hızlandırma, enflasyon beklentilerini kontrol altında tutma ve fiyat
oluşumundaki bozulmayı düzeltme hedeflerini benimsemiştir.
Özellikle ücret ve döviz kuru kaynaklı maliyet
baskıları ile vergi düzenlemelerinin etkisiyle enflasyonun tahminlerin üzerinde
seyrettiği bir dönemde, yüksek iç talep, sert hizmet fiyatları ve bozulan
enflasyon beklentileri enflasyonu artırmaya devam etmektedir. Jeopolitik
gelişmeler ve petrol fiyatlarından kaynaklanan risklere rağmen, Kurul,
enflasyonu 2024'te hedefe uygun bir seviyeye getirmek adına parasal
sıkılaştırma adımlarını sürdürme konusundaki kararlılığını vurgulamıştır.
Ayrıca, doğrudan yabancı yatırımların artması, dış finansman koşullarındaki
denge, rezervlerdeki artış ve talep dengesi gibi faktörlerin, cari işlemler
açığına destek sağlayarak fiyat istikrarına katkıda bulunması beklenmektedir.
Politika faizi, enflasyonun orta vadede yüzde 5 hedefine ulaşmasını sağlamak
amacıyla belirlenecek ve gerektiğinde kademeli olarak güçlendirilecektir.