Dolar (USD)
32.48
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2422.16
BIST 100
10045.74
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

17 Ekim 2023

Türkiye'deki cinayetler ve İsrail!..

Rahmetli Muhsin Yazıcoğlu, o ziyaretimde “PKK-İsrail ilişkisi”nden bahsetmişti.

Arz-ı Mev’ud yani Büyük İsrail.

PKK Terör Örgütü’nün ve Kürtleri temsil iddiasında olmakla birlikte en fazla zararı da Kürtlere veren kimi yapıların, İsrail’in menfur emellerine nasıl hizmet ettiklerini konuşmuştuk.

Rahmetli Başkan, “oyunu bozmak için” çok etkili çalışmalar yürütüyordu.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bölünmez bütünlüğünden yana olan içerideki ve dışarıdaki Kürt gruplarının önde gelenleri ile görüşmelerinin, İsrail’i ve içerideki uzantılarını ne denli rahatsız ettiğini biliyorduk.

O günlerde, başından garip “kazalar” geçiyordu sık sık.

Rahmetli Başkan, üst üste bu kadar “kaza”ya uğramasının normal bir durum olmadığı söylendiğinde, hafiften gülümsüyor, “Allah’ın dediği olur!” diyordu.

O gün…

Kendilerine, “Efendim, sizin çok özel bir yeriniz var. Ülkücü Camia’nın en fazla mücadele vermiş, en fazla çile çekmiş, geçmişte kurulan tezgâhların farkına bizzat yaşayarak varmış Dâvâ Adamı’sınız. Kürtlerin büyük bir bölümü size, oy vermeseler de (bu esnada gülümsediğini hatırlıyorum) büyük muhabbet duyuyor. Devlet görevlilerinin yaptıkları büyük ‘hataların’ da etkisiyle, bölgede Devlet’ten büyük kopuş var. Mesafeyi ancak siz kapatabilirsiniz!” dedikten sonra…

Aklıma o anda gelen teklifimi arz ettim:

“Başta Diyarbakır olmak üzere, Güneydoğu illerimize bir ‘gönül seferi’ tertip etsek.”

Üzerinde düşündü…

“Elbette güzel olur Serdar Bey, arkadaşlarla değerlendirelim!” dedi.

Bir gün sonra da, o günlerde Büyük Birlik Partisi’nde Genel Sekreter olarak görev yapan Sayın Yalçın Topçu, arayıp haberi verdi:

“Tamam, Serdar Bey, birlikte gidiyoruz!”

Bir süre sonra, Güneydoğu’ya “Gönül Seferi”ne çıktık.

Uçak Diyarbakır’a indi.

İl iĺ, ilçe ilçe dolaştık...

Her anı, birebir kaydetme imkânımız oldu.

Her gittiğimiz yerde büyük bir muhabbetle karşılandı Merhum Başkan…

Gecenin bir yarısında, Şırnak caddelerinde Kürt gençlerle buluştuk.

Rahmetli Başkan, onlara “Benim hakkımda ne düşünüyorsunuz?” diye sordu…

Bir genç…

“Başkanım, siz Türksünüz, biz ise Kürt’üz!” dedi ve ekledi:

“Siz hilal içindeki gülsünüz!.. Hilal içindeki bütün gülleri severiz biz!”

O böyle deyince, diğer bütün gençler alkışladı.

Muhsin Başkan, gerek o buluşmadan, gerekse her gittiğimiz yerlerdeki sımsıcak sohbetlerden çok memnun kaldı.

Dönüş yolunda da, “Biz bu sevgi bağını iyice güçlendireceğiz Allah’ın izniyle. Memlekette Türk-Kürt ayrımı yok, yapılan yanlışlar ve bu yanlışlardan istifade eden dış güçler var. Devlet, maalesef Devlet’e kurşun sıkmayan Kürt gruplarını çok ihmal etti, hatta dışladı. Onları kazanırsak, ülkemiz kazanır!” dedi.

Ben, o seyahatin ayrıntılarını, o zaman görev yaptığım Akit Gazetesi’nde yazı dizisi olarak yayımladım.

Dizi büyük ilgi uyandırdı.

Rahmetli Muhsin Başkan, “Devletine silah sıkmayan, Devlet’in bölünmez bütünlüğünü savunan ya da girmekte oldukları yanlış yollardan döndürülebilecek noktada olan grupların önde gelenleri ile temasları”yla “Devlet Aklı”nın gereğini yerine getiriyordu.

Siyasal İktidarın önde gelenlerini de, birçok defalar hem kamuoyunun önünde, hem de birebir görüşmelerde ikaz ediyordu Muhsin Başkan.

Siyonist Şimon Peres’in TBMM’de konuşturulduğu Genel Kurul’a katılmayan tek Milletvekili de Rahmetli Muhsin Yazıcoğlu olmuştu.

Şöyle diyordu Muhsin Başkan:

“Şimon Peres, ağzına Mavi emzik alarak TBMM’ye gelse ve önce insanlıktan özür dilese, bugünü kadar yaptıkları, Filistin halkına, insanlığa karşı yaptıkları, dünyada yürüttükleri fitneden dolayı, katliamdan dolayı özür dileyip konuşmasına başlasa, TBMM’nin misyonuna daha uygun olur!”

