Dolar (USD)
32.30
Euro (EUR)
35.04
Gram Altın
2473.46
BIST 100
10512.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

04 Ekim 2018

Türkiye’de eğitim: Anything goes

Ali Aydın’ın geçen haftaki yazısından öğrendik ki, YÖK tarafından MEB, Eğitim Fakülteleri ve Enstitülerinden gelen uzmanların katılımıyla öğretmenin niteliğine ilişkin bir çalıştay gerçekleştirilmiş. ‘Eğitim sistemimizin önemli bir problem alanına ilişkin ilgili-yetkili olanların çözüm aramasından daha doğal ne olabilir?’ denilebilir. Ancak mesele, toplantının yapılmış olması değil. Önce YÖK yetkilisinin açıklamasında dikkat çeken iki hususa bakalım: YÖK yetkilisi toplantının gerçekleşme nedenini yani toplantıyı mümkün ve meşru kılan şeyi Cumhurbaşkanı’nın konuya ilişkin açıklamasına dayandırıyor. Sonra da bu tespite katıldığını belirtir şekilde bugüne kadar konuya ilişkin kendisini heyecanlandıran bir fikir ve projenin Eğitim Fakültelerinden/Enstitülerinden gelmediğini belirtiyor.

Demek ki muhatap olduğumuz toplantı, Cumhurbaşkanı değinmese ele alınmayacak bir konuyu ve bu konuyu bugüne kadar üzerinde herhangi bir fikir ve proje üretilmeye değer görmeyenleri buluşturmuş. Şecaat arz ederken merdi Kıpti sirkatin söyler’ şeklindeki beyti hatırladım.

Türkiye’nin maarif davası ile doğrudan ilgili/yetkili olan kurumlar sanırım bu çalıştay vesilesiyle sorunumuzun neden var olduğunu ve bu şekilde devam edildiği takdirde neden çözülemeyeceğini uygulamalı göstermek istediler. Bundan sonra top, eğitim kamuoyunda. Onlar bu uygulamalı gösterimi gerçek sanıp ona göre muamele edeceklerse zaten ‘yandı gülüm keten helva!’ Hoş bugüne değin Ali Aydın dışında görebildiğim kadarıyla durumda bir tuhaflık gören de yok.

Toplantının içeriğine, konuşulan şeylerin soruna çare olup olamayacağına dair bir tartışmaya girmeyi gereksiz görüyorum. Zira toplantının şekli bize ne olacağını gösteriyor. Bizim toplantı vesilesiyle öncelikle görmemiz gereken; sanırım bu şekilde icra edilen bir çalıştayı hiçbir şekilde rahatsız edici bulmayan konforlu eğitim kamuoyu. Postmodernlikle ilgili tartışmalarda tanımlayıcı bir ifade olarak ‘anything goes’ (ne olsa gider veya her şey uyar) kullanılırdı. Bizde de alan öyle ki her şey uyuyor, ne olsa gidiyor. Acaba diyen, nasıl olur diyen yok. Söylenecek her sözün, uygulanacak her adımın ardından umutlanmayı/heyecanlanmayı yegâne görev bilen garip kendinden geçmişlik hali var. Öyle bir hal ki kıyamet kopsa kimse vaziyetini değiştirmiyor. Bir önceki MEB müsteşarının tarihi tespiti/itirafı ortada! Tespiti ben yapsam, dikkate alınmasa anlarım. Ama MEB’in en tepe ismi dile getiriyor herkes duymazlıktan geliyor. Çalıştayda YÖK yetkilisi sistemin işleyişini tüm çıplaklığıyla önümüze seren açıklamalar yapıyor yine kimseden ses yok! Açık konuşalım; bu sessizlik, ölüm sessizliği! Bu sükûnet değil, düpedüz atalet!

Daha bir yıl önce bu aktörler MEB öncülüğünde ‘Öğretmen Strateji Belgesi 2017-2023’ü açıklamışlardı. Ne oldu da aynı mevzuda yeni arayıştayız? Kendi yaptığımız düzenlemelerin çözüm olmadığını, laf ola beri gele hazırlandığını çalıştayın şeklinden, strateji belgesinin içeriğinden biliyoruz. Sorunu sorun olarak görmeyenler, sorunu dert edinip üzerinde tefekkür etmeyenler çözemezler. Soruna neden-sonuç ilişkilerinden bağımsız şekilde iliştirilen keyfe keder çözümler çözüm olamazlar.

Bizim şikâyetçi olmamız için rutini sorgulayan bir performansımızın olması gerekiyor. Heyecanlanmayı ve umutlanmayı temel vazife addedip bize reva görülen her şeye rıza göstermemiz hatta reva görülen şeye payandalık etmemiz kendini önemsememektir. Yüzyıldır aynı tekerlemeler üzerinden eğitimde nitelik artışı olacağı söyleniyor. Yüzyıldır bizatihi hayat tarafından hükümsüz kılınan bu tekerlemeye hala inanıyorsak, devlet ve toplum olarak, açık ve net söylüyorum bizim problemimiz ne eğitimin ne de öğretmenin nitelik problemidir.

Evet, ‘uyuyanları uyandırmaya tek bir uyanık yeter’. Ancak uyandırılacaklar uyuyanlardan ziyade uyuma numarası yapanlar ise o zaman dünya bir araya gelse işe yaramıyor maalesef.