Rahmetli Başkan o günlerde, Siyasal İktidar’ın “çözüme katkı” için adım atmak istediğini ancak Türkiye’yi de bölmeye karar vermiş bulunan bu katliamcı, soykırımcı zihniyetin bu yönde adım atmasının mümkün olmadığını ifade ediyordu.

Sık sık da “Büyük İsrail Projesi”nin aşamalarına dair ikazlarda bulunuyordu.

Süreci biliyorsunuz…,

İsrail, Türkiye’nin “sorunu çözmek” için attığı bütün “radikal” adımları elinin tersiyle itti…

Soykırımlarına devam etti.

Sayın Erdoğan da, Davos’da O Şimon Peres’e tarihi “One Minute” ayarını verdi:

Öldürmeye gelince siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz. Plajlardaki çocukları nasıl öldürdüğünüz, nasıl vurduğunuzu çok iyi biliyorum. Filistin'e, tankların üstünde girdiği zaman, 'kendimi bir başka mutlu addediyorum' diyen başbakanlarınız var. Tankların üzerine çıkıp 'Filistin'e girince mutlu oluyorum' diyen başbakanlarınız var. Ve bana sayılar veriyorsunuz. İsimini de veririm, belki merak edenleriniz vardır." Şimon Peres'in konuşmasının salonda alkışlanmasıyla ilgili olarak da Erdoğan, "Şu zulme alkış tutanları da ayrıca kınıyorum. Peki çocukları öldürenleri kalkıp da alkışlamak öyle zannediyorum ki insanlık suçudur!”

Evet, Türkiye…

Ve siyasal iktidar, bugüne kadar “çözüme katkı” için atılması gereken adımların da çok daha fazlasını attı.

Elinden gelen her şeyi yaptı ama, karşıdaki “soykırımcı” güç, Müslümanları yemeyi, bitirmeyi…

Büyük İsrail hedefine ulaşmayı kafasına koymuş bir kere!..

Bunu ibadet olarak görüyor…

Geçmişten bugüne gelecek olursak…

İşte büyük bir soykırım operasyonu daha yürütülüyor.

İsrail, yine aynı İsrail…

Bebekleri katletmeyi “ibadet” olarak görüyor!..

Muharref (değiştirilmiş) Tevrat ta zira, şöyle deniyor:

“Onlara ait her şeyi tümüyle yok et, hiçbir şeyi esirgeme. Kadın erkek, çoluk çocuk, öküz, koyun, deve, eşek hepsini öldür.” (Samuel, 15.3)

Bütün gerçekler ortadayken…

Bazıları, insana has özelliklerden kırıntı kalmış olan bir şahsın ağzından asla çıkmayacak, kalbinden geçmeyecek lâflar ediyor.

Efendim, onlar Arapmış!..

Arapları niçin bu kadar çok seviyormuşuz!..

Yuh, yani!..

Bebekler katlediliyor, bebekler!..

Bunlara, “İsrail, hamisi ABD ile birlikte Türkiye’yi de hedef alıyor!” deseniz ne faydası olur…

Bebek katlinden zevk alan “ırkçı kafa”, Türkiye’yi mi düşünecek, Türkleri, Kürtleri mi düşünecek?

Neyse, biz “insanlara” hitap ediyoruz.

Evet;

Rahmetli Muhsin Başkan, sık sık Türkiye’nin, “hedef ülke” olduğunu, Arz-ı Mev’ud Projesi yolunda atılan adımların, bir gün mutlaka Türkiye’yi de vuracağını belirterek, sık sık ikaz ediyordu.

Bugün…

Hepimiz görüyoruz ki, o noktaya hiç de uzak değiliz.

Belki eli kulağındadır, belki ondan da yakındır veya biraz daha uzaktır.

Kısa vadede mi olur, orta vadede mi olur…

Türkiye’ye direkt olarak saldıracaklar.

Biz de bunun bilincindeyiz ve onun için savunma alanında hızla güçlenmeye, millileşmeye olağanüstü önem atfediyoruz.

Onun için “hava savunma sistemleri” üzerinde çalışıyoruz…

Çıkış yolları buluyoruz…

Ve bizim bulduğumuz çıkış yolları ABD-İsrail İttifakı tarafından tıkanmak isteniyor!

X

Bak, sen…

Bugünkü yazımızda, Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun katlinin arkasındaki “İsrail Parmağı”na işaret edecektik.

Dahası, 1993 cinayetlerine dikkat çekecektik…

Ve, en yakınların şahitlikleriyle, belgeleriyle Uğur Mumcu, Adnan Kahveci, Eşref Bitlis, Turgut Özal cinayetlerindeki…

Sivas ve Başbağlar katliamlarındaki “İsrail parmağı” meselesine gelecektik!

Cinayetlerin bir şekilde faili meçhule, kazaya ya da tabii ölüme bağlanmasının sebeplerini masaya yatıracaktık…

Bir sonraki yazımızda kısmetse…